Hüseyin SUSAM

FELSEFİ KURAMLAR VE MİTOLOJİK KISSALAR IŞIĞINDA AHLAK (ÇÖKÜŞÜ) KAVRAMINA DAİR KISA DENEMELER: 0.3: Girizgah 3

I. Ahlak’a, daha tam ifadeyle, ahlak çöküşüne dair Kuramlar ve Kıssaları irdeleyeceğimiz bu yazı dizimizin üçüncü girizgâhındayız. Gelecek sefer başlayacağımız Kuramlar bahsine geçmeden önce, girizgâhların bu son bölümünde Ahlak’la doğrudan ilgili İtalyan ressam Rafael’in Atina Okulu adlı freskosuna (duvar resmi) kısa bir göz atalım. Bu fresko düşünce- sanat- ve bilim kuramları tarihinde Hakikat’i arayışın bir simgesi, bir alegorisi (sembolik hikayesi) olarak kaydedilmiştir. Bir Rönesans sanatçısı olan Rafael Santi’nin temel ayrırdedici özelliği o Rönesans günlerinde yaygın olduğu gibi duvarlara dev resimler yapmak değildi tabi. Bunu o dönemlerde ikinci, üçüncü sınıf tüm ressamlar yapıyordu zaten. Rafael’i ölümsüzleştiren temel niteliği esas itibarıyla yaptığı tablo ve freskolarda Hakikat ya da Gerçeklik temasını, klasik düşünürleri ve onların Hakikate dair düşünce sistemlerini, öyküsel bir anlatımla resmetmesidir. Parnassus, Galata’nın Zaferi, vb. gibi freskolar yanında Atina Okulu da bu tarzın en önemli örneklerinden biridir.

II. Bizim konumuzla ilgili olan bu Atina Okulu adlı eserinde Rafael, bir yandan Atinalı filozof Platon ve öğrencisi Makedonyalı, ya da Behramkale-Assoslu Aristoteles gibi antik çağ filozoflarını (freskonun tam ortasında) resimlerken, öte yandan tabloda (merdiven üstünde yatan) Sinoplu “Deli” Diyojen gibi ‘sıradışı’ düşünürlere de yer vermiştir. Rafael bu freskosunda aynı zamanda geometrinin atası Miletli Tales, matematiğin babası Sisamlı ‘tarikat şeyhi’ olarakta ün yapmış Pisagor (elindeki deftere bişeyler yazan) ve diyalektiğin kurucu babası; paradokslarıyla ünlü Zeno gibi Sokrates öncesi doğa bilimcileri de resimlemiştir. Bence freskoda dikkat çeken en önemli fragmanlardan biri de freskonun ana teması olan Hakikat Arayışı bağlamında olmazsa olmaz olan İbni Rüştü gibi Endülüslü bir düşünürü de (resimde sol altta) unutmamış olmasıdır.  

İbni Rüştü, yada batılıların latinize edilmiş adıyla bildikleri gibi Averreos, bilindiği gibi, batının karanlık ortaçağlarda unuttuğu, hz. İsa’dan önceki klasik ansiyen döneme ait, temel eserleri eski Grekçeden Latinceye çevirip yorumlayarak batı dünyasının ortaçağdan çıkıp yeni bir atılım yapmasına, yani Rönesans’ın doğumuna büyük katkılar sağlamıştır. Bu bakımdan batı kültürünün külliyatında önemli bir yer alan İbni Rüştü özellikle Aristoteles’ten çevirdiği ve yorumladığı Ars Retorica, Zoologica, Poetika vb. gibi eserlerin yanında onun temel insan erdemleri ve ahlak üzerine yazdığı Magna Moralia ve Ethica adlı eserlerini de Latinceye çevirip yorumlamıştır. Bu yolla düşünceleri, Rönesans hümanizmini etkilemiş olan, Erasmus, Dante, Petrarca, Aquinolu Thomas gibi düşünürler İbni Rüştü’nün çevirip yorumladığı bu eserler sayesinde fikirlerini geliştirme imkanı kazanmışlardır. Ki tüm bu düşünürlerde de ortak olan özellik, aynen antik çağ düşünürlerinde olduğu gibi gerek deneysel (görgül) gerekse akılcı (rasyonel) veya metafizik (uhrevi, tabiatüstü) metotlarla Hakikat arayışlarıdır.

III. Rafael’in Atina Okuluna dönecek olursak, burda vurgulanan ana tema, diyalog, tefekkür (reflection) ve içgözlem, ya da içgörü (introspection) gibi mental araçlarla anlamaya ve anlamlandırmaya çalışılan Hakikat, yani Gerçeklik ile ilgili konulardır. Freskoda görüntülenen düşünürler, adeta bu iki yüzlü madalyona benzer Hakikat kavramına dair konuların her iki yüzünü de birbiriyle ilişkisi içerisinde irdelemiş ve anlamlandırmışlardır. Yani, hem aşkın (transandantal) yüzünü; yani bilinci aşan, doğrudan deneyimlerle ve duyularla açıklanamayacak olan, uhrevi yani metafizik gerçeklik konularını, hem de içkin (immanent) yüzünü, yani bilinç sınırları içinde kalan, insanın beş duyusal algıları ve deneyimleriyle açıklanabilecek olan, dünyevi, konuları. Somutla ifade edecek olursak Hakikate yaklaşabilmek, yada anlayabilmek için araştırılan, esas itibariyle “Varoluş”, “Bilim”, “Sanat” ve “Ahlak” (ya da: Mitos, Logos, Patos ve Etos) kökkavramlarıdır. Ve bu kökkavramların, kültür, töre (tin), dil ve dinden soyut olan, insaniçinci, evrensel karakteridir.

Evet farkındayım bu girizgahlar uzadı biraz. Artık etik meselelere, ahlak kuram ve kıssalarına geçme zamanıdır.

O halde gelecek bolümde varan 1 diyelim: Kant’ın Niyetler etiği ve Orpheus’un yanılgısı

NOT:

Ahlak kuramlarını incelemek üzere yazdığım bu üç girizgahta, kavrama dair çeşitli tanımlara da yer verdim. Bilindiği gibi her (bilimsel) tanımın iki anlatımı vardır: 1. Normatif / preskriptif tanım: burda tanımlayan kişinin subjektif, öznel bakış açışına göre bir anlatım sözkonusudur ki, ben de üç girizgahta da literatür referanslarına da dayanarak kendi öznel “ahlak” tanımlarımı belirttim. 2. Objektif / deskriptif tanım: bu tür tanımlar ‘sözlükte’ yazan tarzda tanımlardır ki, tanımlayanın bakış açısı yerine genelde kabul görmüş yerleşik, nesnel betimleme biçimindeki tanımlardır bunlar.

Ben de gelecek yazıda kuramlar bahsine geçmeden önce burda Ahlak ve Etik kavramlarını, aralarındaki farkları vurgulayarak, “sözlüğe göre” ancak benim kendi formülasyonumla bir kez daha tanımlıyorum:

Ahlak: sosyolojik düzlemde, bir toplum içinde egemen (NORMal) olan, yani Normatif değerler taşıyan, ancak evrensel değer ve davranış dizinleriyle de çelişmeyen Doğru ve Yanlış, İyi ve Kötü farklarına ilişkin yargıların tümüne verilen addır.

Etik: Varoluşsal düzlemle ilgili olarak, insanı zararlardan koruyan ve esenlikle yaşamını sürdürebilmesini garantileyen; iyi ve kötüyü, doğru ile yanlışı kesin çizgilerle (mesela hukukta kanunlar veya sağlıkta, tıpta zorunlu tedaviler gibi) birbirinden ayıran şartların toplamı ve bu şartlar içinde uyulması gereken kural ve kaideler bütününü inceleyen felsefi alan.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ