Mustafa TOPALOĞLU

HASBİHAL

mustafatmatpl@hotmail.com

DEĞİRMEN

Felahiye’nin daha yukarı kesiminde Doğlaşa’dan doğar bizim öz.Ben “ Bulgurözü”diyeceğim ona.Felahiye Kepiç,Gürden’den geçer,bizim köyün altından Karakoç’a ve Boğazlıyan’a ulaşır.Boğazlıyan’ın üç dört kilometre aşağısında Cavlak Hamamı civarında Delice Çayı’na karışır.Delice Çayı’nın büyük bir koludur Bulgurözü.Delice’yle birlikte delidolu akar gider Kızılırmak’a...Karadeniz’e...

Kışın hele hele ilkbaharda Bulgurözü kabına siğmaz.Boz bulanıktır suları.Karların erimeye başladığı demlerde yenilmez olur.Önüne çekilen setleri,bentleri siler, süpürür.Ekili tarlaların canına okur.Bulgurözü taştığında tarlalar tatlı su balığı dolar.Hepsi sırtüstü...Baygın veya ölü balıklar...Bir tür balık tarlasını andırır ekenekler.Kendine güvenenler selin getirdiği balıkları torba torba,çuval çuval toplarlar.Bulgurözü öfkesi geçip yatağına çekildiğinde tarlaların üstünde bir karış mil bırakır.

Yaz günleri gelende Bulgurözü’nün suyu da azalmaya başlar.Giderek kurur.Çünkü Felahiye,Kepiç ve Gürdenliler tarla sulamak için Bulgurözü’nün suyunu pay pay etmişlerdir.Bizim köye kala kala gözelerden çıkan sızıntılar kalır.Bunun büyük bölümünü de güneş buharlaştırıp içer...Bu demlerde su kavgaları çok olur.Ark başında kol gezen sucular çatacak adam ararlar.

Hacı Emin’in değirmeni,Bulgurözü’nün suyuyla çalışırdı.İki taşlı ilkel bir su değirmeniydi.Az öğütür,iyi öğütürdü.Nam salmıştı yörede.Kış günlerinde hiç boş kalmaz,kutsal işlevini ağır aksak sürdürürdü.Sıcak yaz günlerinde Hacı Emin’in değirmeni dinlenmeye çekilirdi.Ulu söğüt ağaçlarının gölgesinde gamsız,kaygısız ve sessiz dinlenirdi.Hasat bitip harmanlar kaldırılınca Bulgurözü eski haşmetine kavuşur,Hacı Emin’in değirmeni de yavaş yavaş hareketlenmeye başlardı.

Hacı Emin, yetmiş beş yaşlarında ak sakallı sevimli bir ihtiyardı.Kulakları az işitirdi.Başka bir şikayeti yoktu sağlıktan yana.Taşların takırtısını dinlemek mutlu ederdi O’nu.Yazın taşları yeniler,bileyler,su yollarının bakımını yapardı.Değirmenin eksiğini gediğini tamamlardı.Garip bir duyguyla bağlıydı değirmene.Varlıklydı.Oğulları bırakmak istemezdi.Ama o suyun sesine,suyun gücüyle dönen taşların söylediği türküyü dinlemeye öylesine alışmıştı ki...Dinlemezdi kimseyi.Değirmeniyle özdeşleşmişti sanki.Ona gözü gibi bakardı.Kapıya bir at kellesi ve kaplumbağa ölüsü asmıştı.Göz değmesin, Tanrı kem gözlerden saklasın, diye...Hani haksız da sayılmazdı.Çünkü değirmen bazı günler pek kalabalık olurdu.İstemezin birinin çıkasıca gözü değebilirdi.

Hacı Emin, değirmenin çalıştığı günlerde pek neşeli olurdu.Çevre köyler Devecipınar,Müftüler,Belören,Yazıçepni Horan O’nun değirmenine gelirlerdi.Gürden’den bile müşterisi vardı.Gürden’deki değirmenciden hoşlanmayanlar,bir de Hacı Emin’in güler yüzünü,tatlı dilini bilenler onca yolu teper, gelip Hacı Emin’in değirmeninde öğütürlerdi unlarını.Kasım-aralık’ta değirmen öylesine kalabalık olurdu ki nöbet birkaç gün sonra gelirdi.Bazen bekleme süresi bir aya kadar çıkardı.Kimileri başının sıkışık olduğu günlerde Hacı Emin’e takılırlardı:

“Nasılsın Hacımin emmi...Keyfin yerinde mi he?..

Hacı Emin içinden gelen coşkuyu bastırmaya çalışarak:

“Eh nasıl olsun yiğenim.Görüyorsun ya...Başımı kaşıyacak vaktim yok.Bunlar için çalışıyorum.Ama yarın darda kalıp kapılarına varsam bir dilim ekmek vermezler nankörler...”derdi.

Bazen de nasırına basarlardı Hacı Emin’in:

“Amma yaptın be emmi...Lalek (Leylek) Deresinin taşı,Doğlaşa’nın suyu...İçinde nen var.Gaval (kaval) elden yil (yel) Allah’tan...Sen sadece parmaklarını oynatıyon ( oynatıyorsun).”

İşte o zaman kan beynine sıçrardı Hacı Emin’in.Ağzına geleni söylerdi:

“Hele ağzı bokluya hele...Hele ırzı kırığa hele...Hele orospu dölüne hele.Lalek Deresi’nin taşı başına düşsün dürzü.Bu sakalı burda ağarttım ben...”diye eser yağardı.

Keletecilerle başı hoş değildi Hacı Emin’in.Bir torba,bilemedin bir çuval un için onlara sıra vermezdi yıllıkçılar.Hacı Emin bir punduna getirir, keletecileri bekletmezdi.Yıllıkçılar söylenir,sokranırdı Hacı Emin’in ardından.Yüzüne bir şey söyleyemezlerdi. Hacı Emin’i eleştirmek kimin haddine?Keyifleri bilirdi.Evine zavar götürmek isteyen buyursun konuşsundu.

Bunca emeğe karşılık az bir hak alırdı Hacı Emin:”Hak değirmende olur.” Sözünü tam doğrularcasına, kılı kırk yararak alacağını hesaplar ve buğday olarak alırdı.Kimi zaman da yem için arpa kırdırmaya,zavar öğütmeye gelenler olurdu.Hacı Emin böylelerine hiç yüz vermezdi.Değirmene hakaret sayardı zavar öğütmeyi.

Gün oldu.Mazotla çalışan dizel motorlu değirmenler kurulmaya başladı köylere.Devecipınarlı Hacı; ilkin kendi köyüne,daha sonra da Kara Etem ve Danacı’nın Celal’le ortaklaşa bizim köye motorlu değirmen kurdu.Bu değirmen büyük bir gürültüyle çalışıyordu.Tez öğütüyor,iyi iş veriyordu.Üstelik su derdi yoktu,beklemek derdi de...Unu ateş gibi sıcak oluyordu.Bu yüzden köylüler bu değirmenin adını “Ateş değirmeni” koydular.

İlkin aldırmadı Hacı Emin:

“Bre yeğenim...Benim öğüttüğüm unla onun öğüttüğü un bir olur mu?O unun beti bereketi olmaz.”diyordu.Ama içini bir sızı kaplamıştı.

O yıl hasat bitince Hacı Emin’in değirmenine tek tük gelen oldu.Hacı Emin’in ağzını bıçak açmıyordu.Hacı Emin’in ve değirmeninin saltanatı sona ermişti.Kimse semtine uğramıyordu artık.Eskiden arı kovanı gibi işleyen,dolup dolup boşalan değirmende in cin top oynuyordu.Artık zavar öğütüyordu Hacı Emin.Giderek iyice ıssızlaştı değirmenin yolları.Hacı Emin, yüreği parçalanarak astı kilidi değirmenin kapısına.

Kilidi astı ama aklı fikri değirmende idi.Kara Etem’le Danacının Celal’e küstü.Selamı sabahı kesti.Çok sürmedi hastalandı.Yatağa düştü.Değirmen taşlarının sesini,suyun söylediği türküyü duyamıyordu.Bu türküydü O’na hayat veren.

Bazen sayıklıyordu.Silkinip kalkıyordu yataktan:

“Suyu kestiler herhalde. Niye dönmüyor bu taşlar? Gidip bir bakayım.” diyerek yorganı bir kenara atıyordu.Çok ısrar ediyordu bazen:

“Beni değirmenime götürün...”diyordu.At arabasıyle getirildiği değirmene yaşlı gözlerle bakıyordu.Taşları,çarkı,ambarı yokluyordu eliyle:

“Sen de yaşlandın benim gibi...Miadını doldurdun.Vaktimiz tamam.Bir zamanlar ulu hanlar gibi dolup dolup boşalırdın.Şimdi yapayalnız kaldın.Benim gibi.Sonumuz geldi...”diyerek ağlıyordu.Beyaz sakalından aşağı siyim siyim yaşlar akıyordu.O’nun bu halini görenler:

“Allah Allah...Adamcağız iyice mecnun oldu.İki rahmetinden biri ya Rabbi...”demekten kendilerini alamıyorlardı.

Karlı bir kış günüydü.Yine sayıklıyordu Hacı Emin:

“Suyu kestiler Bahri...Bahri git bak.Suyu kestiler.Dur,dur sen...Ben gidip bakayım.Ben çıkayım ark boyuna.”

İyice halsiz düşmüştü.Sesi eski gücünü yitirmişti.Deli Halit bile umudunu kesmişti Hacı Emin’den.Önceleri:

“Aman komşular.Bu da Hacımin’in yeni bir oyunu.O kolay kolay Azrail’e boyun eğmez.”diyen Deli Halit, koca değirmencinin gidici olduğunu anlamıştı.Ziyarete gelenleri tanımıyordu artık.Baş ucunda bekleşiyordu çocukları.Gözü tavanda bir noktaya çakılı kalmıştı sanki.Hiç konuşamıyordu.Hırıl hırıl sesler çıkarıyordu.Derin bir soluk aldı.Aynı tezlikte ciğerine çektiği havayı boşalttı.Bu O’nun son hareketi oldu.

Hacı Emin öldükten sonra oğulları değirmeni çalıştırmak istediler.”Baba yâdigarı” diye değirmeni bir süre açık tuttular.Ama çabaları boşa gitti.En sonu taşları söktüler.Kapı,pencere,ambar gibi işe yarar malzemeleri çıkarıp sattılar.Bir süre sonra değirmenin yerinde bir tek dikili taş bile kalmadı.

19.09.2013
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ