Günümüzde artık bir insanlık sorunu haline gelen “çevre kirliliği”ne karşı duyarsız kalınmaması gerektiği düşüncesiyle bu haftaki yazımda içinde yaşadığımız, yaşarken de hoyratça tükettiğimiz çevre ve sorunlarına değinmek istiyorum..Madem ki çevre, insanı ve diğer canlı varlıkları doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal etmenlerin tümü, çevrenin o yaratıldığı halinin yani doğal yapısının bozulmasına, ekolojik dengenin alt-üst edilerek canlılar aleyhine dejenerasyonuna, dolayısıyla tüm yaratılmışların olumsuz yönden etkilenmesine aldırmadan; hayatımızı kolaylaştırmak, güzelleştirmek adına kimyasal bombardımanları herhangi bir önlem almadan hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline getirmek bence bir insanlık suçu değil de nedir. İnsanlık suçu diyorum çünkü insanın en temel hakkı “yaşama hakkı”dır..Ama içinde yaşadığımız bilinçsizce tükettiğimiz kirlenmiş çevre bizlere hatta tüm canlılara zarar verir. “Çevre kirliliği” tüm canlılara zarar verdiği gibi doğal dengenin hızlı bir şekilde bozularak, dünyanın yaşlanarak hatta daha ileride tükenerek gelecek kuşaklara yaşanmaz bir dünya bırakmamıza sebebiyet verir. Hep bu konuda gelişmiş ülkeler zaman zaman bir araya gelirler, hızla tükenen çevrenin tükenmesine dur demek üzere toplantı üstüne toplantı yaparlar ne yazık ki vurdumduymazlık mı nedir hep alınan kararlar kağıt üzerinde kalır uymayanlara herhangi bir yaptırım uygulanmaz.Göz göre göre dünya hızlı bir şekilde kirletilmeye ve tüketilmeye devam edilir..
Tabi insanın yaşama hakkının kutsal sayıldığı gelişmiş ülkelerde durum böyle de biz de nasıl derseniz bizde durum çok daha vahim ve içler acısı..Nerden başlayacağımı bilmiyorum kirlenen akarsularımız, tarım ilaçlarının ve suni gübrelerin bilinçsizce kullanılması sonucu zehirlenen topraklarımız ve insanlarımız, hiçbir değerlendirmeye tabii tutulmadan hastalık ve pislik saçan çöplerimiz, geri dönüşümü mümkün olan atıkların maalesef bilinç oluşmadığından göz göre göre çöplere atılması, tabiatta yıllarca yok olmadığı halde hadsiz hesapsız kullanılan plastik ve naylonların oluşturduğu çöp yığınları, ev ve iş yerlerinde kullanılan kalitesiz yakıtların havayı kirletmesi, ormanların çeşitli şekillerde yok edilmesi, anızların yakılarak faydalı canlılara zarar verilmesi, hızlı bir şekilde saygısızca yerli yersiz çıkarılan yüksek desibeldeki seslerin oluşturduğu ses kirliliği, daha fazla verim almak hırsıyla yediğimiz her ürüne gereksiz ve aşırı zerke edilen hormonlar...Daha neler neler..
Çok değil daha bir kuşak öncesi bile yemyeşil ormanları, tertemiz havası, billur gibi tertemiz yer altı ve yer üstü suları, sahillerinde yüzebildiğimiz tertemiz denizleri, mis gibi kokan hormonsuz sebze ve meyveleri ile, sükunet ve huzur bulduğumuz dünyayı; hep daha fazla kazanma, teknolojiyi çevreye verdiği zararlarından arındırılarak insanlığın hizmetine sun(a)mama sevdamız yüzünden bu hale getirdik..Hepimiz bu konuda suçluyuz..Ne birbirimizi bilinçlendirebiliyoruz ne de çevremizi koruyabiliyoruz..Hep kar yağdığı zaman tertemiz bir çevre işte şimdi oluştu der ve karın şehrin üstündeki tüm pislikleri örtmesine hem sevinir hem de eriyince yine hep arkamıza bakmadan şuursuzca yollara saçtığımız çöpler tekrar ortaya çıkacak diye de ayrıca üzülürüm..Hangimizin herhangi bir alanda ekili zaman zaman suladığımız büyüyüp büyümediğini kontrol ettiğimiz dikili ağacı var..Ağaç dikmek için illede bir bahçemiz olması gerekmez..Ağaç dikecek o kadar çok boş alan var ki ülkemizde..Düşünüyorum -malum ağacın faydaları her yıl bir Kıbrıs Adası kadar toprağımızı erozyon uğruna feda etmek istemiyorsak – her birimizin dikmekle kalmayıp bizzat bakımını üstlendiği en az bir ağacımız olsa bu en az seksen milyon ağaç eder..Yolculuk ederken çıplak dağlara bakıp hep hayıflanırım..Kahve köşelerinde, orda burda en kıymetli sermayesi olan zamanını hoyratça tüketen insanlarımızı düşünür ve üzülürüm istense bu ülke de yapacak o kadar çok iş var ki..Bunun için acaba ülkesini sevmek yetmiyor mu insanlara..Her birimiz zaman zaman kullanırız ben ülkemi çok seviyorum..Çok güzel. Peki bu ülkeyi sevilecek hale getirmek için yaşanabilir bir ülke için her birimiz ne yapıyoruz..Evim Bahçeşehir’de..
Çarşıya her zaman yürüyerek çevreyi gözlemleyerek iniyorum..İnanın sokakta yürürken gördüklerim beni ziyadesiyle üzüyor....Caddede dere kenarlarında uçuşan poşetlerden, eksoz ayarı yapılmadığı için bizi zehirleyerek yanımızdan geçen ayrıca yerli yersiz klakson çalan arabalardan, çevreye gelişigüzel bırakılmış harfiyatlardan, kışın şehrin üstüne çöken kabus gibi kirli havadan, gelişigüzel sokaklara salınmış köpeklerden, arıtılmadan dereye akan fabrika atıklarının kokusundan, plansız programsız yapılan yapıların oluşturduğu görüntü kirliliğinden, temiz mi kirli mi olduğu noktasında hiçbir uyarının veya hiçbir araştırmanın yapılmadığı mahalle çeşmelerinden, hele arabaların çıkmakta zorlandığı –çoğu kez çıkarken kaydığı- sanki bir lütufmuş gibi dökülen her biri yumruk kadar olan kumlardan ibaret yokuşlu yollardan, insanların sanki sokağa kabuklarını atmak kanun gereği gibi yedikleri çekirdekleri sokaklara atmalarından, yerlere tükürmelerinden inanın utanıyorum..Koro halinde AB birliğine girmek istiyoruz ama kendi içimizde ıslah etmemiz gereken o kadar çok alışkanlıklarımız var ki..Aslında kimyasal maddeler çevreye ne kadar zarar verir, bilinçsizce kullandığımız tarımdaki hormon ve zirai ilaçların, kirlenen hava, su ve toprak insan sağlığını ne şekilde etkiler .v.s. bunun tartışmasını yapmamız, önlemlerimizi bir an önce almamız gerekirken bizler daha ayrıntıları bile halledemeden hoyratça tükettiğimiz dünyada duyarsızca çok kazanmak daha çok kazanmak uğruna gözlerimiz kör kulaklarımız sağır kendimizi dış dünyaya kapatmış şekilde yaşayıp gidiyoruz..
OKUR YORUMLARI
Hikmet
25.10.2009 11:01:00

nesrin hanım siz bursaya da istanbula da gitseniz,yozgatın meselelerinden ve sizlerden kopamazsınız.aynı heyacanla yazılarınızı dikkatle takip edeceğiz.size bundan sonraki hayatınızda da huzur ve mutluluk dilerim.selamlar

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ