Milletvekili Genel Seçimlerinde de “Kadının adı yok” demiştim. Bakıyorum maalesef yerel seçimlerde de durum değişmemiş. 971 Belediye Başkanı adayı arasından CHP’ de 46, MHP’de 35, AKP’ de ise sadece ve sadece 8 tane hanım listelerde yer alabilmiş.
Bu seçimlerde de kadın adayların esamisi okunmuyor. Oysa hanımlarımız mensubu oldukları partileri üst sıralara taşımak için hiçbir menfaat gütmeden, tüm sevdiklerini ihmal ederek nasılda fedakarca çalışırlar. Anne hassasiyetleri, çevre duyarlılıkları, titiz ve hassas yapıları, engin hoşgörüleri, tatlı hırsları, azimleri, çalışmayı seven halleri nasıl da yansır her bir çalışmalarına. Onların var oldukları siyasi ortamlarda nezaket, seviye, hoş görü vardır. Onların var oldukları siyasi ve sosyal mekanizmalarda kadınların, çocukların, kimsesizlerin, yoksulların problemlerine çözüm aranır. Ama her nedense erkek egemen toplumda saygıdeğer hanımlarımıza hak ettikleri kadar şans tanınmaz. Hep onlar karar mercilerinden uzak tutulmaya çalışılır.
Sayın Başbakanımız da bir konuşmasında; bayan aday konusunda taşra teşkilatlarında bir tutuculuğun olduğunu itiraf ediyor. Sayın Başbakanımız bununla kalmıyor taşrada bayan aday bulamamalarını da ayrıca ifade ediyor.. Bayan aday çıkmaması ve çıkanlara karşı yürütülen sindirme politikaları; işte bu bizim ayıbımız. Niye bayanlarımız taşra teşkilatlarını çalışmaları ile ihya ettikleri halde, aday olma konusunda çekimserler ya da neden listelerde “bayan aday tutmaz” gibi sıradan bir nedenle listelere alınmazlar. Es kaza alınsalar bile neden seçilemeyecek sıralara yerleştirilirler. Bayanların karşılaştıkları bu negatif ayrımcılığın ve diğer alanlarda karşılaşılan zorlukların, sıkıntıların sorumlusu sadece onlara değer vermeyen erkekler mi? Kadınlarımızın bilinçlenmesi, toplumsal hak ve kaynaklardan cinsiyet ayrımı olmadan hakça faydalanılması için gerekli düzenlenmelerin yapılması gerekmez mi? Kadına toplumda biçilen “annelik, eş ve iyi bir ev hanımlığı” rolünün dışında başka rol vermek, onu sosyal yaşama birey olarak katmak konusunda katı olanlara yönelik bir bilinçlendirme faaliyeti için çok mu geç kaldık acaba?
Aslında kadınların sosyal konumlarından dolayı yaşadıkları sorunların aşılması, ezilmişliğin, hırpalanmışlığın, haksızlığın önüne geçilmesi için yasa koyucular bir düzenlemeye gidilmesinin bir zorunluluk olduğunu çok sonraları fark etmişler. Bu amaçla 11.07.2000 tarihinde yapılan bir düzenleme ile bu tür sıkıntıların birebir yaşandığı taşra teşkilatlarında “ Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu” bünyesine bağlı hizmet veren “Toplum Merkezleri” ni kurmuşlardır. “Toplum Merkezleri“ kadının birey olarak güçlenmesini sağladıkları gibi onları üretime katarak özgüvenlerinin gelişmesine katkıda bulunurlar. Kadının bilgi, beceri, eğitim ve inisiyatif kullanabilme yetisinin artması, ortaya çıkması muhtemel pek çok sorunun önlenmesini sağlayacak aynı zamanda kadını toplumda söz sahibi edecek, cinsiyet ayrımcılığını engelleyecek, kadın ve erkek, yaşamın her alanında eşit olarak algılanacaktır.
Toplum merkezleri kentlerin kenar mahallelerinde kalmış, kaynaklara ulaşamayan ve eşit fırsatlardan istifade edemeyen kadınların bilinçlenmesine katkıda bulunurken aynı zamanda çocuk, genç, erkek, yaşlı özürlü grupların her birine de rehberlik hizmeti verir ve onları rehabilite ederek topluma kazandırmaya çalışır. Bu hizmetleri, kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve gönüllüler ile işbirliği içerisinde yürütürler.. Kadınların bilgi, beceri, eğitim, inisiyatif gücü gibi niteliklerinin arttırılması, ortaya çıkma olasılığı olan pek çok sorunun önlenmesi anlamına gelmektedir. Bu gerçekten hareketle kadınların güçlendirilmesi, bilinçlendirilmesi, üretime katılması Toplum Merkezlerinin en temel hareket noktasını oluşturmaktadır.
Aslında Güneydoğu Anadolu bölgesinde gördüğüm ÇATOM adı altında “Çok Amaçlı Toplum Merkezleri”, GAP idaresi ile birlikte yöre kadınlarının bilinçlendirilmesi amacıyla etkili programları ile yöre halkına , yöre kadınlarına bir dolu hizmet sunmaktadırlar. Her konuda bilinçlendirilen kadınlarımızın o yörede ezilmesinin, şiddete uğramasının, töre baskılarına maruz kalmasının da önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Üstelik ekonomik anlamda güçlenen, bilinçlenen kadın “sessiz çoğunluk” olmaktan çıkacak, en temel haklarının bilincinde olacak ve onları almaya çalışacaktır.
İşte kadın sorunlarının her platformda tartışıldığı “8 Mart Dünya Kadınlar Gününe” yaklaşırken 3-4 Mart tarihleri arasında “Yozgat Toplum Merkezinin”de düzenlediği bir dolu sürpriz programlar var. Kısmet olursa ben de o programların davetlisi olarak, faaliyetlerin her birine katılacağım. Şimdiden dolu dolu programlarla Türk kadınını bilinçlendirmeyi görev edinmiş yetkilileri kutluyorum.
Tarih : 24.02.2009
Bu seçimlerde de kadın adayların esamisi okunmuyor. Oysa hanımlarımız mensubu oldukları partileri üst sıralara taşımak için hiçbir menfaat gütmeden, tüm sevdiklerini ihmal ederek nasılda fedakarca çalışırlar. Anne hassasiyetleri, çevre duyarlılıkları, titiz ve hassas yapıları, engin hoşgörüleri, tatlı hırsları, azimleri, çalışmayı seven halleri nasıl da yansır her bir çalışmalarına. Onların var oldukları siyasi ortamlarda nezaket, seviye, hoş görü vardır. Onların var oldukları siyasi ve sosyal mekanizmalarda kadınların, çocukların, kimsesizlerin, yoksulların problemlerine çözüm aranır. Ama her nedense erkek egemen toplumda saygıdeğer hanımlarımıza hak ettikleri kadar şans tanınmaz. Hep onlar karar mercilerinden uzak tutulmaya çalışılır.
Sayın Başbakanımız da bir konuşmasında; bayan aday konusunda taşra teşkilatlarında bir tutuculuğun olduğunu itiraf ediyor. Sayın Başbakanımız bununla kalmıyor taşrada bayan aday bulamamalarını da ayrıca ifade ediyor.. Bayan aday çıkmaması ve çıkanlara karşı yürütülen sindirme politikaları; işte bu bizim ayıbımız. Niye bayanlarımız taşra teşkilatlarını çalışmaları ile ihya ettikleri halde, aday olma konusunda çekimserler ya da neden listelerde “bayan aday tutmaz” gibi sıradan bir nedenle listelere alınmazlar. Es kaza alınsalar bile neden seçilemeyecek sıralara yerleştirilirler. Bayanların karşılaştıkları bu negatif ayrımcılığın ve diğer alanlarda karşılaşılan zorlukların, sıkıntıların sorumlusu sadece onlara değer vermeyen erkekler mi? Kadınlarımızın bilinçlenmesi, toplumsal hak ve kaynaklardan cinsiyet ayrımı olmadan hakça faydalanılması için gerekli düzenlenmelerin yapılması gerekmez mi? Kadına toplumda biçilen “annelik, eş ve iyi bir ev hanımlığı” rolünün dışında başka rol vermek, onu sosyal yaşama birey olarak katmak konusunda katı olanlara yönelik bir bilinçlendirme faaliyeti için çok mu geç kaldık acaba?
Aslında kadınların sosyal konumlarından dolayı yaşadıkları sorunların aşılması, ezilmişliğin, hırpalanmışlığın, haksızlığın önüne geçilmesi için yasa koyucular bir düzenlemeye gidilmesinin bir zorunluluk olduğunu çok sonraları fark etmişler. Bu amaçla 11.07.2000 tarihinde yapılan bir düzenleme ile bu tür sıkıntıların birebir yaşandığı taşra teşkilatlarında “ Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu” bünyesine bağlı hizmet veren “Toplum Merkezleri” ni kurmuşlardır. “Toplum Merkezleri“ kadının birey olarak güçlenmesini sağladıkları gibi onları üretime katarak özgüvenlerinin gelişmesine katkıda bulunurlar. Kadının bilgi, beceri, eğitim ve inisiyatif kullanabilme yetisinin artması, ortaya çıkması muhtemel pek çok sorunun önlenmesini sağlayacak aynı zamanda kadını toplumda söz sahibi edecek, cinsiyet ayrımcılığını engelleyecek, kadın ve erkek, yaşamın her alanında eşit olarak algılanacaktır.
Toplum merkezleri kentlerin kenar mahallelerinde kalmış, kaynaklara ulaşamayan ve eşit fırsatlardan istifade edemeyen kadınların bilinçlenmesine katkıda bulunurken aynı zamanda çocuk, genç, erkek, yaşlı özürlü grupların her birine de rehberlik hizmeti verir ve onları rehabilite ederek topluma kazandırmaya çalışır. Bu hizmetleri, kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve gönüllüler ile işbirliği içerisinde yürütürler.. Kadınların bilgi, beceri, eğitim, inisiyatif gücü gibi niteliklerinin arttırılması, ortaya çıkma olasılığı olan pek çok sorunun önlenmesi anlamına gelmektedir. Bu gerçekten hareketle kadınların güçlendirilmesi, bilinçlendirilmesi, üretime katılması Toplum Merkezlerinin en temel hareket noktasını oluşturmaktadır.
Aslında Güneydoğu Anadolu bölgesinde gördüğüm ÇATOM adı altında “Çok Amaçlı Toplum Merkezleri”, GAP idaresi ile birlikte yöre kadınlarının bilinçlendirilmesi amacıyla etkili programları ile yöre halkına , yöre kadınlarına bir dolu hizmet sunmaktadırlar. Her konuda bilinçlendirilen kadınlarımızın o yörede ezilmesinin, şiddete uğramasının, töre baskılarına maruz kalmasının da önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Üstelik ekonomik anlamda güçlenen, bilinçlenen kadın “sessiz çoğunluk” olmaktan çıkacak, en temel haklarının bilincinde olacak ve onları almaya çalışacaktır.
İşte kadın sorunlarının her platformda tartışıldığı “8 Mart Dünya Kadınlar Gününe” yaklaşırken 3-4 Mart tarihleri arasında “Yozgat Toplum Merkezinin”de düzenlediği bir dolu sürpriz programlar var. Kısmet olursa ben de o programların davetlisi olarak, faaliyetlerin her birine katılacağım. Şimdiden dolu dolu programlarla Türk kadınını bilinçlendirmeyi görev edinmiş yetkilileri kutluyorum.
Tarih : 24.02.2009
24.02.2009
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
ABDÜLKADİR ÇAPANOĞLU
09.03.2009 01:31:00Sayın Masarifoğlu,geçmiş yazılarınızı tararken ORADA BİR ÇANAKKALE VAR GEÇİLMEZ başlıklı yazınızı gözyaşları içinde okudum.Okadar güzel ve canalıcı bir özet yapmışsınızki isterdimki ilköğretimdeki öğretmenler önce kendileri bu yazıyı okusunlar sonrada sosyal bilgiler dersinde veya başka münasip bir zamanda öğrencilerine ağır ağır ve bazı cümleleri dahada vurguluyarak öğrencilerine okusunlar.Çoğu zaman böyle bir özet bir kitabın tamamını okumaktan daha etkili olabiliyor. Özel sektörden emekli olduktan sonra bir dönem Bakırköy ticaret lisesinde tarih öğretmenliği yaptım.Oradaki öğrencilerime de şunu söylemiştim.Eğer müfredatı hazırlamak yetkisi bende olsaydı sizlere bir dersyılı gerçek Osmanlı tarihini bir dersyılı da sadece kurtuluş savaşımızı işleyecek bir müfredat hazırlardım demiştim.Çanakkale savaşlarının bırakın tamamını sadece birkaç gündüz ve gecesi bile onlarca filme konu olacak bir kahramanlık destanıdır.Hernekadar Yozgatlı olsamda rahmetli babamın memuriyeti dolayisiyle 1962-1964 yıllarımız Çanakkale lisesinde öğrenci olarak geçti.Biz Çanakkaleye gittiğimizde hiçbir sosyal aktivite yoktu.Bağlama çaldığım için okulda önce iki kişiye bağlama çalmayı öğreterek üç bağlama bir darbuka ile 40 kişilik bir Türk Halk Müziği korosu kurdum.Sonra hocalarımın teşviki ile bir folklor ekibi kurdum.Kurduğum kasa-minder ekibi ile iki yıl 19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramında lisemizi temsil ettik.18 mart ve diğer özel günlerde sonradan TRT de ve şimdi özel Tv.lerde spikerlik yapan Erkan Oyal de aramızda olarak temsiller ve konserler verdik.Daha sonraki yıllarda 18 mart üniversitesi açılınca Çanakkale birden gençlerle doldu.Biz bir bağlama teli bir tezene bulamazken şimdi hertürlü ensrumanı çalan onlarca genç Çanakkalede.Çanakkalenin bu buram buram tarih kokan havası bizi öylesine bu şehre bağladiki heryıl bir kaç kere gitmeden yapamayız.Hem hayatta kalan birkaç arkadaşımızı hemde binlerce şehidimizin düşmanları ile koyun koyuna yattığı bu mübarek toprakları kabe gibi ziyaret ederek onlara minnet ve şükranlarımızı sunarız. İstanbuldan En derin hürmetlerimle.
İPEK GÜLER
08.03.2009 10:12:00Size katılıyorum hocam. Çok doğru teşhisleriniz var. Kutluyorum sizi.
ABDÜLKADİR ÇAPANOĞLU
02.03.2009 00:30:00Sayın Masarifoğlu,Atatürkün zamanını saymazsak Türkiyede kadının ne zaman adı olduki.Sadece büyük şehirlerde okumuş,bir meslek sahibi olmuş kısmende olsa ekonomik özgürlüğünü elde etmiş hanımlarımızın dışında maalesef hanımlarımız hep geri planda bırakılmıştır.Nazım hikmet bunu ne güzel anlatır değilmi. Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde,tütünde,odunda ve pazardaki,ve karasapana koşulan Ben size daha acı bir gerçeği yazayım.Heryıl Yozgatta akrabalarımızla bir araya geliyoruz bu yıl biraz daha kapsamlı tuttuk ve inşallah önümüzdeki yıllarda tüm Çapanoğullarını her yıl Yozgatımızda bir araya getireceğiz.Yozgatlı hanımların en büyük şikayeti şu.Geceleri ailecek bir araya geldiğimizde maalesef erkekler bir odada hanımlar çocuklarla bir odada oturuyoruz.Biz zaten yaptığımız kabul günlerinde hanımlar bir araya gelip kendimize göre sohbetimizi ediyoruz.Geceleride aynı şekilde ayrı bir odada oturmamızın ne gereği var.Biz eşlerimizle birlikte oturup onların konuşmalarına katılmak istiyoruz.Bizde piyasadan,işten güçten politikadan,eşlerimizin sıkıntılarından haberdar olmak ve en azından aydınlanmak istiyoruz ama eşlerimiz Yozgattaki bu taassubu bir türlü yenemiyorlar.Herkes birbirinden çekiniyor.Bu taassubdan kendilerini kurtarmış Yozgatın elit kesimide kendi arasında görüşüyor ama etraflarına bu konuda örnek olacak önderliği yapmıyorlar.İşte size memleketim Yozgattan insan manzaraları.Elbette siz bunları biliyorsunuz ama bu konu bizleri çok müteessir ettiği için ve sizde yazınızla bu kapıyı açtığınız için size yazmadan edemedim.İstanbuldan en derin hürmetlerimi arz ederim.