Sözlüklerdeki tanımına göre hastalığa karşı vücudun bağışıklık kazanmasını sağlayan bir çeşit eriyik olan “aşı”; sağlıkta modern tıbbın bir buluşu olsa da, adını halk kültüründen alıyor.
Tıptakine adını veren gelenek icadı aşı, tarımda yeni tip ürün vermesi istenen ağaca başka bir ağaçtan alınan dal veya çubuk parçalarını kaynaştırma işleminin adıdır ve özellikle bağ bahçe işleriyle meşgul olanlar bunu çok iyi bilirler.
Ziraatta aşı yapmak basit gibi görünse de zaman bakımından uygunluk; işlem bakımından ustalık gerektirir. Kaynaştırmanın başarılı olması ve eklenen parçanın yeşermesi “aşı tuttu”; eklenen parçanın kuruması ise “aşı tutmadı” diye ifade edilir.
Son dönemlerde kumaş üretimindeki ve giyim sektöründeki gelişmenin olumlu etkisinin yanı sıra tasarruf kültüründeki tüketim lehine değişmeye bağlı olarak günümüzde büyük oranda ortadan kalkmış olsa da bazı yörelerde eskimiş kıyafetlere yapılan yamaya da “aşı” deniyor.
Ayrıca kireçle boyanan evlerin ön cephelerine yapılan süslemelerde ve koç katımı sırasında koçların boyanmasında kullanılan kırmızı toprak da “aşı” olarak adlandırılıyor. Kıvamında su ile karıştırılarak “aşı boyası” olarak da kullanılan bu killi kırmızı toprağın bulunduğu araziye ise “aşılık” deniyor.
Bu anlamıyla “aşılık” kelimesini ne yazık ki Türkçe sözlüklerde, hatta Derleme Sözlüğü’nde bile bulamadım. Aşılıklardan çıkarılan aşı boyasının büyük dil bilgini Kaşgarlı Mahmut’un bin yıl önce kaleme aldığı Divanu Lügati’t-Türk’ten başlayarak Türk kültüründe kadın süslenmesinde “allık” olarak kullanıldığı da bilinmektedir.
Çocukluğumda güzün aşı boyasıyla koç katımı için çoban tarafından törenle boyanmış koçların, baharda badana sonrasında çiçeklerle, motiflerle süslenmiş evlerin güzelliğine tanıklığım çoktur ama Kaşgarlı Mahmut’un yazdığı gibi allık olarak kullanımını görmedim.
Ben bu kırmızı toprağa aşı denmesini, verimsiz ağaca yapılan kaynaştırma sonucu elde edilen başarıdan hareketle süslenen eve, koça veya yanağa kattığı güzellikten kaynaklandığını düşündüm. Bu aşıyla yapılan işlemi de yakışıp yakışmaması, güzellik katıp katmaması açısından “tut-” fiili ile ifade edebilirim ve güzel süslenmiş evler, iyi boyanmış koçlar ve allanmış yanaklar için müsaadenizle “aşı tutmuş” diyebilirim. Ancak etimoloji benim mesleğim değil; eğer hata yapıyorsam lütfen hüsnütalil sayılsın.
Eskiyen elbiseye yapılan yamaya aşı denmesine gelince, sanırım burada da dilin mantığı elbise ile yama arasındaki kumaş rengini, kalitesini, uyumunu dikkate almış olmalıdır. Mesela halk yeşil ve tiril tiril ince kumaşlı bir elbiseye kalın ve mavi bir kumaşla yapılan yamaya “tutmamış” derken, zihnine “aşı tutması” deyimini getiriyor olmalıdır.
Bu ve benzeri kullanımlardan kaynaklanıyor olsa gerektir ki, tıptaki aşı için de “tut-“ fiili tercih ediliyor. Nitekim aşı vurulduktan bir müddet sonra hasta olunmadığı, hatta yapılan tahlillerde antikor oluştuğu görüldüğü zaman “aşı tuttu” tespitinde bulunuluyor.
İçinde bulunduğumuz küresel salgın günlerinde, dünya toplumunda aşı vurulanlar ve özellikle miktarınca antikoru oluşanlar arasında, bir yılın yorgunluğu, bıkkınlığı ve tabii özlemiyle kontrolsüz ve virüsün hiç olmadığı günlerdeki gibi normal bir hayata dönmek isteyenler ve çevresindekileri de böyle davranmaya teşvik edenler çoğalıyor.
Buna bağlı olarak maalesef bu kişiler arasında maske ve mesafeye özen gösterilmiyor. Bunlar artık irili ufaklı gruplarla eş dost sohbetine katılmayı; düğün, dernek, kutlama veya taziyede bir araya gelmeyi, kalabalık alanlarda maskesiz bulunmayı doğal buluyorlar. Oysa tıp otoriteleri bu kişilerin hem mutantlar hem de antikor oluşmaması veya düşmesi nedeniyle yeniden hastalanabileceğini söylüyor ve kendileri hafif atlatsalar bile taşıyıcı olarak çevrelerine virüsü yayabileceklerini söylüyor.
Ancak ne yazık ki, aşı olanların ve nasıl olsa aşı bulundu yorumuyla küresel salgın tedbirlerinden sıkılanların bazıları için gündelik hayat sağlıkçıların “maske-mesafe-temizlik” uyarılarına göre şekillenmiyor.
İki dozla yeterli antikor düzeyine ulaşmayı beklemek bir yana, daha birinci dozu vurunmuş olanlar bile özensiz davranabiliyor. Dileriz ki aşı olanlar, sokağa çıktıklarında, bir yokluk ve fukaralık deyiminden ödünçleyerek söyleyecek olursam “aşılı olan var, olmayan var” diye empati kurarlar ve dilimizde "akıl tutulması" benzeri bir "aşı tutulması" deyiminin ortaya çıkmasına neden olmazlar.
Bu gün Türkiye'de tespit edilişinin birinci yılını doldurduğumuz küresel salgın, ortaya çıkışının ikinci yılı dolmadan inşallah gündemden tamamen düşer ve geçmişte kalır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  •  
     
     
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ