YOZGAT HALK İNANIŞLARI

Her yörenin kendine özgü halk inanışları vardır. Bu inanışların büyük bir bölümü Türkiye genelinde ortak niteliklidir. Ancak yaşanılan yörenin kültürel etkisiyle birtakım farklılaşmalar ortaya çıkmıştır.

Halk inanışları iyi niyete dayanmakta ve kişilerin sorunlarını çözme amacı taşımaktadır. Ancak pek çoğu bilimsellikten uzaktır bu inanışların. Bu nedenle her yönüyle doğru olarak benimsenmeleri yanlıştır.

Yaşamımızın hemen her alanına ilişkin halk inançlarımız vardır. “Doğum, çocuklar, kadınlar, erkekler, insan vücudu, sağlık, bereket, hayvanlar, bitkiler, karanlık, ışık vb. konularla ilgili bu inançlar ilginç özellikler taşır.

İster doğru ister yanlış bilgiler aktarsın, sonuçta inanışlarımız kültürümüzün önemli bir parçasıdır. Her şeyden önce saftır, özdendir, sıcaktır, buram buram halk korar. Onu yücelten de işte budur.
Yozgat da halk inanışları yönünden zengin bir içeriğe sahiptir. Bu yüzden yörenin halk inanışlarını bir yazıya sığdırmak olanaksızdır. Burada kadınlarımız arasında çok yaygın olan doğum ve çocuklarla ilgili inanışlardan söz edeceğim.

Bir kez daha belirtiyorum: Halk inanışlarını bir kültür ögesi olarak aktarıyorum sizlere. Amacım, bunların tümüyle doğru ve uygulanabilir olduğunu anlatmak değil. Sakın ha böyle bir yönlendirme içinde olduğumu düşünmeyiniz ve olaya yalnızca kültürel açıdan bakınız!

Yozgat halkının doğum ve çocuklarla ilgili inanışlarını şöyle sıralayabiliriz:

• Hamile bir kadın, kötü ve sevmediği kimselere dikkatle bakmaz. Bakarsa çocuğun ona benzeyeceğine inanılır.
• Hamile kadın, aş eridiği sırada kime bakarsa doğacak çocuk ona benzer.
• Doğum süresi dokuz ayı geçen kadınlara, “Camız eti yemiş.” diye takılınır.
• Bazı köylerde doğumu hâlâ yaşlı köy ebelerine yaptırırlar. Doğum uzun sürdüğü zaman bu yaşlı ebelerde bulunan ve “Fadime Anamızın Eli” diye adlandırılan ot suya konur. “Bu bitkinin yaprakları açıldıkça çocuğun doğumu yaklaşır, tamamen açılınca çocuk doğar.” inancı egemendir.
• Çocuğun üzerinden başka bir çocuğun ya da kardeşlerinin atlamasıyla boyunun uzamayacağına inanılır.
• Bir kadın doğum yapacağı zaman, bir olumsuzluk yaşanmaması için yanına hiç doğum yapmayan kadın sokulmaz.
• Bazı yörelerde doğumdan sonra anneye soğuk su verilmez. Kız doğuran anneye, “Kızandan gelmiş it gibi yatar.”, Erkek doğuran anneye de, “Yılkıdan (yayladan) gelmiş at gibi yatar.” denir. Bu oğlan çocuğuna ne kadar önem verildiğini vurgulayan bir anlayıştır. Kaynanası; anneye yağlı yumurta, süt ve yağlı yemekler pişirir. Bunları ebe kadına ve geline yedirir. Ağzı tatlı, huyu güzel olsun diye hamile kadına ekşi yedirilmez.
• Çocuğu ölen kadın, uğursuzluk getirir düşüncesiyle lohusanın yanına alınmaz.
• Lohusa kadının yanına kedi yaklaştırılmaz. Kedi yaklaşınca çocuğun öleceğine inanılır.
• Lohusa kadın evdeyken değirmenden un gelirse uğursuzluk getirmesin diye alınmaz.
• Lohusa kadına çiğ et getirilirse uğurlu olacağına inanılır.
• Uğursuzluk olur düşüncesiyle iki lohusa kadın birbiriyle görüşmez. Görüşmek zorunda kalırlarsa arka arkaya gelerek birbirlerinin yüzünü görmeden iğne değiştirirler.
• “Lohusa kadını al basar.” inancı yaygındır. Bunu önlemek için kadının baş ucunda sürekli Kur’an bulundurulur. Geceleri kadının yanında kocası ya da kardeşi bekler. Ayrıca kadının üzerinde kocasının ceketi, tuz, iğne ve ayak ucunda balta bulundurulur. Bazı yerlerde kadının yatağına kırmızı bir bez bağlanır ve odasında geceleri korkmaması için sürekli ışık yakılır.
• Doğum yapamayan kadınlara çeşitli bitkiler kaynatılarak içirilir ya da hocaya okutulan yiyecek ve içeceklerden yararlanılır.
• Doğum yapan kadın hemen iyi olsun diye bazı köylerde “haşıl” pişirilir, üzerlik tüttürülür.
• Çocuk doğunca ayaklarından tutularak baş aşağı sallanır. Sonra annesinin sağ yanına konur. Çocuğun ağzına kim tükürürse huyunun onun gibi olacağına inanılır. Sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunur.
• Çocuğun yıkanacağı ılık suyun içine babaannesi bir gümüş yüzük atar. Bu, çocuk gümüş gibi parlasın; yani iyi insan olsun, diye yapılır. Aynı suyla annesi de yıkanır.
• Çocuğun ilk banyosundan sonra güzel kaşlı ve güzel gözlü olsun diye kaşına, gözüne sürme çekilir. Ayrıca zengin olsun diye suya altın atılır.
• Yeni doğan çocuğun düşen göbeği, sonra ailenin istediği gibi bir çocuk olması için cami ya da okul bahçesi gibi yerlere gömülür.
• Doğan çocuğun alnı bezle bağlanırsa doğru olacağı inancı vardır.
• Erkek çocuğu dayısına, kız çocuğu halasına benzer, inancı egemendir.
• Çocuklara özellikle aynı sülaleden olan anne, baba, dede ve genç yaşta ölenlerin adlarını verme geleneği yaygındır. Böylece onların unutulmaması amaçlanır.
• Çocuk doğduktan bir süre sonra dedesi ya da evin bir erkek büyüğü tarafından sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunur ve üç kez, “Senin adın …” diye seslenilir. Ardından da dua edilir. Bazı yörelerde çocuğun ailece belirlenen adını imam koyar, “Geleceği gayım (güçlü, sağlam) olsun. Hayırlı olsun!” diye dua eder. Böylece çocuğun vatana, ulusa hayırlı bir evlat olarak yetişeceğine inanılır.
• Çocuk on beş günlük olunca uğurlu olacağı inancıyla ilk misafirliğe, kapısı kıbleye ve evi güneş gören sevilen bir aileye, götürülür. Gittiği evde çocuğa kısmeti bol olsun diye yumurta verilir ya da göğsüne kuru ekmek konur.
• Bazı yerlerde çocuk kırk günlük olmadan dışarı çıkarılmaz. Bazı yerlerde de kız çocukları kırkını doldurmadan evden çıkarılırsa evde kalmayacağına inanılır.
• Kırkı çıkan anne çocuğuyla birlikte ilk kez kimin evine giderse ev sahibi çocuğa para, yumurta, tülbent gibi hediyeler verir. Bu; çocuk şanslı, nasipli olsun, anlamına gelir.
• Çocuğa kırk gün eşik atlatmazlar, melekler verir diye su vermezler.
• Çocuğu kırk gün yere bastırmazlar.
• Çocuk, anne sütüyle beslenip kundakta büyütülür. Doğmasından sonra kırk gün suyun içine yumurta kırılır ve çocuk bununla her sabah yıkanır. Kırk gün sonra annesi çocuğu kucağına alır
• İlk kez sokakta kime rastlarsa çocuğun onun gibi olacağına inanılır.
• Hırsız olmasın diye çocuğun tırnağını erken kesmezler.
• Çocuk höllükle (toprakla) belenirse babayiğit olacağı düşünülür.
• Gözleri şaşı olmasın diye kırkı çıkıncaya kadar çocuğun yüzü açılmaz.
• Çocuk boş meme emince dili patır (peltek, kekeme, dilsiz) olur, diye düşünülür.
• Çocuk 4-5 aylık olunca babasının cebinden para çektirilir. Böylece babasının parasının bereketli olacağına inanılır. Parayı çektikten sonra çocuğun tırnakları kesilir.
• Çocuğun dişi çıkınca diş hediği yapılır. Diş hediği; buğday, nohut, kuru fasulye ve çedene karıştırılarak pişirilir. Pişen bu hediğin içine ceviz, fındık, sarı üzüm gibi çerezler katılır. Hedik; akrabalara, komşulara ve konuklara ikram edilir. Ayrıca başı ve dişi ağrımasın diye çocuğun başından dökülür.
• Çocuk yürüme çağına gelir de yürüyemezse ayağına ip bağlanır, eline dürüm verilir. Başka bir çocuk, yürümeye başlaması için çocuğun ayağındaki ipi koparır, elindeki dürümü alıp yer. Çocuk iki yıl geçmesine karşın yine de yürümeye başlamamışsa bir cuma günü sala ve öğle ezanı arası iki kız kardeş tarafından kollarından tutulup kıbleye dönülerek sallanır. Bu ara,

Sallarız salaya,
Yalvarırız Mevla’ya.
Bu çocuk yürüsün,
İleriki cumaya.

denilerek çocuğun öteki cumaya kadar yürüyeceği düşünülür.

• Çocuk dört elle emekleyince konuk geleceğine inanılır.
• Çok ağlarsa gözleri üzüm gibi kara olur, denilir.
• Yeni doğan bebeğin kara kaşlı olması için kaşlarına kazan dibi sürülür.
• Çocuk sarılık olduğu zaman başına sarı yemeni örtülür. Böylece hastalığın geçeceği düşünülür.
• Çocuğa dikkatle bakıldığı zaman, gözleri yılık (şaşı) olur, inancı egemendir.
• Çocuk evin yemişidir, hayır ve bereketi artırır.
• Perilerden korkulduğu için çocuk yalnız bırakılmaz.
• Çocuklara göz değmesin diye üstüne mavi boncuk, öd ağacı, iğde çekirdeği ve boş kurşun takılır.
• Zamanında yürümeyen çocuklar evliyaya götürülür. Bu yolla sorunun çözüleceği inancı vardır.
• Çocuk, göz değer diye yeşil gözlü kimselere gösterilmez.
• Çocuğun herhangi bir yerinde kahve büyüklüğünde ben olursa annenin hamileyken kahve yediğine inanılır. Doğan çocuğun kollarında ve vücudunda sık ve sarı tüyler bulunursa annenin çok kuşburnu yediği düşünülür.

İleride yeni halk inançlarını sergilemek umuduyla esen kalınız.

Yazarın notu: Alıntılar için Yozgat Kültür ve Dayanışma Derneği ile Yozgat Derbent Köyü Kültür ve Dayanışma Derneği internet sitelerinin yöneticilerine teşekkür ederim.

23.05.2016
OKUR YORUMLARI
Yasin Ali ER
16.07.2016 21:56:00

Üstadım!
Bu konuyu bir veya bir kaç yazı ile bitirmeyeceğinizi umuyorum.
Size çok yakışan üslubunuz ile gelecek nesillere "BİZİ ANLATACAK" kitap/kitaplar bırakmanız dileğiyle saygılar sunarım.

Muhsin Köktürk
02.07.2016 11:36:00

Yaz tatiline çıkmam nedeniyle yazılarıma bir süreliğine ara verdim. En kısa zamanda yine aranızda olacağım. Uzun zamandır yazmadığım için sağlığımı merak edip hatırımı soran Sayın Abdulkadir Çapanoğlu'na teşekkür ediyorum. Ayrıca tüm Yozgatlı hemşehrilerimin ve Müslümanların Ramazan Bayramı'nı en içten duygularımla kutluyorum.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ