Mustafa TOPALOĞLU

HASBİHAL

mustafatmatpl@hotmail.com

HAN DUVARLARI BELGESELİ

Han duvarları, Faruk Nafiz Çamlıbel’in ünlü şiiri. Bir manzum hikaye. Memleket Şairi Faruk Nafiz Çamlıbel bu şiiri  Ankara’da odasına kapanıp dört günde yazmış ve Osmanzade Hamdi Bey’e ithaf etmiş. Kendisi öyle diyor. Yalan söyleyecek değil ya!

Han Duvarları,  Türk Yurdu Dergisi’nin 1925 Ocak sayısında yayınlandı. Diyor ki Faruk Nafiz Çamlıbel: “Birisi görecek diye utanıyordum. Yazıp dergiye gönderdim. Şiir yayınlanınca çok beğenildi.”

Han Duvarları mesnevi biçiminde beyitlerle yazılmış. Beyitlerle yazılan asıl metinde 7+7=14’lü hece ölçüsü kullanılmış. Asıl metnin içindeki koşma ise dörtlüklerden oluşuyor. 11’li hece ölçüsüyle yazılan bu koşma Maraşlı Şeyhoğlu’nun. Koşma, Han Duvarları’na 1936’da eklenmiş. Han Duvarları’nın tamamı 140 dizeden oluşuyor.

Hikayesine gelince, yıl 1922. Faruk Nafiz Çamlıbel Kayseri Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atanır. Trenle gelir Ankara’dan Ulukışla’ya. Ulukışla’dan bir yaylı at arabasıyla düşer Kayseri yoluna. Bu yolculuk tam üç gün sürer. Bu yolculuğu anlatır Han Duvarları’nda Faruk Nafiz Çamlıbel. Yolculuk esnasında hanlarda kalır geceleri. Anadolu’yla yüz yüzedir. Gurbettedir. Yalın bir dil, lirik bir söyleyişle duygularını dizelere döker.

Han Duvarları’nı belgesel film yapmış Dursun Özden. Yapım yılı 2016. Metin yazarı ve yönetmen de kendisi. Gürsel Fırat canlandırmış Faruk Nafiz Çamlıbel’i. Nur Subaşı da şiiri seslendirmiş.

Han Duvarları belgeseli emek verilmiş. Çok iyi niyetli bir çalışma. Ama açık söyleyeyim.  Beni tatmin etmedi. Belgesel başlarken Ulukışla’daki Öküz Mehmet Paşa Kervansaray’ı ön plana çıkıyor. Faruk Nafiz Çamlıbel’in Han Duvarları’nı burada yazdığı belirtiliyor. Dursun Özden diyor ki: “Faruk Nafız (Nafiz) Çamlıbel Öküz Mehmet Paşa Kervansarayında konuk olmuş, bu kışlada Han Duvarları şiirini yazmıştır.

Haır kardeşim! Alakası yok. Bu handa kalıp kalmadığı belli değil. Niğde’de ve İncesu’daki hanlarda kalıyor Faruk Nafiz Çamlıbel. Han Duvarları’nı Ankara’da evinde yazmış. Faruk Nafiz’in kendi ifadesi.

Niğde’de Şehir Gazetesinden mübadele haberi okuyor Faruk Nafiz Çamlıbel handakilere. Yıl 1922. Mübadele yok daha. Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi veya Değişimi; 30 Ocak 1923 tarihinde Lozan’da yapılan ve resmi adı “Yunan ve Türk halklarının mübadelesine ilişkin sözleşme ve protokol” olan sözleşme gereğince yapılmış. Burada Faruk Nafiz Çamlıbel’in saz eşliğinde “Uzun İnce Bir Yoldayım”ı okuması da ilginç geldi bana. Âşık Veysel 1922’de bu şiiri söylemiş miydi? Ne dersiniz? Ben söyleyeyim. Söylememişti. Çünkü şiirin bir dörtlüğü şöyle:

“Kırk dokuz yıl bu yollarda

Ovada dağda çöllerde

Düşmüşem gurbet ellerde

Gidiyorum gündüz gece”

Âşık Veysel 1884 doğumlu. Şiiri 49 yaşında iken söylemiş. Buna göre şiirin söyleniş tarihi 1933 olur. Niğde’deki handan söz ederken Faruk Nafiz Çamlıbel “Beldenin viran hanı” diyor. Reşat Nuri Güntekin Anadolu Notları’nda bu hanla ilgili bir yaşanmışlığı anlatmış. Reşat Nuri Niğde’dedir. Niğdeli biri bu hanı gösterir ve der kİ Reşat Nuri’ye:

-İşte Faruk Nafiz’in hanı.

Reşat Nuri şaşırır. Faruk Nafiz Çamlıbel’in kaldığı han. Han Duvarları şiirinin kudreti Faruk Nafiz Çamlıbel’i Niğde’de han sahibi etmiş!

Bunları dinleyen bir başka Niğdeli:

-Yok yahu! O han falanındır, karşılığını verir.

Bu anekdot keşke belgeselde yer alsaydı. Ne kadar yakışırdı.

İncesu’daki handa Maraşlı Şeyhoğlu’nun han duvarındaki şiiriyle karşılaşır. Çok sarsılır Faruk Nafiz Çamlıbel. Hancıdan Şeyhoğlu’nu sorar. Aldığı yanıtla sarsılır. Şeyhoğlu hana sağ girmiş, ölüsü çıkmıştır. Şeyhoğlu’nun koşması okunmaz mı yahu? Hiç olmazsa bir dörtlüğü. Yok, okumadılar. Ben duymadım.

Ha, bir de bu koşmayı İsmet Nedim Hüseyni makamında bestelemiş. Bu ezgi ne güzel giderdi fon müziği olarak. Ama yok. Neden düşünülmemiş. Bilmiyorum. Mustafa Yıldızdoğan ve Aslan Şirikçi de mükemmel yorumlamış. Keşke bu seslere kulak verilseydi.

Bu belgesel, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Niğde Valiliği ve Ulukışla Kaymakamlığınca desteklenmiş. Kanımca acele edilmiş. Keşke aceleye getirilmeseydi. Kapsamlı bir araştırma yapılsaydı. Bu aksaklıklar olmazdı.

İşte böyle dostlar. Belgesel beni tatmin etmedi. Ama İsmet Nedim’in Han Duvarları şarkısını   dinleyinim. Ben beğendim. Siz de beğenirsiniz umarım.

...
OKUR YORUMLARI
ABDULKADİR ÇAPANOĞLI
22.04.2020 20:29:22

Değerli dostum merakla ve zevkle okudum. Çok severim Han duvarlarını hele şu üç kıta ezberimdedir. On yıl var ayrıyım kına dağından Baba Ocağından Yar Kucağından Bir Çiçek Dermeden Sevgi Bağından Huduttan Hududa Atılmışım Ben Gönlümü Çekse De Yârin Hayali Açmaya Kudretim Yetmez Cibali Yolcuyum Bir Kuru Yaprak Misali Rüzgârın Önüne Kapılmışım Ben Garibim Namıma Kerem Diyorlar Aslı’mı El Almış Haram Diyorlar Hastayım Derdime Verem Diyorlar Huduttan Hududa Atılmışım Ben Okurken, altta hayvanların üstte yolcuların kaldığı döşekleri ince ve yıpranmış bir han odası tahayyül ederim. Haklı olarak hassasiyet gösterip sitem ettiğin gibi, bizim bir kısım senaristlerimiz maalesef bir hevesle kaleme aldıkları senaryolarını gerekli araştırmaları yapmadan ve bazen de çalakalem yapıyorlar. Hâlbuki bir yabancı böyle bir şey yapacaksa önce olayın yerine gidiyor, yerli halk ile konuşuyor, bilgi belge topluyor. İşine yarayacak ne kadar kaynak varsa bulup çıkarmaya yaptığı işi hakkını vererek yapmaya çalışıyor. Onun içinde güzel oluyor, etkili oluyor, okuyucuyu ya da seyirciyi doyuruyor. 1964 yılında babamın memuriyeti nedeniyle Çanakkale lisesinde talebeyken ilk defa Çanakkale festivali düzenlendi. Okulda bağlama ekibi ve korosu kurmuştum, cumartesi günleri ve özel günlerde Halk Eğitim salonun da konserler verirdik. Festival yazın yapıldığı için ben de Kordon boyunun başında ve Halk bahçesinin bitişiğindeki Çamdal gazinosunda çalıp söylemiştim. Truva’nın sembolü olarak Halk Bahçesine üzerinde pencereleri olan bir kulübe konmuş şekilde ahşaptan yapılmış bir at heykeli kondu. Gürünce eyvah dedim. Truvalılar üzerine kulübe olan bir atı içeri alacak kadar aptal olabilirler miydi? Bu kim çizmiş diye soruşturduğumda bir resim öğretmeni dediler. Bu atın kilden yapılmış bibloları yıllarca hediyelik eşya olarak satıldı. Ne Çanakkale halkı ne yazarçizer takımı ne de tarihçiler bu aptalca bibloyu görmezden geldi. Yıllar sonra yapımcı Wolfgang Petersen ve yapımcı firma Warner Bros tarafından 2004 yılında filme çekildi. Çekim bitince de filmde kullanılan muhteşem Truva atını Çanakkalelilere hediye edildi. Çanakkale’ye gittiğimde inceledim. At, benimde düşündüğüm gibi gemi enkazı parçalarından yapılmıştı ve çok büyüktü. Parçalar plastik cinsi sağlam bir malzemeden özel olarak üretilmişti ve gemi parçası olduğu görüntüsü vermek için hafif yay şeklinde üretilmişti. Parçalar gemi halatı ile birbirine bağlanmıştı. At o kadar büyüktü ki karın boşluğuna yirmi beş- otuz kişi rahatça sığardı. Ne yazık ki üzerinde kulübe olan gülünç biblolar hala hediyelik eşya satanların tezgâhlarında. Baki selamlarımla.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ