Sen sinemadan çıkardın ya, sen çıkmazdın da Belgin Doruk, perdeden köpük köpük taşan gamzeleriyle Lise Caddesi’ni Samanyolu’na çevirirdi. Rüzgâr,  kâküllerinin o ılıman iklimini Saat Kulesi’ne kadar çıkarır, sonra bir gönül acısıyla küçücük avuçlarımıza  doldururdu. Ben o kâküllerin her bir teliyle canımı topuklarına bağlardım. Muhterem Nur ağzını birden çekerdi sevdiği oğlanın ağzından. Kalbim çok erken bir Leyla ağıdı, çam dallarından düşer düşerdim. Sen, caddenin geniş soluğundan, her şeyin mahcubiyete dönüştüğü daracık bir sokağa dönerdin. Saçların dönerdi, parmakların dönerdi, kulak memelerin dönerdi, yüzündeki ışık, ağzındaki buğu dönerdi. Filmdeki bütün erkekler topuklarının değdiği her bir yere kirpiklerini düşürerek seni severdi. Bir ışık topu olarak girerdin eve. Yüzün bir sinema perdesi, ışıklı bir şehrin ışıklı kadınlarını tutkuyla anlatırdın. Ben, bir başka evde, o şehrin bütün erkeklerini, hayranlıkla öfkenin dikenli tellerine dizer, ay ışığına, taşra kasabalarının çaresizliğini anlatırdım. 

Sonra bir gün bütün sinemalar kapandı. Sonra bir gün bütün sinemalar senin yüzün oldu. Beliklerin sol omzundan göğüslerine iniyordu. Ben beliklerinin ucundan eteklerine dökülüyordum. Gökyüzü ayak bileklerinde halka halka bir beyazlıktı. Kirpiğin yüzüne düşünce akşam oluyordu, bulutlara değince dünyamıza iyilikler yürüyordu. Çivit mavisi bir pencereden doğuyordun. Sardunyalı bir avluda gölleniyordun. Karpuz kollu bir elbiseden akıyordun. Ben bütün köşe başlarında zarfsız pulsuz bir mektuptum. Ter içinde adını söylüyordum. Harfler sesimden dökülüyordu. Sen başını başka tarafa çevirip öyle gülümsüyordun. Elini tuttum bir gün. Bütün eşikler, pencereler sessizce önlerine baktılar. İnsan yaşadığı yerden büyükmüş. Sokaklar evlerden büyükmüş. Dokunmak hayal etmekten büyükmüş.

Şimdi oğlan, gökyüzünden bir salonda dünyanın bütün kadınlarını seviyor. Şimdi kız, anlattığı perdelerin içinden dünyamıza arzular bağışlıyor. Kasaba, yoksulluğunu unutuyor. Bahçeler düğün alayı. Çatılarda rüyaların buğusu. Anneler yemenilerinin ucuyla gülümsüyor. Babalar biraz daha ıssız. Saat Kulesi’nden çamlığın başına bir çift turna havalanıyor. Sinema kapısında iki çocuk, afişteki bütün isimleri tek tek okuyor. Birden ürperiyorum. İçimdeki yara bir daha hayat veriyor.

Ey dünya, sen ne sonsuz, ne büyük bir bağışsın...

(KUŞ UÇAR KANAT AĞLAR)

OKUR YORUMLARI
Gülümser
12.06.2020 08:04:34

Bu yazınız bizi gençlik yıllarımıza sürükledi.Mükemmel bir yazı..Eline,kalemine ve kalbine sağlık..Sağol hemşehrim..

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ