YOZGAT OKURU

KONUK YAZAR

SOFRALARIMIZ VE SELFİE

Geçenler de bir lokantaya gitmiştim. Lokanta kalabalık olmasına rağmen lokantada bir sessizlik hâkimdi. Masalarda oturanların hepsinin ellerinde birer cep telefonu herkes kendi halindeydi, Masada beraber oturan çocuk, genç, yaşlı insanlar birbirleriyle değil, sessizce ellerindeki cep telefonlarıyla ilgileniyorlardı. Yüzlerinde farklı ifadeler farklı mimikler sergiliyorlar, aynı masayı paylaşanlar nedense birbirlerine yabancı gibi hiç kimse birbiriyle konuşmuyor ve herkes kendi âlemini yaşıyordu.

Garsonların masaya yemekleri getirmesiyle masalarda bir selfie çılgınlığı başlıyor şunu şöyle koy, bunu böyle koy da resim çekelim diye yemekleri kaliteli telefonlarla resimliyorlardı. Herkeste bir sosyal olma telaşı vardı sanki. Sosyalliğini kanıtlamak için “işte ben buyum ve buradayım, ben bunları yiyorum işte kanıtı” der gibi yiyeceklerinin ve mekânın resimlerini çekerek sosyal medyada paylaşma yarışına giriyorlardı.
Besmele çekmeden masamızın ve mekanımızın görüntüsünü çekmeye başlıyoruz, sonra da onu sosyal medyada tanısın tanımasın herkesle paylaşmaya çalışıyoruz.

Oysa bizler böyle bir toplum muyuz? Nerede bizim hassasiyetlerimiz, duygularımız, nerede bizim arkadaşlığımız, dostluğumuz, misafirperverliğimiz, komşuluk haklarımız. Bizim için paylaşmak bölüşmekti. Bizim için paylaşmak artması için sevgiyi paylaşmaktı, bizim için paylaşmak azalması için acıyı paylaşmaktı, üzüntüyü, kederi paylaşmaktı. Soğan ekmek yiyerek karınlarının değil, sadece gözlerinin doyduğu ve şükrederek kalktığı sofralardan nasıl oldu da tabiri caiz ise kuş sütünün bile eksik olmadığı tıka basa yediğimiz ve yine de haz alamadığımız karnımızın doyduğu, fakat gözümüzün doymadığı bir toplum haline neden geldik? Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez" (el-A'raf, 7/31). Ayetini unutarak nasıl oldu da bu kadar israf ve müsrif eden bir toplum haline geldik.

Bizim için yemeğin tadı, tuzu, lezzeti, temizliği önemli değil; bizim için önemli olan resimlerde güzel çıksın, onlarca beğeni alsın, hele bir de resimlerimiz paylaşılsın bizim için bu yeter. Bizim için paylaşmak sosyal medyada, twitter’da, facebook’ta, instagram’da paylaşmak haline geldi.

Resimde olsa, bu yemeği görüp yutkunacak ya da hayatında o sofrayı hiç görmemiş o kadar aç insanlar varken hiç düşünmeden yaptığımız bu davranışın hadis-i şerifte anlatıldığı gibi ‘’komşusu aç iken tok yatan bizden değildir’’ sözünün muhatabı kimler? Bu sözü aklımıza getirdiğimizde kendimizi nereye koyabiliyoruz. Bunları neden düşünmüyoruz. Bizim için önemli olan sadece beğenilmek, paylaşılmak ve yorum alabilmek mi? Nerede bizim hassasiyetlerimiz, nerede bizim duygularımız, nerede bizim değerlerimiz?

Eskiden insanlar böyle mi yaparlardı? Yaptıkları alışverişleri kimse görmesin diye kâğıda sararak poşete koyarlardı, lokantalarda masalar kaldırımlara taşmazdı, lokantaların vitrinlerindeki perdelerden ne içeride yemek yiyenleri, ne de ne yediklerini görülebilmek mümkün değildi.

Evinde yemek pişirirken kokusu komşuya gitmiştir diyerek pişirdiğimiz yemeği az da olsa komşuyla paylaştığımız ve ikram ettiğimiz günlerden ne oldu da yediğimiz yemeğin reklamını yapan bir toplum haline geldik.

Peygamber Efendimiz (sav) bir sahabenin evine yemeğe gittiğinde ve sahabe evinde yedirecek çok bir şeyi olmadığı için ışığı söndürüp karanlıkta kaşığını tabağa götürüp boş çevirerek misafirin karnını doyurmaya çalışan bir toplum ne oldu da bu hale geldi.

Eskiden toplumda sosyalleşme, sanal ortamda değil gerçekte paylaşarak, bölüşerek, bayramlarda büyüklerin evinde toplanılarak tek bir tabakta yemek yenilerek mutlu, huzurlu ve güler yüzle sosyalleşmeler gerçekleştirilirdi.

“Ne yediğimizi kimse bilmesin” diyen bir nesil ne oldu da; “benim neler yediğimi herkes görsün, duysun, bilsin” diyen bir nesile dönüştü.

Fotoğrafların değil, lokmaların paylaşıldığı günlere geri dönmek dileğiyle.

Metin KAYHAN

02.02.2018
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ