Uzun bir süreden beri yazmıyorum. Yazamıyorum ve doğrusunu isterseniz, yazmak da içimden gelmiyordu. Yazının da sözün de önerilerin de eleştirilerin de havada kaldığı ve ilgililerinin bu anlamda kendilerine yöneltilen hiçbir şeyi tınmadığı, ilgililerin ilgisizliğine de kimsenin gık demediği bir diyarda ha yazmışsın, ha yazılanlarla ve yazdıklarınla stresin daha da artmış.
Göç dedik, eriyoruz dedik, üretim dedik, proje dedik, yatırım dedik, planlama dedik, genç kesim devletine küsmek üzere dedik, aman ille de ara eleman yetiştirmek lazım dedik… Dedik demesine de aldığımız cevaplar, cılız icraatlar ile kalabalık vaatler arasında med cezir yaptı durdu.
Coğrafyamızın iklim şartlarının zor olduğunu biliyoruz ama topraklarının doğru kullanılması halinde verimliliğin artmasının mümkün olduğunu, üreticinin eğitilmesinin ve toprağın ıslah çalışmalarının yapılmasındaki aciliyeti, hayvancılığın yeterli düzeye getirilmesini, köylerin günden güne boşaldığını bazen sesimizin oktavını artırarak anlatmaya çalıştık.
Yerel gazetelerimizin köşe yazarları tarafından çeşitli zamanlarda gündeme taşınan bu konular ele alınırken, ilin ekonomisine katma değer sağlayabilecek ürünlere dair üniversitemizin tespit incelemeleri yapması gerektiğini, önerilerini kamuoyu ile paylaşmasını ve bütün kurumları bilimsel verilerle ikna ederek Yozgat İli’nin yaşanabilir bir diyar olmasına katkıda bulunabileceğini de dile getirmiştik.
Kurumlarda devamlılığın esas olduğunu ve atanmışların bizim taşramızda sadece yeni bir atamaya kadar zaman doldurma oyalayıcılığıyla itham etmiş ve belki biraz da haddimizi aştığımız dahi olmuştu.
Makam dolduran kişilerin yetki ve sorumluluğunu üstlendikleri kurumların hantallığı ve yavaşlığını perdelemek için yapmadıkları cambazlığın kalmadığı da hepimizin malumuydu. İster inanın ister inanmayın, bugüne kadar ilk intibalarımızla son kanaatlerimizin her zaman örtüştüğünü görmekten hiç şaşırmadık.
Yozgat Bozok Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor Sayın Evren Yaşar’ın, yerel gazetelerin köşe yazarlarını davet ettiği kahvaltıda buluşalı bugün tam bir hafta oldu.
Sayın rektörün kısa, öz ve kestirmeden giderek yapmayı düşündüklerini anlatırken, ben dâhil gazeteci arkadaşlarımızın onlarca senedir memleket meseleleri hakkında dile getirdiğimiz konuları, aynen bizim gibi ve özellikle vurgulamasına tanık olduk.
Ekibiyle birlikte göreve başladıklarından bu yana henüz altı ay geçmeden, bizim problem saydığımız her konuda bizimle aynı fikirde olduklarını anladık. Üstelik üniversitenin, ilin kalkınması konusunda üzerine düşeni yapacağını biz sormadan ifade ettiler.
Türkiye’nin yaşadığı ekonomik zorlukların üstesinden gelebilmesi için halkın üretime katkıda bulunmasının öncelikli şart olduğu konusunda da aklın yolunda buluşmuştuk.
Sayın Rektörün söylediklerinden benim anladıklarım şunlardı.
“Önerilerinizi yazınız. Yapmadıklarımızı veya yapamadıklarımızı eleştirerek yazınız. Yapabildiklerimizin kamuoyuna yansımasını sağlamak için yazınız. Bizim, ilimizin gelişimi için üzerimize düşecek olanları yazınız. Faaliyetlerimizin halkımıza doğru ulaşmasını sağlamak için yazınız. Halkımızın intibalarını da bizim tespit etmemizi sağlamak için yazınız. Yetki makamlarında yer alan hemşehrilerimizin, bizim önerilerimize kulak vermesini ve işimizi kolaylaştırması gerektiğini yazınız. Kamu kuruluşları ve STK’ların, Üniversitemizin önayak olduğu/olacağı proje ve girişimleri desteklemelerinin şart olduğunu anlamaları için yazınız. Toplumun tüm bileşenleri ile üniversitemiz arasında, doğru bilgi akışını sağlayan köprü görevi icra etmek için yazınız.”
Ekilmesi halinde çiftçimize can suyu olabilecek ürünler ile hayvancılığımızın gelişmesi noktasındaki düşünceleri ve bu bağlamda örnek teşkil edebilecek faaliyet yerleri arayışlarından bahsettiler. Tam o anda kendilerine yönelttiğim bir tavsiyeyi değerlendirmek üzere ekibine derhal talimat vermesi de ilk kez rastladığımız bir durum idi.
Ümitlerim yeşerdi ve ilk defa kendimi ümit etmeye zorlamadan ümitlendim.
Rektör Sayın Prof. Dr. Evren Yaşar Bey’in “oyun kurucu saha adamı” olduğunu anlamış olarak ayrıldığım o toplantıdan sonra yıllardır sorguladığım, o bir türlü sağlanamayan “halk ve öğrenci kaynaşmasının” da çok uzak olmadığını gözlemledim.
Önümüzdeki birkaç yıl içinde Bozok Üniversitesinin yapacağı atılımların semeresi olarak elde edilmesi kuvvetle muhtemel bir başarı ivmesiyle, Yozgat’ın gençlerinin ilk tercihleri olması kimseyi şaşırtmasın.
Bu rektörle olur!