Yusuf ÖZCAN

SEYYAH

Cumhuriyet’te bana bunu layık görüyorlar!

Sivas’ta Ulu Camii avlusunda çocuklar
Yalvaran gözlerle etrafa baka baka
Açıyorlar küçük esmer avuçlarını
Emmilerim sadaka emmilerim sadaka. 

Hükümet konağının yanında biri
Bir kemik kalmış bir deri
Boya cila yimbeş, boya cila yimbeş diye ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri.
                                                            Y. Bülent Bakiler

         Erkek arkadaşına gülümseyen hanım kız, dudaklarının kenarından bilmem ne marka salça rengindeki sızıntıları yalayarak yürürken, bir garibin ya da kaç gündür midesine doyurucu tek lokma girmemiş yetimin farkında bile değildi. Onu seyreden boyacı çocuk, meydandaki gönderinin dibine çökerken yutkunuyor ve buğulu gözlerini kirli yeninin tersiyle saklıyordu. Nur yüzlü bir Aksakal benden önce davrandı. Geleceğin teminatı olacak bu yavrunun saçlarını okşarken, içinde birkaç somun bulunan poşeti uydurma bir şekilde yapılmış sandığının üzerine bıraktı, yüreğimiz burkulurken göz göze geldik. 
         Zavallı yavrucak, milli gelirden düşen paydan birazı sağ elindeki naylon torbada, diğer kısmı ise kısa bir kayışla sol omzunda takılı olarak yürüdü, sonra döndü, Ata’mızın heykeline “emanet ettiğin Cumhuriyet’te bana bunu layık görüyorlar” dercesine baktı. Yerde nimet parçasına rastlayınca, çiğnenir endişesiyle alıp yüksekçe bir yere iliştiren, şayet bu ekmekse öpüp başına götürmeden kaldırmayan, bu milletin, çocuklarının yemek kültürü bu mu Allah aşkına?
         Yoksulların ya da alamayanların nefsi çeker diyerek, kapalı yerlerde ve etrafa saçılmadan yaşanan yemek adabımıza ne oldu ki? Büyüklerimiz “ayakta yenenin bereketi olmaz, suyu nefeslenerek içiniz” derken hem adabı, hem de sindirimi, özellikle de sünnete icabeti düşünmüştür elbette. 
         Birlikte yaşadığımız gayrimüslimlerin bile (bilhassa yeme içme konusunda) oruçluya saygısında özen varken, bizim aymazların, bizim saygısızların haline ne denir acaba? Bu bağlamda; Hoca Merhum sofrasından kalkıp, yediklerini hazmetmek için bahçesinde dolanırken, cimriliği ile tanınan komşusu O’nu evine davet eder. Biraz sohbetten sonra önlerine bal ve kaymak gelir. Hoca Nasrettin dayanamaz, sininin başına geçer ve balı kaşıklamaya başlar. Ev sahibi bakar ki bal bitiyor: -“Hocam sade bal içini yakar, biraz da kaymaktan buyur” deyince, Merhum; -"Kimin içinin yandığı belli", diyerek devam eder.

         NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE Cumhuriyet Türk’üm diyenler ve bu Aziz Milletin mensubu olmaktan şeref duyanlara kutlu olsun. 
         Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına, Rabbim rahmet eylesin, makamları cennet olsun. 

         Hali pür melalim

Kattım geceyi gündüze
Dağları indirdim düze
Kardeş olurum öksüze
Meziyetim budur benim!

Siyah beyaz allıcayım
Gâh Düden gâh Ballıca’yım
İç güveyden hallıcayım
Vaziyetim budur benim

Sermayesiz bir tüccarım
Pirleredir ancak carım
Tükenmez harcım icarım
Eziyetim budur benim

Ne kağnım var ne tekerim
Elin derdini çekerim
Yoktur gülsuyum şekerim
Taziyetim budur benim!

Hasretim ki mum eyledi
Sahralarda kum eyledi
Yar aşka mahkûm eyledi
Tecziyetim budur benim

Özcan’ımı yasaklarım
Bağrımda neler saklarım
Kelepçeli dudaklarım
Ziliyetim budur benim

                                                            Yusuf ÖZCAN

 

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ