Prof. Dr. M.Öcal Oğuz

BOZOK YAZILARI

Bayram : Dede ve Torun

Bu yazının muhatabı olan kişiler olarak sevgili anneler ve babalar, Internet icat edildiğinden beri çocuklarınızın size yönelttiği merak sorularında bir azalma gözlüyor musunuz? Eğer sorunun cevabı evet ise, çocuğunuzun karşısında kuşak çatışmasını yavaş yavaş kaybediyorsunuz demektir, yani  çocuklarınız sizin bilgi ve birikimlerinizin geçerliliğini yitirdiğini düşünüyor olabilir.


Orta kuşağı temsil eden ve mümkün olduğunca çağın anlayışlarına yakın durmaya çabalayan sizler için böyle bir tehlike varsa, dedelerin durumu ne olacak?  Bilginin, kültürün kuşaktan kuşağa söz yoluyla aktarıldığı dönemlerde bilgi ile yaş arasında sıkı bir bağ vardı. Yani bilgili insan aynı zamanda tecrübeli insandı. Yıllar ve yaşlar onlara deneyimler kazandırmıştı. Onun için Nasreddin Hoca damdan düşünce bana damdan düşeni çağırın demişti. Onun için velîler ve pîrler ak sakallı ve yaşlı idi. Onun için Hızır’dan başlayarak bütün öğretici, öğütleyici, bilgilendirici olağanüstü mitsel varlıklar, yaşlı, nurani yüzlü kişiler olarak hayal edilirdi. Dede oğul ve torundan oluşan üç kuşağın kırsalda bir avluda kentselde bir konakta yaşadığı dönemlerde bu mitsel varlıkların aile içindeki temsilcileri dedeler idi. Dede, baba olmayı öğrenen oğul için iyi bir model, torun içinse ideal bir bilgi kaynağı idi.


Bu ilişkiyi önce kent hayatının üç oda bir salonlu apartmanları sarstı. Çünkü dede ile torun ayrı mekânlarda yaşamak zorunda bırakıldı. Görüşmeler mesafenin ve zamanın insafına kaldı. Bayramlardan ve aile için önemli olan düğün, nişan veya cenaze gibi özel günlerden başka görüşme vesilesi bulunamaz oldu. Bu sınırlı zaman dilimleri de kültür aktarımından çok sevgi paylaşımına yetebildi. Görüşmelerin seyrekleşmesi, başta Internet olmak üzere bilgi kaynaklarının çeşitlenmesi, dede ile torun beraberliğini işlevsizleştirdi. Bir de bunlara kendi evinde, köyünde yaşama imkânı bulamayan yaşlıların üç odalı apartman dairelerinde çocuklarının yanına yaşamalarının doğurduğu sorunlar, el el üstüne olur ev ev üstüne olmaz veya düştün oğlan eline mudara eyle geline gibi atasözlerinin sık tekrarlandığı mutsuzluk ortamlarını yarattı. Bu süreç, Internetin sunduğu arama motorları yüzünden bilgi egemenliği ve buna dayalı işlevliliği ortadan kalkan yaşlının sevgi alanını da daralttı. Birer emekliler evi olarak tamamen başka işlevleri olması gereken Huzurevleri, Türk kültüründeki anlayışa bağlı olarak Beyaz Melek filminde anlatıldığı şekilde terkedilmiş ve hayata küsmüş yaşlıların sığınma yerleri olarak algılandı. Bu durumun en acı tabloları, Yozgat gibi köyden kente göçün yoğun olduğu yerlerde karşımıza çıktı. Bayramlarda Huzurevlerine yönelen televizyon kameraları bize hâlâ terkedilmişlik ve işlevsizlik duygusu içindeki yaşlıların dramlarından söz etmektedir. Bu mekânlarda dedeyle torun artık kültür ve sevgi paylaşamıyorlar sadece oluşturulmuş yapay ortamlarda karşılıklı birbirlerini görmek anlamıyla görüşüyorlar.


Dedeyle torun arasında kırılan zincir, bir anlamda binlerce yılda üretilen kültürün gelecek kuşaklara aktarım zincirinin kırılmasıdır. Bugünün çocukları, her türlü bilgi sorusuna okulda, merak sorusuna Internette cevap bulabiliyorlar ama kültürel tutum ve davranışların Internetten öğrenilmesi mümkün olmadığı için, içine doğdukları kültürü tanımadan büyüyorlar. Bunun için de Türk kültürünün binlerce değeri, romanda, sinemada, televizyonda sanata dönüşemiyor, sanat alanları Yunan mitolojisi, Avrupa Ortaçağ efsaneleri ve popüler yaratmalarla doluyor. Onun için genç kuşaklar beyzbolu öğreniyor çelik-çomağı unutuyor. Onun için Şükran Gününü biliyor, Çiğdem Gününü bilmiyor.  


Elimizde bayramlaşma, el öpme ve bayram şekeri gibi birkaç sembol kaldı. Hiç değilse bayramları vesile ederek dede ile torunun işlevli bir şekilde daha fazla yan yana gelmesini, ailenin diğer fertlerinin de bu beraberliği izlemesini sağlayalım. Belediyeler, çocuk park ve bahçelerini, dedelerin bildiği oyun ve eğlencelerin torunlara aktarılmasını sağlayan mekânlar olarak tasarlayabilirler. Huzurevleri dede ile torunun buluşacağı,  saatlerce eğlenip vakit geçireceği kültür aktarım mekânları olarak da düşünülmelidir. Orta kuşağı temsil edenler, samimi bir biçimde kültürümüz ölüyor kaygısı duyuyorlarsa, hangi mekân ve imkân dâhilinde olursa olsun dede ile torunun bugünkünden daha fazla yan yana gelmesini sağlamalıdırlar.  Bunun için bayramlar elbette bulunmaz fırsattır.


Ben konuyu dede ile torun olarak ele aldım,  siz isterseniz nine ile torun olarak da okuyabilirsiniz.


Sevgili anne ve babalar, bayramınız yarattığınız dedeli torunlu mekânlarda mübarek olsun.

OKUR YORUMLARI
ragıp
12.10.2009 21:42:00

değerli hocam,her yazınız ayrı bir önem ve mesaj içeriyor.hatırlatmalarınız mükemmel..teşekkürler.

ABDÜLKADİR ÇAPANOĞLU
26.09.2009 21:20:00

Sevgili Hocam bu yazınızıda okurken yine içim burkuldu.Hep canalıcı konuları buluyor ve çok güzel anlatıyorsunuz.Hakikaten bu apartman yaşantısı Yozgatta da olsa İstanbulda da olsa dedeyi torunlarından ayırıyor.Halbuki evlerimiz yeterli büyüklükte olsa hep birarada olsak ne iyi olurdu.Biz genede torunlarımızla en azından günaşırı birlikte olabiliyoruz.Bu bakımdan şanslı sayılabiliriz.Sizinde buyurduğunuz gibi genç yaşlara gelmiş torunlar eğer dedeleri huzurevlerinde kalıyorsa mutlaka onları zaman zaman evlerine konuk edip gönüllerini almalı onların karşılıksız sevgilerini yudum yudum içmeliler.İstanbuldan selam ve sevgilerimi sunuyorum.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ