Esra GAYRETLİ

MEMLEKET HİKÂYELERİ

HALAY DİLİ VE EDEBİYATI

Anadolu’nun dört mevsimi; sonbahar, kış, ilkbahar, düğündür. Yaz yoktur. Yaz düğündür, davuldur, zurnadır; uzun masalar, bol yemekler, zarflarca okuntular, ışıklı bahçelerden taşan cümbüşlü uzun gecelerdir. Anadolu’da kışlar soğuk ve gamlı; yazlar kavruk ve halaylı geçer.

Yıllar geçtikçe değişen dünya ve ülke şartlarıyla beraber Anadolu’da da pek çok gelenek revize edilmiş, günümüz şartlarına uyarlanmaya çalışılmıştır ancak bu değişikliklerden en az nasibini alan düğünlerdir. Düğünden tasarruf edilmez, düğünden vazgeçilmez; düğün bir gösteri meydanı, onlarca yılın rüyası, aile büyüklerinin kabul olunmuş duasıdır.

Düğün kelimesi, eski Türkçede “tügün” yani düğüm, bağlama sözüyle eş anlamlıdır. Yani aslında düğün bir düğümdür, akittir; kalplerin birbirine bağlanmasıdır. İnsan böyle anlamlı bir merasimi elbette doyasıya kutlamalı; o düğünü eğlencelerle, halaylarla taçlandırmalı.

Halay, bu topraklarda bir coşkunun en yüce ifade edilme biçimlerinden biridir bana göre. Bir kere davul, Anadolu’nun kalp atışıdır. Halay o kalp atışından doğan bir var oluş, hayata karşı dimdik bir duruştur; insanı kendine, köklerine çağıran bir davettir. Halay, bizden eskidir. Hafızamıza sığamayacak kadar uzun yollardan çıkıp gelmiştir. Orta Asya’da binlerce yıl evvel dua ve diriliş ritüeli olarak da icra edilmiştir, hasat zamanı tarla başında bereketin sevincini paylaşmak için de… Bazen bir köy meydanında, bazen bir salonun soğuk zemininde, sokaklarda ya da bahçelerde… Halay mekânın değil, ruhun işidir. Statüleri ortadan kaldıran, aynı çizgide, aynı halkada herkesi buluşturan, kimseyi dışarıda bırakmayan bir “biz olma biçimidir.” El ele, omuz omuza, gönül gönüle… Ayaklar yere vurunca duyulur ki: “biz, buradaydık!” Ve bir kez daha vurunca denir ki: “hâlâ buradayız!” Çünkü halay, Türk milletinin ayak izidir. 

Çocukluğumda akşamları televizyonda hareketli bir müzik çıkınca babamı uzandığı yerden kaldırıp salonun ortasında aşkla döndüren bir güç hatırlıyorum. Eline sehpa örtüsünü alır, ayaklarını halıya nazikçe vurur, gözlerini kapatır ve bilmediğimiz başka bir âleme dalardı. Orası artık bizim evin salonu değil de büyükçe bir meydan yeriydi sanırım babamın gözünde. Bu âna yalnızca “müziğe ayak uydurmak” demek haksızlık olur. Çünkü halayın, insana var olan tüm dertlerini unutturan değil onlarla baş etme, onlara göğüs germe gücü veren, cesaret ve umut membaı olan bir tarafı var. İnsan psikolojisini ustalıkla onaran, bilmem kaç seansta aşamadığımız sancıları birkaç dakikada yerle yeksan eden bu sanat türünün önünde lütfen saygıyla eğiliniz. Bu cümlemin yanlış anlaşılmasını istemem ve bilirim ki hikmetinden sual olunmaz ama hep düşünürüm ki daha çok halay çekebilseydi daha uzun yaşardı belki de babam… Vakit varken her fırsatta omuz omuza durmak, bir davul sesine kulak vermek, birlikte elleri havaya kaldırmak için sebepleri çoğaltmak lazım belki de. Anlatamıyoruz çünkü kendimizi, derdimizi; zul sayıyoruz dert anlatmayı. Boğazımızda yumruk, sırtımıza kambur olan hayat yükünü bir şekilde göğe bırakmak zorundayız. Bizi kendi yükümüzün hamalı yapan bu dünya ile derdimiz bitmeyecek belli ki. O yüzden bir şekilde anlatacağız. Sözümüz yetmiyorsa, duyguların kelimelere sığmadığı yerlerde vücut bulan halaylara sığınacağız.

Davulun zurna sesiyle birlikte kana karıştığı, mendilin halay başının elinde bir bayrak gibi dalgalandığı bu özel buluşma başlı başına bir lisandır, yeryüzünün en ritmik dilidir, kendine has türleri vardır, kendi içinde koca bir deryadır; halay dili ve edebiyatıdır. Bu coğrafyanın insanı o dile doğuştan aşinadır. Konuşmaya konuşmaya paslanmak vardır; bir davul zurnaya bakar yeniden hatırlamak.

Şehirler büyüse, meydanlar betona dönse, binaların gölgesinde nefes alıp versek de halayın ruhu daimdir. Asker uğurlamasında umut, bayram yerinde coşku, tarla başında şükürdür. Geçmişe vefa, geleceğe cesurca haykırıştır. Yöreden yöreye değişse de özü aynıdır. Bir elin birine uzanmasıyla gönüller arasında köprüler kurulur; herkes bir iken bir işaretle biz olunur.

Halay, bu ülkenin nabzıdır. Ortak hafızayı dirilten, birlikte yaşama kültürüne can suyu olan bu kadim kültürün yaşaması yetmiyor artık. Bize lazım olan halay çemberini dalga dalga büyütmek, zamana uymadığı gerekçesiyle modern dansların gerisine itilen halaya vefamızı göstermek… Şehirlerin üstündeki ölü toprağı da kadim kültürlere gösterilecek iade-i itibarla silinir belki. Halayına, türküsüne, davuluna, sazına ve özüne sadakat gösterenlere selam olsun. Birlikten halay, halaydan hep kuvvet doğsun.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ