
FELSEFİ KURAMLAR VE MİTOLOJİK KISSALAR IŞIĞINDA AHLAK (ÇÖKÜŞÜ) KAVRAMINA DAİR KISA DENEMELER: 0.1: Girizgah 1
Değerli okurlar,
I.Yaklaşık on bölümden oluşacak “ahlak” temalı bu yazı dizime konu olan felsefi kuramlar ve mitolojik kıssalara ilişkin kimi içerikleri, daha önceleri, henüz emekliye ayrılmadan, üniversitede verdiğim metodoloji derslerinde ve yer yer kimi makalelerimde kullanmak üzere hazırlamıştım. Ancak, konu ahlak, daha doğrusu, ahlak çöküşü; oku: nüfuz ticareti, kayırmacılık, rüşvet, zimmet, nepotizm, “mala çökme”, “hak gaspı”, “büyük hırsızlık” vb. olunca, mesele aktüalitesini hiç yitirmiyor, yani üstüne kelam etmek şart oluyor ne yazık ki.
II. Sonuç olarak mevzunun yakıcı güncelliğinin gün be gün arttığı günümüzde, haliyle yazmaya alışkın parmaklar da yine kaşınmaya başlayınca ve emekliler evrenindeki her PTT’ci (Pijama, Terlik, Televizyoncu) gibi zamanı da bol bulunca bu meseleyi yeniden ele alıp yazmadan, hatta on bölümden oluşan bir yazı dizisine dökmeden de edemedim. Hele de memleketin içine düştüğü, gün be gün daha da derinleşen şu dipsiz ekonomik kuyu; bir yandan geniş halk yığınlarını canından bezdiren yoksulluk ve yer yer düpedüz açlık, öte yandan sağda solda, restoranda barda para saçan dolce vita (tatlı hayat) müptelası, adap yoksunu “nouveau riche’nin” sergilediği ahlak çöküşü söz konusu olunca artık bu “ahlak” konusunu derinlemesine inceleyip irdelemek şart oldu. Memlekette “ben kimim biliyor musun?” hitaplı İtibar açlığı öyle bir gemi azıya almış ki, nerdeyse helaya bile emniyet şeridinden cakarlı, dört çekişli cipiyle gidecek köftehor. Behey estetik yoksunu görgüsüz ergen! Elalem ucuz ekmek kuyruğunda bekliyor, sen ağzında gümüş kaşıkla limuzinde mi doğdun be âdem!
III. Bu arada ben yazı dizimin çeşitli bölümlerinde, bu konuları, “toplumsal ahlak” dekorunda ele alıp bunun bireysel insan davranışlarına yansımasını irdeleyeceğim. Bir başka deyişle, burda temel amacım, “bana göre ‘iyi’ olan budur” tarzı bir telkin veya dayatmadan, yani “ahlakçılıktan” öte “iyi” ve “kötü” iki kutuplu çubuk arasında kalan ve toplumu ayakta tutan adalet ve liyakat, empati ve merhamet, saygı ve nezaket, iffet ve fedakârlık, hukuk ve hakkaniyet, vb. gibi temel evrensel değer ve normlar nelerdir sorusuna yanıt aramaktır. Temel değerleri sarsarak ve toplumsal vicdanı yaralayan hangi sapma ve çöküşlere ilişkin neler yazılmış ve söylenmiş; düşünürler tarafından hangi düşünce sistemleri, hangi kuramlar geliştirilmiştir sorusuna da cevap bulmaya çalışmaktır bu denemelerle esas amacım. Dolayısıyla, aile eğitimi, ana babanın çocuklara aktarmak zorunda olduğu “terbiye” ve bu kapsamdaki normatif değerler sistemine ilişkin muhtemel pedagojik tavsiyeler de (bir pedagog olarak yüreğim sızlasa da) yazılarımın kapsamı dışında kalacak.
IV. Bütün bunları felsefi düzlemde araştırırken, aynı zamanda mitolojide iyi ve kötüye dair var olan hikâye ve efsaneleri de sözkonusu ahlak çöküşlerine kıssa olarak satır aralarında yer vereceğim. Yani sözün özü benim amacım kuramlar ve kıssalar yardımıyla “toplum düzeyinde ahlak çöküşüne” ışık tutmak olduğu için daha ziyade küçük kriminalite nitelikli, kapkaççılık, “küçük hırsızlık”, dolandırıcılık, vb. gibi doğrudan ahlak ile ilgili olan ancak bireysel suç ve ceza ile ilgili asayiş konuları araştırmalarımın kapsamı dışında kalacaktır. Ahlak kuralları hem kişinin içsel vicdanına (öznel ahlak) hem de toplumun genel kabul görmüş değer yargılarına (nesnel ahlak) dayalıdır. Denemelerimde odak noktam bu ikisi arasındaki ilişkiler olacaktır.
V. Ahlak ve kuralları denilince, Iyi ve Kötü’yü birbirinden ayıran kırmızı çizgiler sözkonusu olunca, haliyle ilk akla gelen iki temel referans vardır; dinsel ahlak ve dinler üstü (transthesitic) evrensel ahlak.
Ben yazı dizimde dinler ve ahlak veya dine göre ahlak konusunu bilerek kapsam dışı bıraktım. Çünkü gerek monoteist semavi dinlerde gerek çoktanrılı politeist dinlerde gerekse tabiat yönelimli panteist dinlerde her ne kadar “insana kıyma, yalan söyleme, hırsızlık yapma” gibi temel toplumsal ve bireysel ahlaki imperatifler aşağı yukarı aynı anlatımlar içerse de yorumlarda farklılıklar doğmaktadır. Ayrıca, insan hakkını, toplum düzenini temel alan evrensel değereler bağlamında da haliyle dinler arasında zaman zaman uzlaşmaz değerler sözkonusu olabilmektedir. Bu konuya sonraki yazımda, 2. Girizgahta detaylarıyla tekrar döneceğim.
Evet, bu ilki olan üç girizgahla ancak esas konuya girebileceğim. Doğru, bir köşe yazı dizisi için biraz uzun bir giriş olacak ama konu “Ahlak” nihayetinde; uzun cümleler gerektiren çetrefilli ve girift bir mesele.
Hani güzel bir Anadolu deyişi vardır “çok laf yalansız çok mal haramsız olmaz” diye. Yalan dolanla bir işim olmaz ancak özellikle de yazılarımda yine de çok laf ettiğimin de farkındayım. Bu bakımdan da kompleks olay ve olguları kısa ve özlü cümlelerle anlatan insanlara öteden beri birazcık hayranlık duymadan da edemem.
Telgraf stiliyle kısa kısa ele alıp işleyeceğim beş felsefi ahlak kuramı ve bu kuramları bezeyeceğim beş mitolojik figürle anlatacağım yazı içeriklerini sırayla şu başlıklar altında topladım (nitelemeler bana ait):
1. Kant’ın Niyetler Etiği ve Orpheus’un yanılgısı;
2. Mill’in Sonuçlar Etiği ve Nergiz’in (Narcissus) yenilgisi
3. Aristoteles’in Erdemler Etiği ve Prometheus’un çılgınlığı
4. Nietzsche’nin Efendi-Köle Etiği ve Pygmalion’un kendi kendini gerçekleştiren kehanetleri.
Hadi bakalım…










