Kadriye ŞAHİN

YANKI

YOZGAT'ın KAVURGA KOKULU ÇOCUKLARI

Zamana bağlı yaşam şartlarının değişmesiyle, insanların beslenme şekilleri, beslendikleri yiyecek türleri, ana madde aynı kalsa da, özendirmek, ilgi çekmek, tükettirmek ve kazanma amaçlı çeşitlilikler oluşturuyor. Bunun yanında, daha ucuza üretip daha çok kazanmak için, renkli jelatinler, boyalar, bozulmaması için katkı maddeleri, albenili şekiller, ambalajlar...

En sağlıklısı, doğal olanı tüketmek. Çocuklara, sağlık sorunu olanlara, yaşlılra bu tür yiyecekleri yedirmemek gerekiyor. Ne yazık ki, hazır yiyeceklerin zararları bilinmesine rağmen, tüketmekten kimse kendini alamıyor. Annelerimizin zamanında; her şey, el emeği, göz nuruyla hazırlanırdı. Hazırlanan yiyecekler arasında eğlencelik yiyeceklerde yapılırdı. Her yörenin kendine has eğlencelik yiyecekleri olduğu gibi, Yozgat'ın da kendine has eğlencelik yemekleri, çerezleri vardır.

Yine biz çocukken, diyerek söze başlamak gerekiyor. Yozgat'ın Uzun kış gecelerinde, akşam oturmalarına gittiğimizde çocukların önüne bir tas kavurga, veya üzümlü leblebi koyarlar. Büyükler de tepsi tepsi arabaşı yutarlardı. Bazen o günlere insanın gidesi geliyor. Pazardan buğday alıp; İzmir'de,"kuş yemi" diye satılan çedene'yi hazır kavrulmuş halde baharatçılardan alıp, kavurga yapıyorum. Çocuklar; "Bu ne, yiyecek şey bulamadın mı?" Diyorlar. Yüzüne bile bakmıyorlar. Onlar bakmasınlar... Ben hem yer, hemde yazın sıcaklarında kaçacak serin yerler aradığımda; Gözlerimi kapatıp, yine uzanırım geçmişte kalan tenha sokaklarda, toprak duvarlı evlerin gölgesine... Memleketimin kış gecelerine...

Dolaşırım sokaklarda; Ellerimden hasretle, kışın sert rüzgarları tutar...
Evlerin çatılarından; Buzlar, kılıç olup sarkar. Bu şehirde pamuk şeker gibi karlar uçar. Bir bekçinin düdüğü, bir köpek sesi, gecenin karanlığını yırtar. Pencerelerde loş ışıklar; Pileli basma perdelerin arasından, sokaklara mutluluk sızar. Fırtına, ahşap pervazların, çatlamış çıraların dan, ıslık çalarak bir bebeğin yüzünü okşar. Evlerin bacalarından; Sıcaklığın verdiği huzur, göklere duman duman uçar. Çıtır çıtır şarkı söyleyerek yanan sobanın yanında. Kınalı parmaklarıyla Anam, kavurga helvası (Kavut) karar. Babam, tek eliyle okşadığı kedinin mır mırı'nda hatıralara dalar. Dalgalanır altın başaklar, "kavurga" kokulu Yozgat'ın tarlalarında...
Hatıralarını taşır bize, kavrulan kavurga kokusunda...

Bir çocuk okula gider sabahın ilk ışıklarında. Ne beslenme çantası yanında. Ne de, pet şişe çantasında. Ceplerinde nar gibi kızarmış buğday; Kavurga kokusu yayılır, kavrulmuş çedene buğday arasında. Susadığında hemen koşar mahalle çeşmesine. Avuçlarıyla su içer kana kana. Su taşır arkadaşına, iki ders arasında. Koparır daldan sarkan, sap sarı bir ayva... Tükenir kalemi yazarken, kaybolur iki parmak arasında. Kilim nakışları çizer, defter kenarlarının her sayfasına. Kara lastik çizme, amanda ne fiyakalı ayağında. Okul çıkışı zıplayarak yürür, okul servisi yok tasasında. Tüm kapılar açıktır. Evde yoksa annesi, kalmaz sokak ortasında... Fırınlı sobada kızarmış; Yağlı çörekler, pekmez, turşu okul dönüşü sofrasında... O çocukların kokusu; Üstüne sinmiş olan, cebindeki mis gibi "kavurga."

Işık yanmaz bazı konaklarda. Belli ki, akşam oturması var karşı komşuda. Görünür evin içi, perdesi sıyrılmış, kristal buz tutmuş camda. Çocuklar dizilmiş kitaplar yanında. Ders çalıştırır mahallenin büyük ağabeysi masa başında. Minik eller arada bir uzanır; Kirpikli, pırıl pırıl kalaylı çorba tasına. Bu sefer, o kavurga, masanın ortasında. Fırtınaya inat yanan sobada; Kaynar, "arabaşı" çorbası bakır kazanda. Tepsiler soğumaya bırakılmış avluda; Hamurdan buğulanan buhar, buz tutar gecenin ayazında. Memleketin hükumeti devrilir, yeni hükumet kurulur erkekler arasında. Evin gençleri, "arabaşı" yutma yarışında. Hanımlar, "Arkası Yarın" dinler radyonun başında. Genç kızlar, çeyiz yarışında. Okullu olduğunu anlatır; ince, tiz sesli çocuk şarkısında. Sonra, "congolos" masalı dolaşır gizemli sokakların, fırtınalı havasında. Uyku sarar çocukları...
Bitmiştir kavurga, kalaylı ikram tasın da.

Selam olsun; Geçmişte kalan "kavurga" kokulu Yozgat çocuklarına.



13.11.2017
OKUR YORUMLARI
Refika çağlayan
14.11.2017 20:52:00

cocuklugumuzu okul yillarimizi o donemin yozgatini o kadar guzel anlatmissin ki arkadasim o yillara goturdun beni daha bugun komsulara dedim ki rahmetli anamin kavurgasi hic eksik olmazdi masanin ustunde biz neden yapmiyoruz diye dertlendim dertlendim de yinede yapmiyorum nedense marketten aldigimiz kuri yemisler dahami cazip geliyor ne ellerine saglik canim yeni yazilarini bekliyorum kalemine kuvvet

yusuf
14.11.2017 17:43:00

Kuruyemişin atası olarak da bilinen Yozgat’a özgü ‘Çedeneli Kavurga’, Yozgatlı kadınlar tarafından tandır ve ocak üzerinde ekmek sacı içerisinde üretilmeye devam ediyor.
Geçmişte kırsal kesimlerde; buğday ile Hint kenevirinden elde edilen çedenenin tandırlarda kavrulmasıyla hazırlanan ‘Çedeneli Kavurga’ unutulmaya yüz tutmuş kuruyemişler arasında yer alsa da Yozgat Belediyesinin kültürel değerleri ortaya çıkarması çalışmaları doğrultusunda yeniden evlerdeki yerini alacak.
Yozgat Belediyesinin destekleri ile yıllık ortalama 100 ton ‘Çedeneli Kavurga’ üretimi yaptıklarını söyleyen Yozgat Belediye Başkanı Kazım Arslan, kavurganın kuruyemişlerin atası olduğunu belirterek, “Kavurga, Yozgat’ın önem verdiği yiyeceklerden bir tanesidir. Bir manada kavurgaya kuruyemişin atası demek de mümkün. İmkanların daha kısıtlı olduğu dönemlerde insanların biraz da eğlencelik olarak yediği bir kuruyemiş türüdür. Son birkaç yıldır bunun üretimini biraz daha artırdık. Daha önce evlerde yapılıyordu ama son zamanlarda unutulmaya yüz tutmuştu. İnsanlarımız bu lezzeti özlemişler. Bir manada da insanlarımız bu lezzetle birlikte geçmişe, maziye de dönüş yapıyor. Yaklaşık senede 100 ton civarı kavurga üretiyoruz ve bunu küçük paketler halinde satışa sunuyoruz. Büyükte ilgi görüyor” dedi.

BU YAZI; BU ÇALIŞMAYA DESTEK OLMUŞ. SAYIN KAZIM ARSLAN TEŞEKKÜR ETMELİ. Ayrıca Yazar, Sayın Kadriye Şahin Hanıma Teşekkürler. Çok farklı bir kalem.

Adınız ve Soyadınız
14.11.2017 11:22:00

canim arkadasim silada kaybolan cocuklugum baslikli yazini cok begenerek okudum ama tadi damagimda kaldi devamini bekliyorum allah yolunu acik etsin
refika caglayan

ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
13.11.2017 11:24:00

Sayın Kadriye Şahin Hanımefendi,

Tahminimde yanılmamışım. Nostalji sandığınızda yıllardır özenle sakladığınız buram buram Yozgat kokan anılarınızı bizimle paylaşmaya başladınız. Bizler için iç çektiren sıla özlemi ama sonraki nesiller için kaynak olacak yazılarınızı merakla bekleyeceğiz.

“Yozgat’ın Kavurga Kokulu Çocukları” başlıklı yazınızdan esinlenerek bende bir şikayetimi dile getirmek istiyorum. Evvelki yıllarda yaptığımız Çapanoğulları toplantılarımızda Amerika dahil muhtelif şehirlerimizden gelen 120 civarındaki misafirlerimizi ören yeri Hattuşa dahil gezdirirken Hayri İnal konağında da misafir etmiş onlara kavurga ikram etmiştik. Misafirlerimiz o kadar sevmişlerdi ki artanları ceplerine doldurmuşlardı. Son toplantımızda yine ikram ettik ama bu kavurga değil adeta diş kıran idi. Tuz ayarı iyi olmamıştı. Konağın altında dört hanım kavuruyor küçük Torbacıklara koyup misafirlere hediye ediliyordu. Hanımlara sitem ettim. “Siz ya kavurga yapmayı bilmiyorsunuz, ya da baştan savma yapıyorsunuz, böyle kavurma olmaz dedim. “Siz onları bırakın biz size yeniden yapalım” dediler. Yorumu size bıraktım. Selam ve saygılarımla.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ