Yasin Ali ER

ÇİZGİ

BU “SES(LENİŞ)E” KULAK VERİNİZ!

Yozgat yerel basınının güzide yazarları, onlarca senedir yazmaktan yorgun ve fakat hiçbir zaman yılmaksızın, köylerimizin günden güne boşalmasının, geleceğimiz açısından doğuracağı tehlikeleri uzun uzun anlattılar.

Sürekli göç veren ilimizin, nüfusunu korumanın ve ekonomik geri kalmışlığının en önemli kurtuluş reçetesinin tarım ve hayvancılık politikalarının ıslahıyla mümkün olduğuna dair ben dâhil hepimiz sürekli hatırlatmalarda bulunduk.

Tarımsal faaliyetlerdeki giderlerin, üreticiyi günden güne zora soktuğunu, gelirlerin masrafları karşılayamaz duruma getirildiğini, sübvansiyonların yetersizliğini, çiftçinin mazot ve gübre ihtiyaçlarındaki özel tüketim vergilerinden muaf tutulması gerektiğine kadar çeşitli öneriler de sunduk.

İlgili makamların tayin, terfi veya koltuğunu koruma veya başkalarının koltuğuyla kaydırak oynama meşguliyetleri, fazlaca zamanlarını alıyor olmalıydı ki ne konuyla ilgisi olan sivil toplum kuruluşlarının, ne üreticilerin ve ne de bizim feveranımızı duymadılar.

Üretmeye küsen üretici, şehirde ne iş bulsa yapıp karınlarını doyurmaya ve yanı sıra çoluk çocuğunun, hiç olmazsa herhangi bir sanatın ucundan tutmalarını sağlamak için, tüm hatıralarını hafızalarına gömerek yürekleri sızlaya sızlaya ve gözyaşlarını içlerine akıta akıta göçüp gittiler.

Yozgat Belediyesi eski başkanlarından Mustafa Erkılıç, uzun zamandır, bu olumsuzlara karşı, memleketi adına nasıl faydalı olabileceğine yönelik düşüncelerini, “anlatma ve anlaşılma görevi” sayarak kamuoyunun da duymasını sağlayacak şekilde yaklaşık bir sene önce yüksek sesle dile getirmeye başladı.

 Beni arayıp konuyu açtığında “memleketim için birkaç hizmetim daha olmalı” ve ben Yozgatlılara kendi değerlerini hatırlatmak isteğiyle yola çıkıyorum” diyordu. Hayatının ikinci baharında, yine yeniden bir hizmet daha üretmeye karar verdiğini anlamıştım.

O gün bana, “maksadım keşfedilmemiş olanı dayatmak falan değil… Bilineni ve üretildiği dönemde kazandıran tüm nimetlerimizi hatırlatmaktır” diyordu.

            O, Yozgat’tan herhangi bir şekilde “giden” ezici çoğunluğun yapıp yaşadığı gibi, “ununu elemişliğin rahatlığıyla keyif çatmak” yerine, doğup büyüdüğü topraklardaki hemşehrilerine faydalı olabilme arayışı içinde, kendi kendini görevlendirmiş durumda…

Kimsenin adamı olmaksızın ve hiçbir maddî beklentiye girmeden, dünyalık çıkar elde etme telaşından uzak ve olabildiğince hatırlatıcı bir rol üstlenerek!

Yöremizin de ülkemizin de kalkınmasında bilinçli tarım uygulamalarının önemine bir kez daha dikkat çekmekle başladığı “uyarma” yolculuğuna, mesela “ismi YOZGAT SULTÂNİSİ” olarak anılan meşhur mercimeğimizin ata tohumlarıyla yeniden ekilmesini önermekle devam etti.

Protein değeri her türden et kadar olup, erişimi kolay ve ucuz olan mercimeğimizin hem sofralarımızdaki çeşni çeşitliliğini gündeme taşıması, hem de kuraklıklara rağmen maddî getirisine paralel olarak ekonomik verimliliğinin yüksekliğini anlatma gayretleri karşılık buldu.

“Tüm dünyada ihraç edilen mercimeğin yüzde yetmiş oranındaki pazar payına sahip olan ülkemizin, 90’lı yılların ortalarına kadar hiç mercimek üretmemiş olan Kanada’dan, son dönemde yıllık tüketim ihtiyacımızın yüzde altmışını satın almamızı onur meselesi yapmalı değil miydik?” diyordu.

            Tamam…

Devletimizin tarım politikalarının eksik veya yanlış olduğunu ifade etmekle de işin içinden sıyrılamayız.  Bizim insanımızın yakasını bir türlü bırakmayan tembellik hastalığının da illâki bir çaresi olmalıydı.

Alternatif ürünlerle tanışmak bir yana, zahmetinden bunaldıkları için ekip biçmekten kaçılan, unutulan veya çeşitli sebeplerle üretimi terk edilen mercimek, nohut, fasulye, kara buğday üretimi gibi, tarımsal faaliyetler yeniden düşünülmeliydi.

Üstelik tüm bu ürünleri sadece tarladan çıkardığı gibi değil, ambalajlayarak pazarlama metotlarının da geliştirilmesi artık epeyce kolaylaşmışken…

Kuraklık sorununun giderek artacağı da görünmesine ve bilim adamlarınca anlatılmasına rağmen, kuru tarıma yönelmemenin hata olduğunu anlatacak biri ve ona omuz verecek birileri de olmalıydı.

Bozok Üniversitemizin yıllardır kontrollü kenevir ekimi ve “Yozgat Kazı” üretiminin yaygınlaştırma çalışmalarının kamuoyunca benimsenerek desteklenmesinin şart olduğunu belirten Erkılıç, bu iş ve işlemlerden doğacak faydaları ve maddî getirilerini anlamak için dâhi olmaya gerek yok diyor!

Geleneği geleceğe taşımak adına mercimekli bulgur pilavının da aynen Yozgat Ara Aşı gibi, parmak çörek gibi, desti ve tandır kebabı gibi, yöremize mahsus mutfak kültürümüze birçok yemek gibi, tanıtılıp anlatılması da gerekmektedir.

Konunun, dünyanın ve bilhassa ülkemizin tüm illerinde Yozgatlı hemşehrilerimiz tarafından kurulmuş olan Yozgatlılığın önemle vurgulandığı dernekler ve federasyonlar tarafından da çeşitli etkinliklerle desteklenmesi ve bize göre gecikmeksizin acilen ele alınması çok çok önemlidir.

Üretici kesimi yeniden tarlasına döndürmeyi câzip hale getirmesini sağlaması için, en önemli kademelerde yer alan hemşehrilerimiz tarafından, devlet teşvikleri konusunda hantal bürokrasi NAZLANMALARININ önüne geçmelidirler.

Çok geniş kapsamlı bu konuya zaman zaman ve bıkkınlık vermeyeceğine inandığım için tekrar tekrar değinmeyi düşünüyorum.

Tam da YOZGAT TARIM FUARI etkinlikleri uygulanırken hatırlatmak istedim.

Ola ki organizasyonda rolü olan kuruluşlar da tarım ve hayvancılık konusunda bu buluşmayı, somut projeler üretmek adına değerlendirirler.

Belediye eski başkanlarımızdan Mustafa Erkılıç’ın sesine, yerel basınımızın yeni bir ümitle ve heyecanla kulak vermeye devam edeceğini biliyorum.

Sırada yetkisel etkinliği olan kurum ve kuruluş yetkililerin gönülleri ve kulakları var.

Duymaları ümidiyle vesselam!

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ