Prof. Dr. M.Öcal Oğuz

BOZOK YAZILARI

Konaklar yaptırdım... Koruyamadım

Yozgat, Osmanlı devletinin en görkemli dönemi olan 16. yüzyılda, Alpavut Bey’in nökerlerinin oturduğu küçücük bir köydür ve civarda mamur bir belde yoktur. Bu küçük köy, buraya yerleşen Çapanoğlular sayesinde 18. yüzyılda görkemli bir şehre dönüşür, 19. yüzyılın tarih kayıtlarında artık Orta Anadolu’nun önemli şehirlerinden biridir.
Yozgat’ta bir kısmı Çapanoğlu ailesinin adını taşıyan ve taştan yapılan han, hamam gibi ticari veya cami, mescit gibi kutsal mekân olan “ortak mimari”, 20. yüzyılın kentleşme modeli olarak ortaya çıkan “eski yapıyı yık, yerine apartman yap” şeklindeki “müteahhitlik prensiplerinden” görece daha az etkilenmiştir. 20. yüzyılda asıl yıkım “sivil” veya “bireysel” mimari alanında olmuştur. Şehrin temel kültürel ve sosyal dokusunu oluşturan “bireysel mimari”, devletin tescil etmede geç kalması, tescil edilenlerin yangın vb. anlaşılmaz(!) nedenlerle yok olması, tescil edilemeyenlerin sahiplerinin de hoyratça kullanıp “iki daire karşılığı” müteahhitlere teslim etmesi sonucu yok olmuştur. Eğer Türkiye’nin herhangi bir şehrinde apartmanların arasında yıkılmamak için direnen bir ahşap yapı görürseniz biliniz ki o şehrin veya mahallenin hikâyesi, yukarıdaki satırlarda özetlenmiştir.
Safranbolu, Beypazarı gibi “sanayi kenti olamama ve göç alamama” nedeniyle kendiliğinden korunan sonra da UNESCO’nun 1972 yılında kabul ettiği Doğal ve Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesinin yarattığı “kültür bilinci” ve “birkaç iyi adam” sayesinde günümüze ulaşan birkaç şehrin dışında Türkiye’de genel durum budur ve Yozgat’ı bu genellemeden ayrı tutmak için bir neden yoktur.
Son yıllarda Yozgat’ta önemli bir iş yapıldı:Tarihi Yozgat Evleri ve Konakları Koruma Derneği’nin etkinleştirilmesi alkışlanacak bir girişimdir. Derneğin söylediğine göre, Yozgat’ta 54 adet tescilli konak ve ev varmış. Yozgat’ı mısra mısra şiirlerine yansıtan büyük şair Hüznî Baba’nın (1879-1936) hayatını geçirdiği evin koruma altına alınmasını ve Yozgat Şair ve Yazarlar Müzesi olarak değerlendirilmesini burada çok yazdım. Acaba bu 54 konak arasında onun evi de var mı? Anlaşılıyor ki, 19. yüzyılın görkemli Yozgat’ından elimizde korunmaya değer 54 “bireysel mimari” örneği kalmış. Bunların büyük bölümü de harap vaziyetteymiş ve restorasyonu planlanıyormuş. Kuşkusuz Yozgat Valiliği, Belediye Başkanlığı ve Derneğin son zamanlarda oluşturmaya çalıştığı bilinç ve koruma çabaları önemlidir ama ne yazık ki yeterli değildir. Şöyle ki, 16. yüzyılda Yozgat bir köy iken Alpavut Bey’in nökerlerinin hane sayısı hemen hemen koruma altına alınan konaklar kadardır. 18. ve 19. yüzyıllarda gelişerek mamur bir şehre dönüşen Yozgat’’ta hâlâ korumaya değer yapı sayısı, küçük bir köyün hane sayısı kadarsa, bu tescil işini biraz daha sıkı tutmak gerektiği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Tescillenen ve nihayet restore edilen konakların nasıl kullanılacağı sorusu da en az korumanın diğer süreçleri kadar önemlidir ve bilimsel analizleri gerektirir. Türkiye’de “her şeyi turizme ve ticarete açma anlayışı” restore edilen her yapının restoran, kafe vb. ticarethaneye dönüşmesi gibi bir ara dönem yarattı. 2003 yılında UNESCO tarafından kabul edilen Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi, bu yanlış uygulamaların eleştirisinden doğmuştur. Yani korumada asıl amaç yapıyla birlikte o dönemin kültürünü, geleneklerini, yaşayışını, düğününü, derneğini, ninnisini manisini, destanını hikâyesini de korumak ve gelecek kuşaklara aktarmaktır.
Dünya’da ve Türkiye’de gerek somut gerekse somut olmayan kültürel mirasa karşı duyarlılık gittikçe artmaktadır. Türkiye’de birçok şehir “Tarihi Kentler Birliği” ne üye oluyor, tarih ve kültür dokusunu korumak için çaba harcıyor. Yozgat Belediyeleri, bu birlik içindeki varlıklarını tarihi ve kültürel mirası etkin bir şekilde koruyarak daha görünür hâle getirmelidirler. Yozgat artık bu modernleşme hovardalığından kültür koruma duyarlılığına hem kurumlar hem de bireyler bazında ulaşmalıdır. Hikâyeye göre Kerem, Aslı’yı ararken Yozgat’tan geçmiş ve bugünkü Çamlığın temelini oluşturan ilk çamları dikmiş. Hiç Çamlık’ta bu konuda bir levha, iz veya işaret gördünüz mü? Ama Kayseri, Yozgat’tan giden Kerem’e nasıl sahip çıkmış gidin hikâyeyi bir de orada dinleyin.
Unutmayalım ki dünyada yükselen yeni ticari alan, tarihin ve kültürün bugünün insanının yaşantısına dönüştüğü özgün sunumlardır.
(Not: Yazının esin kaynağı Yozgat gazetesinin 9 ve 14 Temmuz 2010 tarihli konuyla ilgili haberleridir.)


OKUR YORUMLARI
ABDÜLKADİR ÇAPANOĞLU
14.08.2010 19:41:00

Değerli ve Sevgili Hocam,makalenizdeki şu cümleniz konuyu tam anlamıyle özetlemiş."Yozgat artık bu modernleşme hovardalığından kültür koruma duyarlılığına hem kurumlar hem de bireyler bazında ulaşmalıdır".Evet Yozgatlı sizin de buyurduğunuz gibi iki daireye tamah ederek güzelim Yozgat'ı yoketmiş.Şehrin ortasına ucube bir apartman kondurulmuş Saat kulesine üç adım mesafedeki Sivas caddesindeki apartmanlardan ne saat kulesi görünüyor nede hükümet binası görünüyor. Bizde Beypazarına çok sık gidiyoruz.İnanın gitmemin en büyük nedeni çocukluğumun Yozgat'ını Beypazarı evlerinde yeniden yaşamak için.Bunda geçmiş belediye başkanlarınında çok büyük kabahatı var.Şehrin içinde tarihi evi olanlara bu evleri yıkmamaları karşılığında Ankara,Kayseri veya Sivas yolu üzerinde pekala arsa tahsis edebilirlerdi.Olmamış,düşünülmemiş,ilgilenilmemiş dolayisiyle bu hovardalık Yozgat'ı mahvetmiş.Şimdi Başkanımız Sayın Yusuf Başer en azından dedelerimizden miras kalan camimizin etrafını istimlak ederek çevresini temizliyor.Bu da inşallah bir başlangıç olur.İstanbuldan en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum değerli hocam.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ