Sözlükler, biçimindeki uyum ve ölçülerindeki denge ile göze ve kulağa hoş gelen, hayranlık uyandıran ve üstün olduğu kabul edilen kişi, durum veya şey olarak tanımlıyor; karşıtına ise “çirkin” diyor.
Ancak yeni kuşaklar, eskilerin "güzel" kelimesiyle ifade ettiklerine “süper”, “çılgın”, “korkunç”, “dehşet”, “manyak”, “mükemmel”, "efsane" veya “acayip” demeyi tercih ediyorlar. Güzelin tahtına kurulan bu kelimelerin kullanımı eskilerin kulağına pek hoş gelmese de ataların dediği gibi “zorla güzellik olmuyor” veya “gönül kimi sever ise güzel odur” demek gerekiyor.
“Allah güzeldir, güzeli sever” diyen İslam’a göre güzellik, “gizli bir hazineydim bilinmek, görülmek istedim” diyen kâinatın “en güzeli”nin yansımasıdır. Şimdikilerle etnik veya kültürel olarak hiçbir alakası olmayan eski Yunan felsefesi ve meşhur filozofu Eflatun da bu yansıma fikrini savunur. Yunus’un “yaratılanı hoş gördük/yaratandan ötürü” demesi, var edenin var edilende göründüğü, eskilerin tabiriyle “tecelli” ettiği ve güzelliğin kaynağının ilahi olduğu fikrine dayanır.
Ülgen dümdüz ve güzel bir yeryüzü yaratmıştı; Erlik ihtirasıyla bozdu, çirkinleştirdi. Yaradan, Âdem ile Havva’yı başlangıçta ruh ve bedenleriyle güzel ve ölümsüz yaratmıştı; onları yasak meyve ile kandıran Şeytan çirkinleştirdi. Şirazlı Hafız “güzel bir yüzün süse boyaya ihtiyacı yoktur” dese de insanın yeryüzündeki bütün “güzellik” macerası, aslını ve özünü arayış yolculuğudur.
Güzellik arayışı, her çağda “süs” ve “süslenme” denilen büyük bir alan ve sektör yaratmıştır. Kaşgarlı Mahmud, Dîvânu Lügâti’t-Türk’te Türk kadınlarının kızıl topraktan allık, keçi sakalından perçem yaparak süslendiklerini anlatır. Dünyanın pek çok bölgesinde kadınlar, dönemin güzellik anlayışı gereği gözbebeklerini büyütmek için “güzelavratotu” kullanırlardı. Günümüzün "güzellik salonları" ise "Tanrım beni baştan yarat" dileğinin hayata geçirildiği umut kapılarıdır.
Son zamanlarda Türkçe kadını “güzel”; erkeği “yakışıklı” olarak tanımlasa da kültür ve inanç dünyamız, kendine âşık Nergis’ten ve yüz güzelliğinin sembolü Yusuf’tan başlayarak Dede Korkut’un anlatımıyla Oğuz’daki peçeli dört yiğide kadar hayatları ve aşkları dillere destan pek çok “erkek güzeli” görmüştür. Anadolu'da yaygın erkek adlarından olan "Adıgüzel" de, Yunus'un "adı güzel kendi güzel Muhammed" ilahisindeki ruhla konulmaktadır.
“Güzele bakmak sevaptır” sözünün derin anlamı da “tecelli” düşüncesinde veya “güzellik ilahidir; çirkinlik şeytanidir” yaklaşımında aranabilir. Ancak “güzel” adının Türk dünyasında kızlara verilişinden başlayarak son zamanların yaygınlaşan “güzellik kraliçesi”, “dünya güzeli” veya “kâinat güzeli” sözlerine kadar, güzel deyince bizde ve dünyada söz dönüp dolaşıp kadın güzelliğine geliyor.
Karacaoğlan’ın “ben güzele güzel demem/güzel benim olmayınca”; Ali Ekber Çiçek’in “hüsnüne mağrurlanma Yusuf-ı Kenan mısın” veya Âşık Veysel’in “güzelliğin on par’etmez/bu bendeki aşk olmasa” mısraları, naz eden sevgilinin karşısında yenik düşen âşıkların ilk isyan sözleri olmalıdır. Sonrası Pir Sultan Abdal’ın “bir güzelin âşığıyım erenler” veya Seyrani’nin “ibrişimden nazik sandığım güzel/meğer pulat gibi bükülmez imiş” itirafıdır.
Konu kadın güzelliği olunca, tabulu ve yasaklı bir alana da girilmiş olur. Bunun içindir ki “güzel ne güzel olmuşsun görülmeyi görülmeyi” diyerek kadın güzelliğini en cesur ve en coşkulu kelimelerle anlatan Karacaoğlan bile gün olur “güzel sever diye isnat ederler/benim Hak’tan özge sevdiğim mi var” deme ihtiyacını duyar.
Seyit Süleyman’ın “inci mercan kamer senin aynında/dünyada bulunmaz emsalin güzel”, Sıtkı Baba’nın “güzeller tacısın yüzün padişah/Yusuf-ı Kenan’dan güzelsin güzel” veya Dadaloğlu’nun “şu yalan dünyaya geldim geleli/severim kıratı bir de güzeli” dediği “güzelleme” şiir türünün de; Nedim’in “niçin sık sık bakarsın öyle mir’at-ı mücellaya/meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir” mısralarındaki “hüsn-i tatil” sanatının da esin kaynağı güzeldir.
Âşığın “günah bende kusur bende suç bende” diyerek güzelin her naz ve cefasına katlandığı klasik edebiyatın “âşık-rakip-sevgili” üçgeninin kırılışına Cemal Süreyya’nın “güzelleme” şiirindeki “ne günah işlediysek yarı yarıya” mısraıyla tanık oluruz. Böylece eski çağların sultanı, yeni dönemde kulunu kaybetmiş; dengini bulmuş veya eşitine razı olmuştur.
“Al almanın dördünü/sev yiğidin merdini/sever isen güzel sev/çekme çirkin derdini” veya “yiğidin sevdiği güzel olursa/ömrü arkasından sökülür gider” diyen âşık ile “yaz dostum güzel sevmeyene adam denir mi” diye soran Barış Manço, ataların “çirkin ile bal yeme güzel ile taş taşı” sözünün peşinden gitmiştir.
Kerküklü âşık “men ahlakın beğendim/cemalinde gözüm yok” derken Şirazlı Sadi’nin “güzel kadın mücevher, iyi kadın hazinedir” veya ataların “güzele kırk günde doyulur, iyi huyluya kırk yılda doyulmaz” sözü “yüz güzelliği” ile “ruh güzelliği” arsında yapılması gereken tercihi anlatır.
Huy ve güzellik tartışması böylece sürüp giderken, farklı bir coğrafyanın kültür kodlarını yansıtan Shakespeare, her ne kadar “güzelliğe bürünen kötüler şeytanın kullarıdır” dese de bizim kültürümüz “yüzü güzel olanın huyu da güzel olur” düşüncesiyle “güzel bakan güzel görür” demeyi tercih etmiştir.
“Güzellik ondur, dokuzu dondur” veya “evin kötüyse sıvat, avradın kötüyse donat” atasözlerinde olduğu gibi giyimin insanı güzelleştirdiği fikri halk arasında yaygınsa da “güzele köpen yakışır, çirkine çuha neylesin” veya “güzel bürünür, çirkin görünür” sözleriyle “güzele ne yakışmaz” itirafında bulunur.
Sevgilisinin Edgar Allan Poe’nun Annabel Lee’si, Yahya Kemal’in Leyla’sı veya anonim türkünün Ali’si gibi nazara gelmesinden korkan Özdemir Asaf “sana güzel diyorlar, güzel olma” ihtarında bulunurken halk, “ağaç ucuna yel değer, güzel kişiye söz değer” veya "güzeli ağlatırlar, çirkini söyletirler" diyerek “Allah çirkin talihi versin” diye dua eder.
Ataların “davul bile dengi dengine” sözünün arkasında “iki çıplak bir hamama yaraşır” atasözünü çağrıştıran zenginlik iması bulunsa da “birbirine yakışmak” fikri de vardır. “Bir güzeli bir çirkine verseler/güzel ağlar çirkin güler bir zaman” türküsü, çirkine düşen bahtsız bir güzele yakılmış ağıt olmalıdır.
Alın yazısı bir güzeli bir çirkine düşürünce teselli "güzel uykudan kalkınca, çirkin sudan çıkınca", “her güzelin bir kusuru vardır”, “kusursuz kul, çöpürsüz yün olmaz” veya "güzellik karın doyurmaz" sözünde aranır; kusuru hafifletmek için de “o kadarcık kusur kadı kızında da olur” denir. Atalara “aşkın gözü kördür” dedirten Mecnun misali tutkulu âşıklar ise birilerinin çirkin bulduğu sevgililerini “siz benim gözümle bakmıyorsunuz ki” diye savunur.
Ataların "iki kaynar bir taşar, güzelin aşı tez pişer" sözü ve “çek deveci develeri engine/şimdi de rağbet güzel ile zengine”; “yârim İstanbul’u mesken mi tuttun/gördün güzelleri beni unuttun” veya “tez gel ağam tez gel eğlenmeyesin/elde güzel çoktur evlenmeyesin” mısraları, çirkinlik sanısına kapılan veya ithamına uğrayanların vefasız ve “şıpsevdi” sevgililerine “güzeli herkes sever” diyen sitemini günümüze taşır.
Dünya edebiyatı Karacaoğlan’ın “senin çağın geçer olur/bu dünyalar kime kalır”, Muhibbî mahlasıyla şiirler yazan Kanuni Sultan Süleyman’ın “yazık güzellik sermayesine ki ansızın gider” veya Victor Hugo’nın “güzellik kısa süren bir saltanattır” dediği örneklerle doludur. Güzelliğin geçici olduğunu, Mevlana “kimde bir güzellik varsa, bilsin ki ödünçtür”; atalar ise “anan güzel idi hani yeri, baban güzel idi hani evi” dedikten sonra “hüsnüne mağrurlanma” ve “güzelliğine güvenme bir sivilce yeter” ihtarında bulunur.
Klasik şairlerimiz güzelliğe zekâtı verilecek bir servet olarak bakmıştır. Cem Sultan’ın “dedim zekât-ı buseden Cem de nasip umar/gül gibi güldü dedi ki vallahi müstahak” veya Hatayî’nin “ n’ola hüsnün zekâtı buse versen/zaifim derd-mendem ben gedaya” mısraları, Hz. Ali’nin “iffet güzelliğin zekâtıdır” sözü de hatırda tutularak söylenmiş olmalıdır.
Her devrin “hüsnükabul” gören farklı bir güzellik anlayışı olsa da, “güzel ahlak”, “güzel huy”, “güzel söz” gibi kullanımlardan başlayarak pek çok iyi ve iyilik, kendini birinin "güzel hatırı için” birine "güzellik yapmak” olarak tanımlamış ve ataların "bağlamadan başı güzel, buyurmadan işi güzel" dediği gibi “iyi” olanın “güzel” olacağı fikrinde buluşmuştur.
İlk kez elest meclisinde konuşan insan ruhunun ezelî ve ebedî güzelliği kabul ve beyan etmek üzere telaffuz ettiği “evet” kelimesi, sözün kaynağının ve geldiği yerin güzelliğine tanıklık ediyor. Belki de insanın yeryüzü serüveninin amacı, çirkinleşen kelimeleri titiz bir "güzellik uzmanı" edasıyla güzelleştirmek, Yunus’un ifadesiyle “ağulu aşı bal edecek” sözleri bulmaktır.
 
 
 
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ