
FELSEFİ KURAMLAR VE MİTOLOJİK KISSALAR IŞIĞINDA AHLAK (ÇÖKÜŞÜ) KAVRAMINA DAİR KISA DENEMELER: 2. Mill’in Sonuçlar Etiği ve Nergiz’in (Narcissus) yenilgisi
2.1: Mill & Bentham ve Sonuçlar etiği
I.“İnsan davranış ve eylemleri mutluluk getiriyorsa doğru, acıya sebebiyet veriyorsa yanlıştır; esas olan, iyi niyetler veya uhrevi (transcendental) amaçlar değil, davranış ve eylemler sonucu ortaya çıkan dünyevi (immanent) sonuçlardır” biçiminde özetleyebileceğimiz Sonuçlar Etiği ya da Yararcı Etik, evveliyatında ve Aydınlık çağı ışığında, özgürlükçülük (libertarianism) ve eşitlikçilik (egalitarianism) gibi nobel, yüce ilkelerle ortaya çıkmıştır. (bkz. Ahlak ve Yasama İlkeleri, Jeremy Bentham, 1785; Özgürlük Üstüne, On Liberty, J.S. Mill, 1859*).
Faydacı Etik ya da orijinal adıyla Utilitarianizm, Aydınlık Çağı’na egemen olması gereken ahlak anlayışını özlü bir soruyla şöyle betimler: “bu davranış veya eylem en büyük kitleler için en yüksek mutluluğu yaratır mı?” Burda temel soru insanların umumiyetini mutlu eden ve refaha ulaştıran nedir” sorusudur. Bir başka deyişle ve Max Weber’in, gecen yazıda işlediğimiz Kant’a göz kırparak “cehennemin yolu iyi niyet mermerleriyle döşelidir” sözüne de atıfla, bir eylemin ahlaki doğruluğu veya yanlışlığı, Kantian ahlakta gördüğümüz gibi, o eylemin güttüğü niyetlere göre değil, yarattığı sonuçlara göre belirlenir. Açıklayıcı örnek olması bakımından: gecen yazımızda örneklediğimiz Gestapo ikileminde, Kantian etik açısından bakıldığında çocuğu saklayan ev sahibinin “doğruyu” söyleyerek çocuğu Gestapo’ya teslim etmesi gerekirken, Faydacı Ahlak kuramının Sonuçlar Etiğine göre ev sahibinin Gestapo polisine “yalan” söyleyerek “hayır evde saklanan kimse yok” demesidir. Çünkü evet demesinin yaratacağı sonuçlar ahlaklı davranışla bağdaşmaz.**
Bu anlatımda da keşfedileceği gibi her ne kadar “yararcı” veya “faydacı” sıfatı, bu felsefi akım ve içinde barındırdığı ahlak sistemine dair negatif çağrışımlar yaptırıyorsa da bu akım, başlangıçta, bireyi baz alan, Aydınlık Çağı’nı müjdeleyen özgürlükçü bir düşünce sistemi olarak doğmuştur. Esas itibarıyla 18. yy. sonunda Adam Smith’in Klasik Liberalizminden de etkilenen Jeremy Bentham’ın eşitlikçi fikirleriyle bir siyaset felsefesi olarak doğan ve daha sonra 19. yy ortalarında J.S. Mill’in özgürlükçü fikirleriyle gelişen bu akım, bu bakımlardan tipik bir aydınlık çağı düşüncesidir. ***

Bentham Mill
Ne var ki, bu düşünce sistemi daha sonraları ve özellikle de kimi 20 yy. politik-ekonomistlerinin yorumuyla kimlik ve kişilik değiştirmiştir. Bu politik-ekonomi ve ahlak modeli 20. yy. başları itibarıyla agresifleşen kapitalizm ve halen günümüzde de egemen olan global sömürü ve talan sistemine yolaçan neo-liberalizm ve piyasacı açık pazar ekonomisine de “meşruti” bir entelektüel zemin hazırlamıştır. (cf. Susam 2015). Bu sistemi ben “faydacılık” (utilite) temel kavramının yanında Mill’in merkeze yerleştirdiği “sonuçlar” (consequences) kavramı sebebiyle “sonuçlar etiği” ya da kimi araştırmacıların Türkçeye çevirdiği gibi “Sonuçsalcı Etik” diye Türkçeleştirdim.
Bir iki not:
• Faydacılık, orijinal düşünce itibariyle, egoizm (ben içincilik) ve altruizm (başkaları içincilik) gibi diğer sonuççuluk biçimlerinden farklı olarak, tüm bireylerin çıkarlarını eşit kabul eder. “Herhangi bir davranışta veya eylemde bu eylemin yarattığı sonuçlar ve ürettiği faydalar (utilite) o eylem veya davranışın toplum sathında doğru ve yanlış olmasının tek ölçeridir” şiarı Faydacılık akımını psikoloji yönelimli bir bireyci düşünce olmaktan çok sosyoloji tabanlı bir toplumsal öğreti olarak diğer Sonuçsalcı akımlardan ayırdeder. Faydacılık akımı, tam da bu vurgulardan ötürü ve esas olarak 19. yüzyılın açlık ve sefalet içindeki ‘etik yoksunu” soylular-serfler toplumuna bir başkaldırı olarakta doğmuş; eşitlikçi bir toplumu savunan eleştirel-sosyolojik bir karaktere de sahiptir. Zira Faydacı ya da Sonuççu etik, “en büyük kitleye en fazla mutluluk” hedefli ahlak anlayışı ile eşitliğe ve hakkaniyete de katkıda bulunacaktır varsayımından hareket eder. Bugün itibarıyla global emperyalizmin rafine manipülasyon sistemleriyle neye alet ediliyor? Onu da yukarda açıkladım!
• Kökeni itibariye Aydınlık Çağı’nın ürettiği rasyonel bir akım olarak ortaya çıkan Faydacılık (Ütilitarizm), 20 yy. da (aynen egzistansiyalizm, varoluşçuluk gibi) ortaya çıkan irrasyonel düşünce akımlarından biri olan Pragmatizmle karıştırılmamalıdır (bkz. Dewey, 1910). Ütilitarizm daha ziyade bir politik-ekonomi teorisi iken, Pragmatizm bir Hakikatteorisidir
Aynen Kant’ın niyetler etiğinde olduğu gibi bu düşünce tarzının da tereddütlü yanları, zayıf bir karnı vardır kuşkusuz. Bunu, günümüz yorumcularınca kullanılan şu iki çarpıcı örnekle, iki şeytani ikilemle (devils dilemma) açıklamamız mümkündür:
- Tramvay ikilemi: Beş Kişiyi Kurtarmak İçin Bir Kişiyi öldürür müydünüz? Ne dersiniz?
Freni kopmuş bir tramvay (ki aslında bu buna tren demek daha doğru olur!) tam hızla ilerleyip, hatta çalışan bir grup işçiyi öldürmek üzere. Bu durumu gören makasçı hemen rayların makasını çevirmek istiyor. Ancak çevireceği makasta da başka bir işçinin çalıştığını görüyor. Makası çevirdiğinde beş kişi kurutulsa da, makasçı, aldığı karar itibariyle, yani bile bile bir kişinin ölümüne sebebiyet verecek.
Bu durumda siz olsaydınız, ne yapardınız?

Bu (şeytani) ikilemde, hem Faydacılığın temel düsturunu görüp anlamak hem de düşünen ve ahlak kavramının göründüğü gibi basit yargılarla geçiştirilemeyeceğini sezen okuyucu olarak kendi bakış açınızı tartmak için sizi aşağıdaki Youtube filmine yönlendiriyorum. Linki tıklayın:
https://www.youtube.com/watch?v=bOpf6KcWYyw
- Gladyatörikilemi: eski Roma’da on binlerce insanın eğlenmek için arenalarda toplanarak izlediği gladyatör dövüşlerini bugünkü futbol stadyumlarında toplanan insanların eğlencesine benzetmek mümkündür. Ancak bir farkla! Futbol maçı atılan gol ve yengi-yenilgiyle son bulurken, Roma arenalarındaki dövüş kanla ve umumiyetle gladyatörün ölümüyle son bulurdu. Ki bu ölüm ne kadar vahşi olursa gösterimin eğlence baremi ve izleyenlerin coşkusu da o derece yüksek olurdu.
Örnekte görüldüğü gibi gladyatörün, yani bir kişinin ölümü arenayı dolduran binlerce insanı mutlu edebilmektedir. Faydacı ahlak ölçüsünden bakıldığında burda hiçbir sorun gözükmemektedir; bu kanlı gösteri, bir veya daha fazla gladyatörün ölümüyle de sonuçlansa da esas olan onların ölümünü izleyerek eğlenen büyük kitlelerin mutluluğudur!
Sizce doğru, ya da ahlaklı olan nedir?
Gelecek sefere mitolojiden Nergiz (Narkoz veya Narcissus) figürü ile bu sorulara tekrar döneceğiz.
NOTLAR
* John Stuart Mill geniş okuyucu kitlelerinde özellikle Özgürlük Üzerine (On Liberty) adlı bu başyapıtı ile tanınır. Bunun temel nedenlerinden biri kuşkusuz ifade özgürlüğünün en katıksız ve modern dünyada ilk kategorik savunmalarından biri oluşudur. Özgürlük Üzerine aslında uzun bir deneme (essay) olup Mill’in özgürlüğün, ifade özgürlüğünün sınırları üzerine düşüncelerini içerir. Buna göre, ifade özgürlüğü, başka bir bireye zarar vermediği sürece sınırsızdır ve kısıtlanamaz. Bu başyapıtta Mill İfade özgürlüğü ilkesinin yanında ayrıca bireysel özgürlüklerle devlet otoritesi arasındaki potansiyel sürtüşmeyi; devlet otoritesinin sınırlarını ve pratik uygulamasını da ele alır. Mill'in kitapta sorduğu sorular ve verdiği cevaplar, bugün liberalizm olarak adlandırdığımız öğretinin entelektüel temellerini oluşturmaktadır.
**Bu arada bu kuramların birbirinden etkilenerek şekillendiği olgusuna dair bilinmesinde yarar gördüğüm bir ayrıntı: Jeremy Bentham Kant’tan önce. J.S. Mill ise Kant’tan sonra yaşamış ve kuramını geliştirmiştir. Mill Kanta tepki gösteriyor.
***Faydacılık bir siyaset ve ahlak felsefesi olarak şüphesiz ondan önce doğan Klasik Liberalizm akımından da önemli ölçüde etkilenmiştir. Bu bağlamda şüphesiz ilk akla gelen isim Serbest Pazar Ekonomi modelinin kurucu babası Adam Smith’tir. [(bkz. The Wealth of Nations (1776)]. Adam Smith’in, düşünce sistemini, mealen “bireysel menfaatler nihayetinde toplumsal menfaatleri getirir” veya “dinamik bir ekonomi ancak devlet müdahalesinin asgari seviyede olduğu; piyasanın adeta “görünmez bir el” tarafından kendi kendini düzenlediği bir sistem ile mümkündür” biçiminde özetleyebiliriz. Bireyin kişisel çıkarını siyasi ve sosyal teorilerin merkezine koyan bu Klasik Liberal ekonomi modeli de aynen Faydacı Ahlak Felsefesi gibi, 20. yy’in sonları itibariyle kimlik değiştirip, agresif kapitalizmi palazlandıran, aslında global bir talan sistemi olan Neo-liberal piyasa modelinin dogmasına yol açmıştır.








