Nesrin MASARİFOĞLU

IŞIK

SAĞLIK BAKANIMIZ BUNLARI BİLİYOR MU?

Maliye Bakanlığınca hazırlanan, tüm hasta ve hasta yakınlarını yakından ilgilendiren “tasarruf tebliğinin”hararetle tartışıldığı şu günlerde sevgili babamın ciddi rahatsızlıkları nedeniyle İstanbul’da farklı iki hastanede uzun bir zaman refakatçı olarak kaldım. Uzun süre kaldığım bu hastanelerde gördüklerim, yaşadıklarım maalesef bana sağlık konusunda daha ne kadar çok yol kat etmemiz gerektiğini öğretti.
Kendi alanlarında, teşhis tedavi ve cerrahi müdahalede çok başarılı hocalarımıza karşın hastanelerin yetersiz fiziki yapıları, hasta bakıcılarının tutum ve davranışları, hastanelerin temizlikleri ayrıca tartışılır. Örnekleyecek olursam hastanız yürüyemiyorsa servise naklinde bile güçlük yaşıyorsunuz. Çünkü hastanızı servise nakledecek doğru dürüst bir taşıyıcı araba bulamıyorsunuz. Arabaların ayak konacak kısımları hep kırılmış. Araba olsa iyi doğru dürüst servise çıkaracak asansör bulamıyorsunuz. Altı katlı servisin üç asansörü var bunlardan ikisi çalışmıyor tek çalışan asansörde zaman zaman servis dışı kalıyor. Tek çalışan asansörle hastanızı yukarıya çıkarırken aşırı titreyen asansörde yeni ameliyat olan hastanızın zarar görmesinden endişe duyuyorsunuz. Üstelik asansörlerin yanında dışarıya taşmış çok kirli bir akıntı var ve siz bu sızıntıya basarak asansöre biniyorsunuz. Kaldığınız özel odaya beş yıldızlı otel parası ödüyorsunuz ama tuvalet ve lavabosu uyduruk yapılmış, tuvaletin kapısının altı çok kötü çürümüş görüntü çok ilkel. İlgili temizlik şirketi temizliyor ama her şey o kadar eski ve yıpranmış ki asla temizlik belli olmuyor. Yoğun Bakım Ünitesinin önünde inşaat çalışması var, her yer toz duman. Nitekim çoğu çok ağır beyin ameliyat geçirmiş hastaların bazılarında enfeksiyon var, yoğun bakımdan odalarına çok uzun zaman sonra gelebiliyorlar.
Asistanlar ve hasta yakını arasında müthiş iletişim eksikliği var hatta bazen siz hastanızın takibini yapıp üstünüze vazife olmadığı halde tedavide gerekli hatırlatmaları yapıyorsunuz. Hemşireler ise kişisel duruş sergiliyorlar kimileri gerçekten çok cana yakın ve hastanızla ilgili bazısı ise buz gibi duruşları ile hastayı daha çok hasta ediyorlar. Kaldı ki babamın çok tatlı dili, nezaketi bile bu buz gibi duruşu engelliyemedi.
Hasta ile sıcak ilişki kuramayanı onların ruh hallerinden anlamayanı, güler yüzlü ve müşfik olmayanı lütfen sağlık personeli yapmayalım. Bu sert ve katı duruş hastanızın tedavisini güçleştiriyor ve ben bunu bizzat yaşadım. Sormadan bilgi alamıyorsunuz çok sorarsanız rahatsız ediyorsunuz.
Taburcu olurken sosyal güvenceniz Bağ-Kur ise yüklü bir meblağ ödeyerek çıkıyorsunuz geri ödemeniz olur mu, olmaz mı ne zaman alırsınız bu hiç belli değil. Hele o ameliyatta kullanılıp kullanılmadığı belli olmayan size medikallardan aldırdıkları üstelik Bağ-Kur’un asla ödemediği ameliyat malzemeleri de işin cabası."Yıllarca dürüst bir şekilde vergisini veren ülke ekonomisine katkıda bulunan esnafların sosyal güvencede böyle üvey evlat muamelesi görmesi, özel hastanelerden kabul görmemesi sizi ziyadesiyle üzüyor. Peşin paranız yoksa bir de Bağ Kur’luysanız yandınız."
Tabii yaşanan bu olumsuzluklara rağmen, doktorlarımız çok başarılı ve her biri saatler süren çok başarılı ameliyatlara imza atıyorlar. Gönül istiyor ki özel hastanelerde görülen nitelikli hizmetin yılda ortalama 550.000 kişiye poliklinik, 35. 000 kişiye yatarak hizmet veren böyle devasa bir hastanede de verilmesi.
Tabii babamın ameliyat sonrası tedavisi için seçtiğimiz 2. hastane ise yine olaylarla gündeme gelen evvelinde SSK’ya bağlı hastaların gittiği hastane. Aslında o hastanedeki izlenimlerim beni daha çok üzdü. Babam yürüyemediği için ayakta görmesi gereken tedaviyi çaresiz yatarak aldı. Bağ Kuru kabul ettiği için ameliyat sonrası tedavisini sözünü ettiğim hastanede yaptırdık. Orda durum daha içler acısı. Özel odada kaldık ama içerde lavabo ve ilave yatak var, tuvalet yok. Araba ile hastanızı genel tuvalete taşımak zorunda kalıyorsunuz, yaşam ile ömür arasında gidip gelen çok ağır hastaların yattığı bu bölümde maalesef tuvaletlerin hali içler acısı. Hele kemoterapi ve radyo terapi alan hastaların iyice zayıflayan, enfeksiyona açık bağışıklık sistemlerine rağmen, tuvaletlerde o pis ve mikroplu ortamlarda hastaların tabak, kaşık ve bardaklarını yıkamaya mecbur edilmeleri yok mu o kadar içimi acıttı ki. Mutfak olarak kullanılması gereken nispeten temiz bir yer sadece temizlik şirketinin elemanlarına tahsis edilmiş ve hasta yakınlarının orda tabak bardak yıkaması yasak. Hep içim sızlayarak şu çaresiz umutsuz ve kimsesiz gariban hastaların şurada görüldükleri muameleyi görünce “Acaba Sağlık Bakanım bu hastanelerin içler acısı durumunu bilmiyor mu; biliyorsa Sayın Sağlık Bakanım yatağında rahat uyuyabiliyor mu” diye düşündüm. Canım babacığımın ameliyat ve akabinde alınan radyo terapi ile iyice zayıf düşen bünyesini mikroplardan koruyabilmek için kardeşlerimle hastanede büyük bir mücadele verdik. Ellerimizde eldiven her yeri dezenfekte etmek için uğraştık. Orda maalesef hemşireler eskiden kalma alışkanlıklarını halen devam ettiriyorlar. Halen hasta yakınlarını hastaları azarlamaktan geri durmuyorlar. Bir kez anlatıyorlar gariban insanlar anlayamıyorlar anlatılanları bir daha sordukları zaman kıyamet kopuyor. Sadece hastabakıcılar değil bağıran çağıran temizlik şirketinin elemanlarının bazıları da aynı şekilde hastaların morallerini bozmak için ne mümkünse yapıyorlar. Leş gibi kokan tuvaletleri ikinci bir kez zor temizletiyorsunuz.
Kaldı ki bu bölümde gerek hasta ve gerek hasta yakınlarını moralleri o kadar bozuk ve anlayışa o kadar çok ihtiyaçları var ki. Mahzun bakan gözlerin, sevgi ve anlayış bekleyen gönüllerin ilgiye o kadar çok ihtiyacı var ki. Her biri aylar süren tedavileri esnasında yaşama tutunmaya çalışırken, yaşam mücadelesi verirken hayata dair umutları yeşertmeye çalışırken ne çok sevgiye, hoşgörüye, morale ve şefkate gereksinim duyuyorlar.
Tabii gözlemlediğim bu olumsuzlukların yanı sıra hastanede sizi çok etkileyen hastanız adına sizi ziyadesiyle umutlandıran güzelliklerde var. Çok başarılı, hastası ile çok sıcak ilişki kurmayı başarmış her sabah ve her akşam istinasız yokladığı hastalarına umut dağıtan başarılı Doktorumuz Sayın Rıdvan Avul “ Beyefendi ve her gün gülen gözleri, sıcacık şefkat dolu tavırları ile hastalara sıcacık çay ve aperatif servisi yapan gönüllü “mavi melekler” ile birbirlerine tedavi öncesi ve sonrası yardımcı olmakta yarışan hasta ve hasta yakınlarının örnek davranışları yaşadığımız güzelliklerden sadece bir kaçı. İşte ben sağlıkta son gelişmelerle ilgili tartışmalar olurken gözyaşlarımı içime akıttığım hastane odalarında canım babamın şifa bulması için dua ederken sağlıkta da öze inmeden, merkeze insanın yaşam hakkını yerleştirmeden ayrıntılara takıldığımız için ne çok hayıflandım bir bilseniz..

Tarih : 01.08.2006
OKUR YORUMLARI
harun güney
20.11.2010 00:44:00

sızden yardım istıyorum okmeydanı ssk hastenesı ilgili 05443243996 beklıyorum yardımınızı yazınızı okudum oyuzden sız yardım edebılırsınız dıye ben annemı kaybetım ama baskalarına bır faydam olsundıye yardım ıstedım

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ