YOZGAT’TA KULLANILAN YÖRESEL SÖZCÜKLER 9

-S-
saçak: Bazı giyim eşyalarında ya da döşemeliklerde kumaş kenarlarına dikilen süslü iplikten püskül.
saçaklı: Saçağı olan, püskülü olan.
Örnek kullanım:
Saçaklı bir hanım geldi,
Soframızın tadı geldi.
(Bilmece)
saçı: Gelinin düğünün son günü aldığı hediyeler, gelinin başından aşağı saçılan çiçek, şeker, arpa, para vb. şeyler.
saçkı: Çoğunlukla tandırda yakılan iri saman ve gübre karışımı. (Bazı yörelerde: bolluk, bereket olacağı inancıyla düğün günü gelinin havaya saçtığı buğday, ısırmaması için köpeğin ağzına takılan ağaç.)
Örnek kullanım:
Elbisesi deriden,
Kulakları demirden,
Hanım ile oynatan,
Bir yanı saçkı, samanlık,
Bir yanı tozluk, dumanlık.
(Bilmece)
saçım: Üzerinde bir düven’in çalışabileceği sayıda biçilmiş ekinden oluşan yığın, demet, bağ.
sako (saho): Ceket, palto, pardösü.
salaca: Tabut.
salım: Grip, nezle.
samranmak: Uykuda konuşmak.
sap: Demet durumundaki ekinler.
sası: Tadı bozuk.
sayvat: Evlerin dışında üstü örtülü, yanları açık genişçe saçak altı, teras.
sedir: Kol koyacak yeri olmayan, arkalıksız, üstü minderli ve yastıklı olabilen kerevet, divan.
seki: Bir tür oturak, makat.
Örnek kullanım:
Akşam gelen misafirin yiyeceği bulgur sıkısı, yatacağı ahır sekisi.
(Atasözü)
seklem: Kıldan, yünden dokunmuş çuval, dolu çuval.
seme: Aptal, ahmak.
semelmek: Aptallaşmak.
serpenek: Kapatan, gölgeleyen (dam için).
sevindirik olmak: Çok sevinmek.
seyip: Başıboş, sahipsiz.
sıcak vermek: Tandırdan yeni çıkan ekmekten ikram etmek.
sığıç: Sığınmış, başkasının korumasına gereksinim duymuş.
sığırlık: Ahır.
sınar: Akraba, hısım.
sındı: Makas.
Örnek kullanım:
Ay doğar hindi gibi,
Kanadı sındı gibi,
Yârimden mektup gelmiş,
Kokuyor kendi gibi.
(Mâni)
sınık: kırık çıkık.
sınıkçı: Kırık çıkık tedavisi yapan kişi.
sıpalamak: Doğurmak (eşekler için).
sıracalı: Pis, beceriksiz. (Bu sözcük aslında “veremli” anlamında kullanılır ve bir tıp terimi olan “sıraca”dan türemiştir. Ancak Yozgat yöresinde bu anlamından farklı kullanılmaktadır.)
Örnek kullanım:
Karşıda kara çalı,
Kararıp durma çalı,
Ben sana varır mıyım?
Sümüklü, sıracalı.
(Mâni)
sırım: Deri ip.
sırınsı: Kırılması zor, sert ağaç.
sırsıl: İnatçı, korkusuz.
sıtkını sıyırmak: Artık güvenmemek.
sıttırmak: Birden suyunu çıkarmak.
sıyırgı: Sıyıran, toplayan tarım aracı, bir bıçak türü.
sin: Gömüt, kabir, mezar.
sinnek: Geçimsiz kocakarı, yaşlı kadın.
sitil: Küçük, kulplu kova.
siymek (siğmek): Kedi, köpek gibi hayvanlar için işemek.
Örnek kullanım:
Martta yağmur yağmasa, nisansa yağsa dinmese, mayısta sıçan siğmese, ekinim sulanır, yaz olur; koyunum yayılır, yoz olur.
(Atasözü)
soğluk (soğukluk): Soğuk su çeşmesi. (Yozgat’ta “Çamlık” için de “soğluk” denilmektedir.)
Örnek kullanım:
Yozgat’ı sel almış, Soğluk’u duman,
Sıtkınan seviyom, billahi inan,
Ölüp de kabire girdiğim zaman,
Ben susayım, kemiklerim söylesin.
(Yozgat Sürmelisi’nden)
soğulmak: Kesilmek, arkası gelmemek (inik, koyun gibi hayvanların sütü için).
soku: Tahıl dövmeye yarayan büyük taş dibek, dibekte, havanda dövme işini yapan tokmak. (Çeşitli yörelerde farklı anlamları: kısa boyunlu (kimse), kapı sürgüsü, kuyruk sokumundaki kemik, kilim tezgâhlarında ipleri gergin tutmaya yarayan değnek.)
Örnek kullanım:
Bulguru aşırtırlar,
Sokuda taşırtırlar,
Şu Yozgat’ın kızları,
Adamı şaşırtırlar.
(Mâni)
sormuk: Çocuk emziği, tülbent içine lokum, şeker konularak küçük çocuklara verilen emzik biçiminde nesne.
sorutmak: Surat asmak, somurtmak, ayakta durmak, dikilmek.
soyka: İşe yaramaz nesne, yaramaz, huysuz.
soyutmak: Birinin giysilerini çıkarmak.
söye: Kapı kenar ağacı.
suluk: Banyo yapılan yer.
sumsa (sumsuk): Yumruk.
sülenke: Yassı ve küçük taş.
sümsük: Uyuşuk davranan, miskin, aptal, mıymıntı, sünepe, pısırık (kimse).
sümtük: Açgözlü, gördüğünü isteyen, doymayan, pisboğaz, obur.
sündürme: Tavada peynir ve yufka ile yapılan bir yiyecek.
süt eşi: Yoğurt mayası.
süyüm: İğneye geçirilen bir sap iplik.
Örnek kullanım:
İnce çektim süyümü,
Yârin bilir huyumu,
Teneşire çıkarsam,
Yârim koysun suyumu.
(Mâni)

-Ş-
şağal: Şekil, biçim, nasıl.
şalak: Olgunlaşmamış kavun, kelek.
şaplak: Şamar, tokat.
şarkada: Şımarık.
şebelek: Çok çirkin yüzlü, maskara, maymun, şebek.
şelek: Sırtta taşınan yük.
şemen: Kokulu küçük kavun.
şemşamer: Ay çekirdeği, günebakan.
şerbetli: Kötü olaylara alışık, onlardan etkilenmeyen, kötülüğe karşı korunmuş olan.
şıltak: Numaradan bağırıp çağırma.
şıltakçı: Yalandan, numaradan bağırıp çağıran, ağlayan.
şına: At arabası tekerinin demir çemberi.
şıvgın: Budanmış yaşlı ağaçların budanan yerlerinden çıkan taze sürgün, filiz, fırtınayla yağan yağmur.
şibi: Ördek.
şif: Suyu alınmış üzüm kalıntısı.
şifemek: Birini aşağıdan alıp sakinleştirmek.
şikarlanmak: Nazlanmak.
şikirsiz: Suratsız, çirkin.
şipilemek: Gizli kalması gereken bir şeyi hemen bir başkasına söylemek.
şipir şipir: Çabuk çabuk, damlaların art arda düşmesinden çıkan ses.
Örnek kullanım:
Aşağı iner tıkır tıkır,
Yukarı çıkar şipir şipir.
(Bilmece)
şire: Üzüm suyu.

-T-
taka: Duvarda açılan oyuk raf, duvar içindeki kapaksız , küçük dolap.
talaka: At arabası.
talaz: Toz fırtınası, hortum (Değişik yörelerdeki farklı anlamları: dalga, kasırga, ipekli kumaşların örselenmesiyle yüzündeki tellerde oluşan kabarıklık, motor ve kayıkların yan tahtaları.)
taman: İşte.
tavatır: Çok iyi, çok güzel, eşsiz, güçlü, yaman
teleme: Torba yoğurdu, süzme yoğurt.
terek: Mutfak eşyaları koymaya yarayan üç raflı dolap, tel dolap rafı, duvar rafı.
Örnek kullanım:
Terekteki siniler,
El değmeden iniler,
Gurbetteki yârimin,
Kulakları çınılar.
(Mâni)
teşt: Çamaşır leğeni, büyük leğen.
tezgire: Söğüt dallarından örülmüş küçük sepet.
tezmek: Birden koşmak (buzağı için).
tığ: Buğday ya da arpa yığını, ekin yığını.
tıngır: Metal bir nesne sert bir yüzeye düştüğü zaman çıkan ses, Yozgat’ta kullanılan anlamı; parasız, züğürt, boş.
toklu: Bir yaşına gelmiş kuzu. (Zayıf, çelimsiz çocuklar için “kötü toklu” deyişi kullanılır.)
tokmalamak: Hareket edemeyecek kadar çok yemek.
tomurgu: Büyük testere.
toplu: Küçük pencere, cam.
tor: Yeni yetişmiş, acemi.
tort: Üzerinde çiviye benzer sivrilikler bulunan demir köpek tasması.
tosbağa: Kaplumbağa.
töhmürük: Kesik kesik öksürük.
töhmürüklü: Öksürüklü, hastalıklı.
tuman: Don, şalvar, pijama.
tummak: Suya dalmak, birine saldırmak.
tumdurmak: Suya batırmak
tuturuk: Kıvırcık saçlı.
tülek: Kurnaz açıkgöz, düzenci, güvenilmez, tüyleri dökülmüş tavuk. (Değişik yörelerde farklı anlamları: çok tüylü bir çeşit deve, yavru keklik, yaşlı, kart keklik, erkek keklik, yuvasını unutmayan, geri dönen kuş, kül süpürmeye yarayan tavuk, ördek vb. kuş kanadı, evlenmemiş, yaşlı kız, bakkalların kâğıttan yaptıkları külah, çok genç, delikanlı, ava alıştırılmış, tüy değiştirmiş, zengin, saygın, sakin, gururlu.)

(Sürecek.)

29.10.2018
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ