Şimdi bu başlık olur mu? Olur...Olur. Bal gibi olur...Hani Aşık Daiminin güzel bir deyişi vardır. Hangi deyişi? diyorsunuz. Aha da yazıyorum:
Bir seher vaktinde indim bağlara
Öter şeyda bülbül gül yarelenir
Bakmaz mısın sinemdeki dağlara
Derdimi dökmeye dil yarelenir
Boş geçirmeyelim gel şu çağları
Dolaşalım sahraları dağları
Bir gün gazel döker ömrüm bağları
Eser sam yelleri dal yarelenir
Daimi'yem eydür çeşmim çerağı
Dostun muhabbeti cennet otağı
Ancak şu dünyada derdim ortağı
Sazım figan eder tel yarelenir
.
Deyişten anlaşılacağı üzere Aşık Daimi, bir seher vaktinde iniyor bağlara. Bülbüllerin ötüşünü dinliyor. Bülbülün ötüşüyle yaralanan gülleri görüyor. Bir de kendi özüne bakıp sevgiliye sitem ediyor. Diyor ki: Derdimi dökmeye dil yarelenir. Sen benim halimden anlamıyorsun. Anlamaz mı sevgili? Anlıyor da anlamazlıktan geliyor. Nazlanıyor. Sebebi şudur:
Habib, aşığa naz etmezse habib olmaz
Tabip, nicesin öldürmezse tabip olmaz
.
Biz de Oğulcukun bağlarında buluştuk bir öğle vakti. Hacefendiler kabilesi olarak...Uzakta yakında bulunan dost ve akrabalar da geldi. Kendi gelemeyenlerin selamını aldık. Başımız gözümüz üstüne. Bundan sonraki buluşmalarda görüşürüz temennisiyle.
Bu ikinci toplanmamız. İlkini geçen yıl yapmıştık. Toplantımız yemekle başladı. Katılımcı sayısı 150 civarındaydı. Yemekten sonra kısa bir konuşma yapıp bu yemeğin tüm masrafını karşılayan Osman kardeşime teşekkür ettim. Menüde etli pilav,ayran,salata,tulumba tatlısı,karpuz ve üzüm vardı. Yemekten sonra odun ateşinde pişen çay ikram edildi. Yemeği pişirip kotaran gelinimiz Fatma ve Özgül hanımlar,kızlarımız Hatice, Meltem, Yağmur çok çalıştılar çok yoruldular. Yemek servisinde Arif kardeş, yeğenler Abdullah,Egemen,Volkan,Oğuzhan,Kaan koşturdular. Bir güzel paylaşım oldu. Herkes işin bir ucundan tuttu.
Biz de Mehmet kardeş, Resul ve Volkanla bir saz ekibi oluşturduk. Ekibe zaman zaman Zafer de katıldı. Ben kabak kemane çaldım. Uzun bağlamalarda Mehmetle Resul,darbukada Volkan...Ara sıra Zaferle Abdullah da darbuka çaldı. Dinletimize Hüseyin Çırakmanın Bugün bize hoş geldiniz erenleriyle başladık. Sonra iki ilahi. Ardından Mevlam bir çok dert vermiş. Bir seher vaktinde indim bağlara. Zahide... Son bölümde Sevda olmasaydı, Angaranın (Oğulcukun) bağları,Develi,Konyalı...Develi ve Konyalıda Hacer bacımız da bizimle koşalaştı. Gençlerimiz kalktı oynadı. Ne güzel oldu. Bir şenlik,şölen oldu. Düğün,bayramdı sanki...
Düğün,bayram... dedim de bizim emmoğlu Resulun ikiz torunları var. Sibel yeğenimizin yavruları. Biri kız biri erkek. Erkek, Mustafa Emir. Adaşım biz çalıp çığırırken hiç yanımızdan ayrılmadı. Musıkiye ilgisi var belli ki. Kızımızın adı da Beril. Beş yaşındalar. Beril, bu coşkuyu görüp şaşırmış. Sibele soruyor:
Anne gelinle damat nerde?
Hiç abartmıyorum. Bir düğün coşkusu yaşadık. Ses düzeni olmadığı için sıkıntı çektik. Ama yine de maksat hasıl oldu.
Vedalaşırken herkesin yüzü gülüyordu. Seneye buluşma sözü verip kavilleştik. Güle güle ayrıldık bizim bağlardan.