Bizim dilimizde de yaygın kullanım alanına sahip olan maske kelimesi, Fransızca “masqué”den geliyor. Sözlükler, bu kelimeyi boyalı karton, kumaş veya plastikten yapılan ve tanınmamak veya korunmak için yüze geçirilen, tutulan veya takılan yapma yüz diye tanımlıyor. Kelimenin kökeninde hayalet anlamına gelen Latince “maska” veya soytarı anlamına gelen Arapça “maskara” olduğu tartışılıyor. Kim bilir belki ikisi de aynı kökenden geliyordur.

Yukarıdaki tanımla sanırım daha çok popüler kültürel hafızaya yerleşmiş olan Batı filmlerindeki şövalye destanları, “maskeli balo” görüntüleri, “Zorro” maceraları, Amerikan çizgi romanları, Cadılar Bayramı, eskrim, Afrika büyücülüğü ve biraz da dünyanın pek çok yerinde geçmişte var olan veya yaşatılmaya devam eden geleneksel tiyatrolar hatırlanacaktır.

Maske kelimesi Fransızca olsa da şurası kesindir ki maskenin tarihi insanlık kadar eskidir. Homeros’u keşfeden bilim insanlarının “mitoloji Yunan’da vardır, başka milletlerde yoktur” kanaatinden zaman içinde “mitolojik dönemi, tavrı ve kültürü olan her toplumun mitolojisi vardır” görüşüne ulaştığı gibi, maske konusunda da böyle bir genelleme yapmak ve “maske her kültürde vardır” demek kaçınılmazdır.

Boyadan, deriye, kemikten ahşaba, taştan toprağa, liften kumaşa, demirden tunca, altından gümüşe, kâğıttan plastiğe varıncaya kadar doğadaki pek çok malzemeden farklı tip ve biçimlerde, farklı amaçlar için insanlık tarihi boyunca maske yapılmış ve kullanılmıştır.

İnsanoğlunun ilk kez ne zaman ve neden maske kullandığına dair rivayetler pek çok ama Fransa’da 20.000 yıl önceye tarihlenen bir mağara resminden başlayarak gerek dış dünyanın fiziki tehlikelerinden gerekse diğer kötülüklerden korunmak için uğur, nazar ve alkış (dua) ritüellerini maske yardımıyla yaptıklarına dair antropolojik görüşler ve arkeolojik buluntular vardır. İnsanlık, bir döneminde ölünün yüzüne taktığı maskeyle onu kötü ruhlardan koruyacağına veya ölümsüzlüğünü sağlayacağına inanmış. Maskenin başlangıcı konusunda bunun gibi yüzlerde, hatta binlerce rivayet vardır.

Bu maske kültürü ve birikimi, sanayileşme sürecinde farklı alanlardaki ihtiyacın doğurduğu ürünlerin de esin kaynağı olmuştur: Gaz maskesi, kaynak maskesi, oksijen maskesi veya tıbbî maske gibi… Bir de güzellik literatüründe yüzü canlı ve güzel göstermeye yönelik kozmetik maskeler var tabii.

Tıbbi maskelerin de ilginç bir tarihi var. Mesela kara veba denilen salgının koku yoluyla yayıldığını düşünen dönemin doktorları, dışarıdan koku almayı önleyen, içi lavanta ve diğer çiçek esansları ile dolu uzun gagalı maskeler kullanmışlar. Afrika’yı köle yapıp Avrupa’ya ve Amerika’ya götüren beyaz adam, yakın temastan hastalık kaparım korkusuyla bir dönem kölelere demir maske mecburiyeti getirmiştir.

Kısacası maske, insanlık tarihi boyunca ayinden törene, korunmadan saldırıya, gizlenmeden korkutmaya kadar pek çok alanda kullanılmış, kimi durumlarda toplumsal statünün simgesi, kimi durumlarda ise gerçekliği gizlemenin mecazî ifadesi hâline gelmiştir.

Maskenin mecazî ifadesi, Shakespeare’in “insanları yorgun kılan hayat değil, taşıdıkları maskelerdir”, Dostoyevski’nin “maske takmak hem taşıyana hem anlamaya çalışana yüktür” veya Cemil Meriç’in “hapishane maskelerin çıkarıldığı yerdir” sözlerinin yanı sıra, Türkçedeki “ikiyüzlü”, “maskesi düşmek” veya “maskesini kaldırmak” gibi deyimlerde de karşımıza çıkar.

Batı kültürü ile tanışıp “maske takmayı” öğrenmeden önce, Kamların gökyüzü yolculuğundan başlayan ve İslami literatürde “peçe” ve daha çok “nikap” ile devam eden başka bir öykümüz daha vardır.

Kültürümüzde ve edebiyatımızda nikap, Karacaoğlan’ın “kaldır nikabını görem yüzünü”, Pir Sultan Abdal’ın “ala gözlüm zülfün kelep eylesin/döksün mah yüzüne nikap eylesin” mısralarından da anlaşılacağı gibi İslam’da kadının örtünmesinin bir parçası olarak yer almıştır. Bu gibi örneklerden hareketle peçe ve nikabın kadınlarla ilgili olduğu düşünülse de, tarihte ve günümüzde peçeli ve nikaplı erkekler de yok değildir.

Mesela, Kuzey Afrika’dan Sahra altına çoğu Cezayir topraklarında olmak üzere Libya Nijer, Mali, Burkina Faso ve Nijerya’da yaşayan ana erkil bir Müslüman topluluk olan Tuareglerde yetişkin erkekler, günümüzde de gözlerini dışarıda tutan ve yüzlerini gizleyen bir tür peçe takarlar

Bizim kültürümüzde erkeklerin yüzlerini gizlediği örtüye, peçe veya nikap denir. Yüzlerini gizleyen harami, haydut veya Alamut haşhaşisi gibi bugünkü anlamda hırsız ve teröristlere “peçeli” denmesi yaygındı. Nitekim ben V. Hugo’nun “iltifat peçe üzerinden yanağa konulan öpücük gibidir” deyişini Ömer Hayyam’ın “celladına âşık olmak” sözü ve meşhur Stockholm Sendromu hadisesi ile hatırlamak istiyorum.

Öte yandan Hz. Yusuf ve Hz. Muhammed gibi ruhu ve yüzü güzel erkeklere, “peçeli” yerine “nikaplı” denmesi yaygındı. Şiiri Fuzuli’ye, ezgisi Anadolu’ya ait meşhur Tokat türküsünde “hüsnüne mağrurlanırsın Yusuf-ı Kenan mısın/mah yüzüne bir nikap tut ben yandım el yanmasın” mısralarındaki güzeli, aşkın enginlerinde de tasavvufun derinlerinde de aramak mümkündür.

Meşhur Seyahatnamesinde Evliya Çelebi’nin camide nikaplı olarak gördüğü Peygamberimizin elini öpüp “şefaat ya Resulallah” diyecekken heyecanlanıp “seyahat ya Resulallah” diyerek nasıl seyyah olarak vazifelendirildiğini anlattığı rüyası meşhurdur.

Dedem Korkut ise, Oğuz’da kahramanlıkları kadar cemal güzellikleriyle de meşhur dört kişinin nikaplı dolaştığını “Oğuz’da dört yiğit nikap ile gezerdi. Biri Kan Turalı, biri Kara Çekür ve oğlu Kırk Kınık ve boz aygırlı Beyrek” diyor.

Günümüzde maske, tıpta ve sanayideki ihtiyaca yönelik zorunlu ve sınırlı kullanımının dışında geleneksel uzak doğu tiyatrosunun, Afrika gizeminin, İtalya güzelinin, Cadılar Bayramının kültür, sanat ve eğlence aracı olarak görülmekteydi.

Son birkaç aydır ise, savaşçının zırhı, kötü ruhları “aradığın ben değilim” diyen şaşırtma veya kokuyla yayılan bir hastalıktan korunma aracı gibi hayatımıza yeniden girdi. Kimse kimseye “maskeni çıkar” demiyor, birinin "maskesi düşünce" sevinmiyor. Sokaklarda Oğuz’un dört yiğidi değil, dünyanın bütün kadın ve erkekleri nikaplı dolaşıyor.

Zaman içinde kültür ve medeniyetlerde kazandığı bütün renk ve çeşitliliğine rağmen maske, başlangıçta eğer avlanma veya av olmama amacıyla kullanılmışsa günümüzde yaşadığımız bir çeşit başa dönüştür. On binlerce yıl sonra onlar gibi biz de bir "vahşi hayvana" av olmamak için maske takıyoruz.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ