Mustafa TOPALOĞLU

HASBİHAL

mustafatmatpl@hotmail.com

KAYIP KURBANLIK

Şıh Ömer, bir inek aldı Boğazlıyan pazarından. Kurban kesecek. Yedi ortak. Besili mi besili...Şıh Ömer’in yeri müsait. Kurbanlık, bayrama kadar Şıh Ömer’in ahırda kalacak. Yemdi, samandı, küspeydi...Her bir eksik giderildi. Şıh Ömer kurbanlığı gözünden ırmıyor. Kuzuları yaylıma çıkarıyor erkenden. Pırçalık Tepesi’nin eteklerinde otlatıyor. Korulukta.

Korulukta pek ot yok. Köyün sığırı girmiş. Ot bırakmamış. Çöplük olmuş. Koruluğun etrafındaki teller yerle bir... Direkler devrilmiş. İçler acısı bir manzara...

Zaman zaman sabah yürüyüşlerinde karşılaşıyoruz zat-ı muhteremle. Selam alıp veriyoruz. Ayak üstü hal hatır...Sevgili Şıh’ın kuzuları gün günü semiriyor. İki ay önce aldı bunları. Aldığında kuzular ayakta zor duruyordu. Çok bakımsızdı. Zaten Şıh da uygun fiyata almıştı. Bir sabah Bekçi Ahmet’in (Kaya) köpeğiyle, enişte Mehmet’in (Temir)köpeği kuzuları taciz etmiş. Şıh yetişmese kuzuları parçalayacaklar. Şıh Ömer çok kızdı haklı olarak:

-Herkes itinin bokunu yisin. Bir daha bu itleri buralarda gorürsem vururum şerefsizim, dedi. Esti gürledi. Ha... Vurur mu vurur. Şıh, emekli emniyetçi. Hem tabancası, hem de av tüfeği var. Artık kimse köpeğini bırakmıyor. Şıh’ın kuzuları rahatladı.

Şimdi kuzuların tüyü ıldır ıldır yanıyor. ”Me...Me...” Şıh’ın etrafında pervane gibi dönüyor kuzular...

Şıh Ömer bir sabah diyor ki:

”Şu kurbanlığı da bırakayım. Biraz gezinsin. Hayvancağız ahırda bağlı duruyor. Yazık... Gunah. Biraz ayakları açılsın...”

Çözüyor ipini yularını. Kendisi kuzularla meşgul. Unutuyor. Bir zaman sonra aklına düşüyor kurbanlık. Bakıyor kurbanlık yok. Sırra kadem basmış. Koşturuyor sağa sola. Ara ki bulasın. Yok...Yok...Hemen baş müridi Hurşut’u arıyor. Hurşut biniyor pır pıra (mobilet). Düşüyor çayır yoluna. Puh (puch) marka bu mobilet Hurşut’un eli ayağı. Çok kahrını çekti. Pancara peziğe, ekine saçına giderken Hurşut’un binitidir. Pancar motoruna yakıt taşırken, pancar tarlasına azık götürmede mobileti akla gelir. Puh emektardır. Hiç yüksünmez. Hurşut’un her işine koşturur.

Çayır yolunda İncöz’e (İnce Öz) doğru giderken bakar ki Hurşut, davar sürüsü suya inmiş. Yolda sürünün izi var. Bir de inek izi... İnek izleri taze. İncöz’e varmadan yolda inek izleri kayboluyor. Ha...Demek ki kurbanlık öz kenarına inmiş. Hani İnce Memet’teki izci Topal Ali gibi iz sürüyor bizim Can Hurşut. Hemi de doğru tanı koyuyor. Göz erimi çıplak gözle tarıyor sağı solu...Hiçbir şey göremiyor. Bu arada Şıh da Belören yolunda. Arıyor telefonla Hurşut’u. Hurşut vaziyeti anlatıyor. Hemen eve geliyor. Bir dürbünü var Hurşut’un. Bu dürbünle evin balkonundan yağmurlama fıskiyelerinin düzenli çalışıp çalışmadığını gözler. Alıyor dürbünü de. Şıh’ın Rönosu’na biniyorlar. İncöz’e geliyorlar. Birşey göremiyorlar. Hurşut diyor ki:

-Hüyukyurt’a çıkalım. Yuksek orası. Etrafı gozleyelim.

Arkadan Belören’e doğru giden yoldan dolanıp Hüyükyurt’a çıktılar.

Hüyükyurt, bir tepe. Eskilerin haberleşmede kullandığı... Bu yüzden “Başüyün (Baş yığın)” derler. Belki de bir yığma tepe. Hüyük ve yığın sözcükleri bu tepenin yığma tepe olduğunun kanıtı bence. Durup dururken bu isimler konulmadı ya...

Hurşut’un elinde dürbün. Bakıyor uzaklara. Kocatepe’den Afyon ovasına bakan Atatürk gibi uzakları gözlüyor. Ve tâ uzaklarda İtatan’da bir karaltı görüyor. ”Buldum Şıh” diyor. Veriyor dürbünü Şıh’a. Lakin Şıh Ömer bir şey göremiyor. Uzağı pek seçemiyor gözleri Şıh’ın. Hemen Röno’ya atlıyorlar. Tutuyorlar İtatan’ın yolunu. İtatan öte geçede Kuruhüyük’ün altında Darılı ile Kuruhüyük arasında kayalık bir yer. Varıyorlar. Gerçekten de Hüyükyurt’ta Hurşut’un gördüğü Şıh’ın kurbanlığı. Hayvan da uysal mı uysal. Bunları görünce olduğu yerde kalıyor. ”Kaçayım...Göçeyim .”demiyor. Tutup bağlıyorlar. Şıh yedeğine alıyor da getirip ahıra sürüyorlar.

28.02.2016
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ