YOZGAT OKURU

KONUK YAZAR

TALATPAŞA İÇİN ŞAHİTLİK / TEHLİRİYAN DAVASI

26 Mayıs 1915 tarihinde tehcir yasası onaylandı 1-Haziranda yürürlüğe girdi. Yasanını çıkmasında Osmanlı İmparatorluğunda hizmet gören Alman Subaylarının da çok büyük etkisi var.

İşte : Sadrazam Talat Paşa’nın Berlin’de Ermeni komiteci Tehliriyan tarafından şehit edilmesi. Alman Mahkemesinin gerek tanıkları çağırmaması Tehriliyanı serbest bırakması üzerine 1914- Aralık 1917 tarihleri arasında Osmanlı İmparatorluğunda Genel Kurmay başkanlığı yapmış Emekli Korgeneral Bronsart Von Schellendorf’un Talat Paşa için Almanyadaki gazeteye verdiği şehitlik ilan yazının Türkçesi aşağıdadır:

TALATPAŞA İÇİN ŞAHİTLİK / TEHLİRİYAN DAVASI (Soghomon Tehlirijan) EMEKLİ KORGENERAL BRONSART VON SCHELLENDORF TÜRK ORDUSU GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI VE PRUSYA ORDUSU 5.PİYADE TÜMEN ESKİ KOMUTANI DEUTSCHE ALLGEMEİNE ZEİTUNG GAZETESİ NO:342,24/07/1921 SABAH SAYISI EKİ

Tehliriyan davasında, konu üzerinde bilgisi ve yetkisi olmayanlar ile hikayeleri sadece duymuş olan tanıkların ifadeleri alınmıştır. Olayı yaşayan görgü tanıkları davaya çağrılmamışlardır. Neden Ermeni olayları konusunda, bu dava için son derece önemli bir rol oynayan, olayların mekanlarında resmi olarak görev yapmış Alman subaylarının ifadeleri alınmıyor ? Bu kişilerin adları mahkemeye sunulmuş ve bazılarının ise mahkeme tarafından görgü tanığı olarak ifade vermeleri için hazırlanmaları talep edilmiştir. Ancak netice itibariyle hiçbir mahkeme karşısına çıkartılmamışlardır. Böylece elimde olmayan nedenlerden dolayı kaçırdığım, bu tanıklık görevimi yerine getirip, hakikatlerin su yüzüne çıkarılmasında yardımcı oluyorum. Bunun bu kadar geç gerçekleşmesinin nedeni malzemeyi ancak teker teker toparlayabilmemden kaynaklanmaktadır. Bir suikaste kurban gitmiş ve baş vezirin üstüne yıkılmış olan sözde Ermeni soykırımını anlamak için geçmişe dönmek lazım. Ermeni vahşetlerinin kökleri çok eskiye dayanır. Ermeniler ve Kürtler Rusya, İran ve Türkiye sınır bölgesinde yan yana ve iç içe bir şekilde yaşamaya başladıklarından beri bölge halkı üzerinde sürekli bir Ermeni baskısı olmuştur. Kürt göçebe ve hayvancılık ile uğraşırken , Ermeni çiftçi,zanaatçı veya tüccardır. Kürt okul eğitimi almamıştır, paranın kullanımını tam olarak bilmemektedir, ayrıca faizin yasak olduğuna inanmaktadır. Ermeni, tüccar olarak Kürt’ün bu deneyimsizliğinden vicdansız bir şekilde yararlanıp avantajlı bir konum elde etmektedir. Kürt aldatıldığını anlayarak Ermeni’ye karşı güveni sarsılır ve işte Ermeni vahşeti ! Dini farklılığın bu olaylarda asla bir neden teşkil etmediklerini özellikle vurgulamak gerekir. Ermeniler, büyük savaş sırasında Türkiye’nin doğu sınır bölgelerinde tehlikeli bir ayaklanma başlattıklarında bu eski anlaşmazlık tekrar alevlenmiştir ; bahsi geçen ayaklanma için belli bir neden yoktur zira (Batılı) “Güçlerin” Türkiye’den yapmasını istedikleri reformlar işe yaramaya başlamıştı .

Ermeniler parlementoda koltuk, seçme hakkı ve hatta bir Dışişleri Bakanı pozisyonuna sahiptiler. Devletin bütün diğer halkları gibi, onlar da eşit sosyal ve siyasi haklara sahiptiler. Yaşadıkları coğrafyadaki huzur Fransız Generali Baumann tarafından eğitilmiş jandarma ile sağlanıyordu. Ermenilerin yaşadığı bütün bölgelerde ele geçirilen basılmış ilnalar, kışkırtıcı broşürler, silahlar, cephane, patlayıcılar v.b. toplamı ayaklanmanın üçüncü bir taraftan hazırlandığını kanıtlamaktaydı ; Rusya’nın bu ayaklanmayı kışkırttığı, desteklediği ve finanse ettiği apacık ortadaydı.

İstanbul’da yüksek derecedeki subay ve devlet memurlarına yönelik bir kumpas o dönemde ortaya çıkarılmıştı. Silah altına alınabilinecek Müslümanlar zaten Türk ordusunda oldukları için , Ermeniler kendilerini savunamayan toplum arasında korkunç bir katliama girişmekte zorlanmadılar. Çünkü sadece Rusya cephesi ile Doğudaki Türk Ordusunun arkasından ve yanından saldırmakla kalmayıp o bölgelerdeki Müslüman toplulukların da köklerini kurutmuşlardır. Bir görgü tanığı olarak ben, Ermenilerin yaptıkları vahşetin boyutunun Türklerin sonradan suçlandığı sözde Ermeni vahşetinden kat kat beter olduğunu belirtmek istiyorum. Cephe arkasındaki bağlantılarının zarar görmemesi için ilk olarak Doğudaki Türk Ordusu olaya müdahale etmiştir. Ama bütün gücünü cephedeki Rus üstünlüğüne saklaması gerektiğinden ve isyan, imparatorluğun uzak köşelerine de yayıldığından, başkaldırıyı bastırmak için Jandarmaya başvurulmuştur. Her düzenli devlette olduğu gibi Jandarma İçişleri Bakanlığına bağlıydı ve zamanın bakanı Talat olduğundan, gerekli talimatları o vermeliydi. Ordunun cephe arkasındaki hassas bağlantıları büyük tehdit altında olup, Müslüman halk Ermeniler’in vahşetleri karşısında umutsuzluğa kapılmıştı. Bu yüzden acele hareket edilmeliydi. Bu kritik durumda Bakanlar Kurulu Ermenilerin devlet için bir tehlike arz ettiklerini açıklayıp , onları ilk olarak sınır bölgelerinden uzaklaştımaya yönelik zor bir karara vardı. Savaştan uzak, nüfus yoğunluğu az ve verimli toprakları olan Kuzey Mezopotamya’ya yerleştirileceklerdi. İçişleri Bakanlığı ve ona bağlı Fransız General Baumann tarafından meslekleri için özel olarak yetiştirilmiş Jandarmanın tek görevi bu kararın yerine getirilmesini sağlamaktı. Talat dengesiz ve intikam peşinde olan bir katil değil, uzun vadeli düşünen bir devlet adamıydı. Onun gözünde Anadolu’daki Ermeniler, her ne kadar şimdiki durumlarında rus ve Rus Ermenileri tarafından galyana getirilmiş olsalar da , barış zamanlarında son derece yararlı vatandaşlar idi. Rus etkisi Kürt anlaşmazlıklarından uzak, bu yeni ,verimli ve gelecek vaat eden topraklara, çalışkanlıkları ve zekaları sayesinde yeniden hayat vereceklerini umuyordu. Talat, ayrıca dış basının Ermenilerin sınır dışı edilişini Türklere karşı sözde bir “Hıristiyan-Avı” propagandası için kullanacaklarını önceden görmüştür ve bundan dolayı her türlü şiddetten uzak durmak istemiştir. Haklıydı ! Talat’ın korktuğu başına gelmişti. Propaganda devreye girdi ve gerçekten de yurtdışında bu aptallığa inanılması sağlandı.! Düşünülmeli ki bu olaylar Hıristiyan devletleri ile yakın müttefik olan, ordu bünyesinde çok sayıda Hıristiyan subay ve asker barındıran bir ülkede oluyor güya. Şimdi techirolayına değinmek istiyorum. Türk İmparatorluğunda, büyüklüğünden kaynaklanan ve yetersiz altyapısı yüzünden, vilayetler merkezden bir nevi bağımsızlardır. Örneğin , Osmanlı valileri bizim başkanlardan daha fazla yetkiye sahiptirler.

Buna dayanarak kendi bölgelerinde gelişen olayları İstanbul’ a nazaran daha iyi değerlendirebildiklerini savunurlar. Onun için bazı İçişleri Bakanlığının emirleri istenildiği gibi yerine getirilmiyordu. Binlerce Müslüman mülteci dışında aynı sayıdaki Ermenileri , iskan bölgesine ulaştırıp, onları beslemek, onlara barınak sağlamak gibi alışılmadık ve zor olan bu görevi yerine getirmek, az sayıdaki eğitimsiz memurların güçlerini aşıyordu. İşte burada Talat büyük bir özveri ve her türlü imkanları kullanarak olaya el attı. Onun tarafından valilere ve jandarmaya gönderilen emirler hala mevcut olmalıdır. İçişleri Bakanlığı’nın Savaş Bakanlığı’na yolladığı bir çok yazışmada, ki ben görevim gereği bunların varlığından haberdardım, ordudan acil yardım isteniyordu. Askeri durum elverdikçe bu çağrıya kulak verildi. Ordu, kendisinin bile eksikliğini hissettiği gıda, taşıt, barınak, doktor ve tıbbi teçhizatları yardıma sunmuştur. Ne yazık ki bütün çabalara rağmen binlerce Müslüman göçmen ve tehcir edilen Ermeniler yürüyüşün zorluklarına dayanamayıp ölmüşlerdir.

Burada böyle durumları önceden tahmin edip, tehcire gidilmemesi kararına varılabilinir miydi sorusu akla geliyor. Türk göçmenlerin Ermeni vahşeti karşısındaki haklı korkuları yüzünden, kendilerinin durdurulmasına izin vermeyecekleri zaten bir gerçekti. Ayrıca Ermenilerin ayaklandıkları bölgelerde devlet tarafından uzaklaştırılmaları gereğini onaylamak lazım ! Ayrıca bunun da sonuçlarına katlanmak gerekiyordu !

Şimdi, günümüz Almanyasının durumunu ele alalım. Eğer şu talimatları verebilecek yetkiye sahip bir bakanlık olsaydı ve “ Bütün Polonyalı isyancılar Oberschlesien’den uzaklaştırılıp tutsak kamplarında götürülecekler !” Ya da “ Bütün şiddet yanlısı Komünistler gemi yolu ile Sovyet-Rusya kıyılarına bırakılacaklar” şeklindeki emirler çıkarsaydı, bütün Almanya’dan mutluluk çığlıkları yükselmez miydi ?
Belki Tehliriyan davasındaki yargıçlar kendilerine bu soruları iyice sorarlar – İşte o zaman Ermeni isyanındaki sert tedbirlere yeni bir bakış açısından bakabileceklerdir. Talat, askeri kanat tarafından dile getirilen Akdenizdeki bütün Yunanlıların sınır dışı edilmesini içeren isteğe karşı direnmiştir, çünkü orada “sadece casusluk” yapılıyordu. Ermenistan’daki gibi tehlikeli bir ayaklanma akla yatkın olmasına rağmen gerçekleşmedi. Talat bir devlet adamıydı, bir katil değil !

Kürtler ile başlıyorum. Kürtler, bu ender hatta belki de asla yine tekrarlanmayacak fırsatı değerlendirip nefret ettikleri ve Müslümanlara karşı o kadar vahşet olaylarına girişmiş olan Ermenileri, yürüyüşleri sırasında soyup, gerektiğinde de öldürmüşlerdir. Ermenilerin çile yolculuğu birçok gün ve hafta boyunca Kürt yerleşim bölgelerinden geçiyordu !- Mezopotamyaya başka bir yol yoktu. ! Ermeni topluluklara, bölük halinde eşlik eden Türk Jandarmalarının davranışları hakkındaki duyumlar bir birinden değişiktir. Bazen Ermenileri Kürt çetelere karşı kahramanca savunmuşlardır. Bazen de onları bırakıp kaçtıkları söyleniyor. Ayrıca ya Kürtler ile işbirliği yapıp yada kendi başlarına Ermenileri öldürüp soydukları bir çok kez iddia ediliyor, yüksek mevkilerdeki emirler doğrultusunda böyle hareket ettiklerine dair bir kanıt gösterilememiştir. ! Talat bu olaylar için sorumlu tutulamaz ; bu gelişmeler kendisinden 2000 km uzaklıkta gerçekleşti ve daha önce de değinildiği gibi jandarma savaş başlayana kadar sadece Fransızlar tarafından bir eğitim görmüşlerdi.

Türk subayların Ermenilerden yararlandıkları da inkar edilemez ama üstler böyle vakalardan haberdar edilince hemen sert cezalara başvurulmuştur. Diyelim Doğu Ordusunun kumandanı Vehip Paşa bu nedenlerden dolayı iki subayı, askeri bir mahkemede yargıladıktan sonra kurşuna dizdirtmiştir.
Enver Paşa Ermenilerden yararlanan Halep valisi bir Türk generali ,anında görevden alarak, uzun bir hapis cezasına çarpıtarak cezalandırmıştır. Bu örneklerin Ermeni olaylarının istenilmediğini kanıtlayacağını düşünüyorum. Ama savaş vardı ve gelenekler vahşileşmişti. Fransızların bizim tutsaklara ve yaralılara yaptıkları vahşilikleri anımsatmak isterim.

Duyduğuma göre öldürülmüş büyük vezir dışında Enver Paşa da Alman mahkemesi tarafından saldırıya uğramış.Enver ,anavatanını tüm kalbi ile sevmektedir.

O yetenekli ve çok defalar şahit odluğum örneği görülmemiş cesarete sahip onurlu bir askerdir. Onun sayesinde Türk ordusunun yeniden yapılanması mümkün oldu ve ezici üstün bir güç ile onun ruhunu içinde barındırmıştır. Bugün bile hala vatan için savaşıyor bu ordu.

1914 yılından 1917 yılına dek Türk ordusunun Genelkurmay Başkanı olarak görev yaptığım süre boyunca bu iki adam ile ilişkisi olmuş olan benim dışımdaki hiçbir başka alman subayı onun ve arkadaşı Talat Paşa hakkında bir karara varmaya yetkili değildir. Talat Paşa vatan sevgisinin kurbanı olmuştur. ! Umarım zamanı geldiğinde Enver Paşa vatanını yeni bir güce getirmekte başarılı olur.! Bu iki adam zor zamanlarda bana tüm güvenlerini, diyebilirim ki arkadaşlıklarını hediye etmeleri, benim için onurlu bir anıdır.

Salim BOZKURT - Yozgat

17.05.2017
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ