YOZGATLICA BİR SÖYLEŞİ

Eee dostlar! Nörüyonuz (1)? Ne şağalsınız (2) ? Ben öyle tavatır (3) soğukladım ki anlatamam. Hortuklunun (4), töhmürüklünün (5) biri oldum. Burnum bi gicişiyodu (6) ki gaşıya gaşıya yara ettim. Öyle culuzum düştü (7) ki nörecemi bilemedim. Eyice semeleştim (8). Etrafımdakiler “besmele değmiş şeytan gibi gaçtılar” yanımdan. Nörek, ağlıyak da gozden m’olak? Başa gelen çekilir.

Bugün çektiğim sıla özleminden midir nedir, biraz Yozgatlıca konuşasım geldi. Durumumu birkaç cümleyle de olsa bu biçimde aktarmak istedim. Kuşkusuz yazının tümü böyle olmayacak. Yeni kuşağın bizi anlaması biraz zor. Çünkü onlar kültürel değerlerimizi bizim kadar bilmiyorlar. Hatta zaman zaman Yozgat ağzıyla ilgili alaysı bir yaklaşımda da bulunabiliyorlar. Bu konuda onları pek suçlayasım gelmiyor. Ben daha çok kendi kuşağımızı suçluyorum. Ne yaptık ki biz? Kültürümüzü gelecek kuşaklara aktarmak için özel bir çaba mı gösterdik? Kullandığımız yöresel sözcükleri atasözlerimizi, bilmecelerimizi, sayışmacalarımızı, mânilerimizi onlara aktardık mı? Duygu dolu türkülerimizi dinlettik mi?... Yol göstermeden, kendi kendilerine mi öğreneceklerdi yöresel kültürümüzü?...

Yozgat, dış kültürlerin çok az etkisinde kalmış kentlerimizdendir. Yıllar önce burada yaşayan Ermeniler ve kente yerleşen göçmenler dışında, Yozgat halkının yabancı kültürlerle bir etkileşimi olmamıştır. Bu durum oldukça arınmış bir Anadolu kültürü yaratmıştır Yozgat’ta.

Yozgat ağzı kabadır. Kabadır kaba olmasına ama, bir o kadar da doğaldır, sıcaktır, içtendir. Yozgatlı, duygularını yöresel sözcüklerle anlatırken öyle yürekten konuşur ki beğeniyle dinlersiniz onu. İki Yozgatlının aşağıdaki söyleşisine bir bakın:

- Ula İrbağam, şu bizim gaşık düşmanını doyuramıyom. Böyle boğarsak (9) çocuk m’olur? Babanın bekini yiyesice (10), yiye yiye davul gibi şişti. Hoydanaya (11) döndü. Gobeğenden ayağını gormüyo valla!

- Bizim göbel (12) de tam tersi Üsüyün. Oğlan yemiye yemiye cereğe döndü (13). İcik (14) yese kendine gelecek. Anası yesin diye, ne varsa önüne hörüklüyo (15). Oğlan kerçine gidiyo (16), yemem de yemem diyo.

Yozgat ağzının bu doğallığı ve sıcaklığı; yöresel atasözlerine, bilmecelere, sayışmacalara, mânilere, türkülere ve benzeri ögelere de yansıyor. Aşağıdaki atasözlerinde bunun en güzel örneklerini görüyorsunuz:

Dağ diye dangırdama (17), dağın kulağı vardır.

Dek duranın (18) devesi ölmez.
Erine göre bağla başını, horantana (19) göre pişir aşını.
Evinde yok ufralık (20), gönül ister kâhyalık.
Helik (21) taşla kale duvarı örülmez.
Kazın cücüğünü (22) güzün sayarlar.
Muhtar arı kovanına benzer, vurdukça dınılar (23).

Atasözlerimizde olduğu gibi bilmece ve sayışmacalarımızda da yöresel sözcükler sık kullanılır:

Aşağı iner tıkır tıkır
Yukarı çıkar şipir şipir (24)
(Bilmece)
***
Elbisesi deriden
Kulakları demirden
Bir yanı saçkı (25) samanlık
Bir yanı tozluk dumanlık
(Bilmece)
***
Eştim eştim kum çıktı
Kumdan minare çıktı
Bıldırki (26) yetim oğlan
Yine meydana çıktı
(Bilmece)
Ebe ebe azana
Kızın verme hızana (27)
Hızır akça kazana
Girsin kaynar kazana
(Sayışmaca)
***
Ihtırmışlar (28) deveyi
Bindirmişler hacıyı
Hacı binmiş atına
Çıkmış göğün katına
(Sayışmaca)

Yozgat mânilerinde de yöresel sözcüklerin kullanımı yaygındır:

Elinde gümüş divit
Kabağın içi çiğit (29)
Sabahın hayırlı olsun
Bensiz yatıyon yiğit
***
Hotla (30), pabuç yırtılsın
Yırtılırsa yırtılsın
Gurbete kız verenin
Aklında baba çıksın (31)
***
Kaşmir üstünde sındı (32)
Bu iş peşime bindi
Kalk çarıklı yanımdan
Zıvgalım (33) gelir şimdi
***
Oğlan, oyunlu oğlan
Sürü koyunlu oğlan
Mahlede kız komadın
Culuk (34) boyunlu oğlan.

“Dersini Almış da Ediyor Ezber (Yozgat Sürmelisi)” türküsündeki yöresel sözcüklerin güzelliğine bir bakınız:

Kaşın çeğmellenmiş (35) kirpik üstüne,
Havada bulutun ağdığı (36) gibi.
Çiğ düşmüş de gül sineler ıslanmış,
Yağmurun güllere yağdığı gibi.
***
Arpa, buğday çeç (37) olur,
Güzeller güleç olur,
Meyil verme güzele,
Ayrılması güç olur.
(“Arpa, Buğday Çeç Olur” türküsünden)
***
Ayağına giymiş iplik dizleme (38),
Yaktın ciğerimi, ettin közleme.
Ağlama da bağlasınlar başını,
Kaldır kollarını, giy kumaşını.
(Kına türkülerinden)

Örnekler sayılamayacak denli çok. Sayfalarca yazmakla bitmez kuşkusuz. Daha önce de belirttiğim gibi önemli olan, bu yöresel değerlerin unutulmamasını sağlamaktır. Bunun yolu da çocuklarımıza, torunlarımıza söz konusu değerlerimizi aktarmaktan geçer. Bunu söylerken, “Çocuklarımız, torunlarımız, her yer ve ortamda örneğin yöresel ağızla konuşsunlar; düşünce ve duygularını bu yolla anlatsınlar.” demiyorum. Böyle bir sav içinde değilim. Türkiye’de yazı ve konuşma dilinde İstanbul Türkçesi esastır. Buna karşı bir düşünce ileri sürmüyorum ben. Ama gelecek kuşak, yöresel değerlerini de bilmeli diye düşünüyorum. Çocuklarımız, torunlarımız yöresel değerlerinden habersiz yetişirse bir zaman gelir halk kültürü yok olur. Oysa bizi birleştirip bütünleştiren, bizi biz yapan bu kültürel değerlerimizdir. Bunu aklımızdan çıkarmayalım.

Biz, yöresel kültür açısından şanslı bir çocukluk dönemi geçirdik. Dedelerimizin, ninelerimizin anlattığı masallarla büyüdük. Söyledikleri mânileri, bilmeceleri, sayışmacaları beğeniyle dinledik. Yöremizin yanık türkülerini ilk kez onlardan duyduk. Bize öğüt verirken söyledikleri yöre atasözleriyle iyiyi, güzeli ve doğruyu öğrendik. Dolayısıyla bu kültürel değerlerimize karşı içimizde bir sıcaklık oluştu. Bunlarda kendimizi bulduk. Yeri geldi güldük, yeri geldi ağladık. Ama şimdi öyle mi ya?... Bırakın kültürel değerlerimizi öğrenmeyi, neredeyse onlarla alay eder duruma geldik. İşte benim isyanım buna.
Anneler, babalar, dedeler, nineler; özellikle sizlere sesleniyorum. Çocuklarınıza, torunlarınıza yöresel kültürümüzü tanıtıp sevdiriniz. Onlara bunun bir kültürel miras olduğunu kavratıp yaşatılması gerektiğini anlatınız. Bunu sıradan bir görev olarak düşünmeyiniz. Yoksa özüne yabancı yeni bir kuşak oluşmasının suçunu üzerinizde taşırsınız.

(1) norüyonuz: Ne yapıyorsunuz?
(2) ne şağal (ne şaal): Nasıl, ne durumda.
(3) tavatır: Güçlü, yaman (çok iyi, çok güzel, eşsiz).
(4) hortuklu: Sümüklü.
(5) töhmürüklü: Sümüklü, hastalıklı.
(6) gicişmek: Kaşınmak.
(7) culuzu düşmek : Güçsüz kalmak, morali bozulmak.
(8) semeleşmek: Aptallaşmak, ahmaklaşmak, sersemlemek.
(9) boğarsak: Çok yiyen, obur.
(10) babanın bekini yemek: Zıkkım ye, zıkkımın kökünü ye anlamında bir azarlama sözü.
(11) hoydana: İri ve biçimsiz, kaba.
(12) gobel (göbel): Çocuk, yaramaz çocuk.
(13) cereğe dönmek: İnce ve uzun sırık gibi olmak, zayıflamak.
(14) icik: Çok az, biraz.
(15) hörüklemek: Tepeleme yığmak, doldurmak.
(16) kerçine gitmek: İnatlaşmak.
(17) dangırdamak: Gevezelik yamak, bağıra bağıra yüksek sesle konuşmak.
(18) dek durmak: Uslu, terbiyeli, rahat durmak.
(19) horanta: Aynı çatı altında yaşayan kişiler, ev halkı, aile.
(20) ufralık: Hamur bezesi açılırken yapışmayı önlemek için kullanılan un.
(21) helik: Küçük duvar taşı.
(22) cücük: Kümes hayvanlarının yavrusu. (“Civciv, kuş yavrusu, bir şeyin en küçüğü” gibi anlamları da vardır.)
(23) dınılamak: Boşuna konuşup durmak.
(24) şipir şipir: Çabuk çabuk. (“Damlaların art arda düşmesinden çıkan ses” anlamında da kullanılır.)
(25) saçkı: Çoğunlukla tandırda yakılan iri saman, gübre karışımı.
(26) bıldır: Geçen yıl.
(27) hızan: Açgözlü, miskin, tembel, görgüsüz, sonradan görmüş, cimri, yoksul.
(28) ıhtırmak: Çöktürüp oturtmak.
(29) çiğit: Çekirdek.
(30) hotlamak: Atlamak, sıçramak, hoplamak.
(31) aklında baba çıkmak: aklın batsın, kötü olsun beter olsun anlamlarında bir ilenme (beddua).
(32) sındı: Makas.
(33) zıvgalı: Yavuklu, sevgili.
(34) culuk: Hindi.
(35) çeğmellenmek: Yay ya da çengel biçimini almak.
(36) ağmak: Sarkmak, aşağı inmek, yükselmek, yukarı doğru çıkmak.
(37) çeç: Tahıl yığını.
(38) dizleme: Dize dek inen uzun çorap.

06.03.2017
OKUR YORUMLARI
Muhsin Köktürk
10.04.2017 15:29:00

Sayın Verda Aral Gülbay,
Yorumumda bir noktayı atlamışım. Eklemezsem kendimle çatışırım. Neden suskun olduğumuzu söylüyorsunuz yorumunuzun bitiminde. Bu düşüncenizi benim sayfamda paylaştığınız için alınmadım desem yalan olur. Diğer yazılarımı okursanız Yozgat'la ilgili konularda suskun ve duyarsız olmadığımı görürsünüz.
Saygılarımla.

Muhsin Köktürk
10.04.2017 15:24:00

Sayın Verda Aral Gülbay
Duygu yüklü dizelerinizi okudum. Belli ki Yozgat'a karşı derin bir özlem içindesiniz. Yazdıklarınıza bakılırsa yurt dışındasınız. Yurt içinde olsanız şimdiye dek bu özleminizi giderirdiniz sanırım.
Yozgat bildiğiniz gibi. Hızlı bir kentleşme var, ama Yozgat o eski doğal Yozgat değil artık. O bağlı bahçeli evlerin yerini çirkin apartmanlar aldı. Tren şimdilik Yerköy'de duruyor. Yolu ne zaman düşer Yozgat'a bilinmez.
Yozgatlı yine üvey evlat. Ama bundan pek yakındığını sanmıyorum hemşehrilerimin. Bunu bir yazgı olarak algılıyorlar gibi geliyor bana. Ama ben Yozgat'ın üvey evlatlığı hak etmediğini düşünenlerdenim. Onca üst kademede görev alan siyasetçimiz olmasına karşın bir arpa boyu yol alamadı Yozgat'ımız.
"Akılsız baştan sefil taban ne çeker." demiş atalarımız. Eee, işte böyle, "Ne ekersen onu biçersin."

ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
05.03.2017 11:51:00

Değerli Muhsin Köktürk Hocam Dersini Almış da Ediyor Ezber (Yozgat Sürmelisi) türküsü ile ilgili bir anımı yazınız vesilesi ile aktarmak istiyorum. Eskiler bilirler, Yozgat'ta motorhanenin (elektrik santralı) karşısında rahmetli öğretmen Ali Bey'in evi vardı. Ali Bey'in eşi annemin halasıdır. O evin yerine yapılan apartmanda şimdi Yozgat'ımızın canlı tarihi Yılmaz Göksoy hocam oturuyor. Öğretmen Ali Bey'in oğlu Mühendis Muammer Tuğrul, Asi nehrinin yatağını değiştirip Amik ovasını ıslah ettikten sonra İstanbul Cağaloğlu'nda Bir otel satın almıştı. Kardeşi Sururi Tuğrul'u da savcılıktan emekli olunca otele müdür yapmıştı. Ben de o yıllarda (1960 lı yıllar) üniversite talebesiyim. Kadıköy Kolejinde edebiyat öğretmeni olan rahmetli Fahri Akbilek ağabeyimde Sururi ağabeyin arkadaşı. Zaman zaman otelde bir araya gelir karşılıklı çalar söylerdik. "Çavuş sizin evleriniz nerde olur" diye başlayan Sungurlu türküsünü ondan öğrenmiştim.

Radyoda ya da televizyondaki müzik programlarında bir Akdağmadeni türküsü çalınacaksa sunucu genellikle "Fahri Akbilek'ten alınan bir Akdağmadeni türküsü" diye anons ederdi. Bir gün "Dersini Almış da Ediyor Ezber" diye başlayan Yozgat Sürmelisini çaldıktan sonra şöyle anlatmıştı; Rahmetli Nida Tüfekçi ( Çok yakın arkadaşıydı) İstanbul'a gelen bir Rus folklorcusunu misafir ederken Sürmeliyi çalar ve sözlerini tercüme ederler. Siz yazınızda bazı kelimelerin anlamlarını yazmışsınız ama ben okuyucuya kolaylık olsun diyerek tekrar satır satır yazayım

Kaşın çeğmellenmiş kirpik üstüne,
Havada bulutun ağdığı gibi.
Çiğ düşmüş de gül sineler ıslanmış,
Yağmurun güllere yağdığı gibi.

Kaşın bükülmüş kirpik üstüne
Havadaki bulutun sarktığı gibi (Burada kastedilen yağmurun ilk yağma anında ufukta bulutların yere inmiş gibi görünen hali)
Çiğ düşmüş de gül göğüsler ıslanmış (Göz yaşları göğsüne damlamış)
Rahmet'in (aslı budur) güllere yağdığı gibi. (Rahmet, TRT denetiminde yağmur yapılmış.

Rus Folklorcusu bu benzetmeye hayret etmiş. Bu sözleri bir köylü ya da bir çoban söylemiştir. Bu tabiatı nasıl bir gözlemlemek nasıl bir hayal etmek demiş.

Fahri ağabeyimiz çok temiz giyinen, çok kibar, beyefendi bir insandı. Sonraki yıllarda tesadüf ettiğim ve Yozgatlı olduğumu öğrenen öğrencileri Fahri Akbilek hocamızı tanımısınız diye sormuşlardı. Ben de çok iyi tanırım diye cevap verince "O'nun gibi kibar bir hocamız bir daha olmadı" demişlerdi. Selam ve saygılarımla.

Verda aral gülbay
06.04.2017 12:45:00

Sn.Verda Aral Gülbay y06.04.2017 tarihli diğer mesajınız Serbest Kürsüye aktarılmıştır..
Bilginize..
Yozgat Gzt.

verda aral gülbay
06.04.2017 12:30:00

Selamlar olsun hemşehrilerime.
Bir soruyla başlamak isterim .tren geldi mi ?Yozgat'a.
Yine ben geldim nasılsınız ,ben burada hep üzüntü içinde bakıyorum memleketimin haline,neler oluyor diye.ama hala yerimizdesaymak şöyle dursun geriye gidiyoruz.Sözüm kadın arkadaşlarıma ,eteklerinizi toplayıp çocuklarınızı uyandırın lütfen .Bana kızabilirsiniz ama bunu yapmak zorundasınız.
sevgiler hepinize.

verda aral gülbay
06.04.2017 12:25:00

·
düşler ülkesinde peri olsam .
dolaştığım yollarda.
sokaklarda açmayan,çiçekleri,
kokmayan ergvuanlara,
rengi solmuş,güllere hayat versem.
koşsam evime ,açsam pencereleri.
haykırsam ,haykırsam .evim ,evim diye.
yok olan odamı,yıkılan duvarları
olmayan penceremi, yeniden yapsam.
düş ülkesinde peri olsam .
çıksam merdivenleri.kaysam
trabzandan ,bir daha bir daha ,
seslense babaannem ;
düşersen bakmam .
annem gelse ,üzme babaanneni dese.
düşler ülkesinde ,peri olsam.
duyar gibiyim babamın sesini,
uğraşmayın ,kınalı yapıncağımla dese.
sevgi dolu baksa yine.
düşler ülkesinde peri olsam .
abime koşsam .
düşersin yavaş ol,
duyar gibiyim sesini.
bilseniz sizleri ne çok özledim ,özledim.
düşler ülkesinde peri olsam.
bahçede dut ağacı meyve verse yine.
annemin serçelerine yem versem.
kümesten yumurta alsam .
babamın sesini duyar gibiyim.
''tavuklara yem parası;yumurtadan pahallı'' dese.
ya, mollamız işi bitinçe çayımı demleyin dese yine.
sabah olunca ,kel hasan'ı beklesem
simit alsam .horoz şekeri alsam yine.
kar yağsa yine binsem kayaklarıma.
kaysam ,büyük camiye kadar.
düşler ülkesinde peri olsam.
dolaşsam lise caddesinde.
çıksam çamlığa ,sari,ı babaya ,dualarla çıksam .
askerlerin kurduğu salıncakta,korksam da yine de sallansam
nohutlu babaya gitsek yine kardeşlerimle .
halay çeksek etrafında .
şeker pınardan su getirsem babama
bademlikte otursam .
düşler ülkesin de peri olsam
seslensem ,seslensem..
geri döner mi ,hepsi
YENİDEN.
YENİDEN.
verda aral.
Ben uzaktan ağlarım Yozgat'ımın haline sizler neden susarsınız yada aldırmazsınız halimize,sevgi ve saygılarımla.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ