YOZGAT'TA KULLANILAN YÖRESEL SÖZCÜKLER 7

-K-
kabala: Götürü usulü pazarlık.
kambık: Ağaç kabuğu.
kanak: Çay, dere, ırmak. (Sözcüğün değişik yörelerde çeşitli anlamları: av çakısı, kafes, çabuk aldanan saf, ceviz, küçük bebeklerin başlarındaki kepek tabakası.)
Örnek kullanım:
Yozgat’tan yağlık getir,
Yağlıkta sağlık getir,
Git Karanlıkdere’ye,
Kanaktan balık getir.
(Ertuğrul KAPUSUZOĞLU)
kanırtmak: Zorlamak, bir şeyi zorlayarak açmaya çalışmak.
kapçık: Tahıl tanelerinde kabuk, boş mermi kovanı.
kardak: Büzük, büzülmüş, kırışık,, dar, biçimsiz (giysi için).
karık: Bağ ve bahçe sulamak için açılmış su yolu, ark, bu arklar arasında kalan toprak parçası, sabanla açılan çizi.
karmaç: Kepek, su, süt vb. karışımı hayvan yiyeceği.
katık: Yayıktan çıkan ayran.
kavınmak: Yokluk çekmek.
kavi: Güçlü, zorlu.
kavurga: Kavrulmuş buğday.
kavut: Havanda dövülmüş kavrulmuş buğday, mısır ya da nohut, kavrulmuş ve dövülmüş tahıl ununun şeker ya da tatlı yemişle karışımı, helva, kavrulduktan sonra öğütülen tahıl unu.
kayarlatmak: Atın ayaklarına eski nal çakmak.
kaydalamak: Kıvrak, çalımlı, sekerek, zikzak çizerek yürümek, keklik kaçışı.
kaygana: Yumurta aşı, omlet.
kayış atmak: Sözünde durmamak.
kazgıç: Çiğdem sökmek ya da pulluğun demirindeki toprağı temizlemek için yapılmış ucu sivri sopa.
kefek: Kolay işlenebilen yumuşak taş.
kele: “Ayol, hey, yahu” anlamında genellikle kadınlarca kullanılan ünlem, kız ya da kadın çağırma ünlemi. (Değişik yörelerdeki farklı anlamları: iyi, değerli, çok, boğa; sürülmemiş tarla.)
Örnek kullanım:
Vıh kele bacım nörüyon?
kelek: Ham kavun, şalak.
Örnek kullanım:
Ay doğar elek gibi,
Gün doğar melek gibi,
Şu Çandır’ın kızları,
Turfanda kelek gibi.
(Mâni)
kelem: Lahana.
keleş: Yakışıklı.
kelete: Değirmende öğütülmek için araya giren, öne alınan az ölçüde buğday. (Çoğu yörede kullanılan bu sözcük çeşitli anlamlar içermektedir: değirmencinin öğüttüğü undan aldığı pay, ölçek, küçük harman, ayakkabı çekeceği, cılız hayvan, çamaşır yıkanırken komşudan yıkanmak için gelen birkaç parça çamaşır, çuval, koyun derisinden yapılan torba, dağarcık, çirkin, kötü, gösterişsiz, kaba, önemsiz nesne, artık, ufak tefek, toprağı az olan çiftçi.)
kelik: Bahçede iki karık arasındaki sınır.
kemçik: Alt çenesi çıkık, üst çenesi içeriye çökmüş gibi duran, dişleri üst üste gelmeyen, burnu basık, asık yüzlü, çirkin, sıska, cılız, ince yüzlü (insan için).
kenef: Tuvalet, kadınlar için pis, kötü anlamlarında kullanılan bir hakaret sözü.
kepenek: Kelebek.
kepermek: kabuğu soyulmak.
kerç: Zıt, karşıt, ters, inatçı.
kerçine gitmek: İnatlaşmak.
kerkinmek: Birisinin arkasına değmek, sürtünmek, erkek hayvanın dişisine karşı çiftleşme istediğini belirten hareketler yapması.
kerme: Gübre, tezek, kesek, parça, deride kalınlaşmış kir tabakası, başta olan kepek, yara üstünde oluşan kabuk.
kesegen: Bitki köklerini yiyen, dana burnu da denilen bir böcek, fare, kesici, keskin.
Örnek kullanım:
Sıçandan doğan keseğen olur.
(Atasözü)
kesek: İri toprak parçası.
keslemek: Ağacı daha küçük parçalara ayırmak.
kesmek: Birinin arkasından konuşmak, dedikodusunu yapmak, aleyhinde bir şeyler söylemek.
Örnek kullanım:
Kaynanam kara testi,
Beni oğluna kesti,
Kesti ise ne yaptı?
Akşam bağrına bastı.
(Mâni)
kesmik: Saman irisi, buğday sapının boğumlu yerleri.
kevik: Zayıf, yuka.
kevzi: Bir cins zararlı böcek.
kıgak: Koyun pisliği.
kımçınmak: Bir yiyeceği kıyısından köşesinden küçük parçalara ayırarak iştahsızca yemek.
kındap: İp.
kırcı: Dolu, ufak ve sert taneli kar.
Örnek kullanım:
Geçen kervan kıranlı mı?
Başın yine dumanlı mı?
Kırcılı mı, dumanlı mı?
Şimşek şimşek çakar mısın?
(Nizami NEFESLİ)
kırgı: Tarıma uygun olmayan boz, verimsiz alan.
kırık: Erkek ya da kadının yasak aşk yaşadığı kişi, oynaş.
Örnek kullanım:
Avradın kırığını kocası, kızın kırığını kardaşı getirir.
(Atasözü)
kırışmak: Caka satmak, hava atmak.
kırklık: Koyun yünü kesme aracı, yün makası.
kırma: Ana ve babası ayrı cinsten olan hayvan (at ve eşekten olma katır gibi), hayvan yiyeceği.
kıstırma: Saç tokası.
kırtlama: Küçük parçalara ayrılmış şekeri ağızda tutarak çay içme biçimi, kıtlama.
kıska: Arpacık soğanı, soğanın iç bölümü.
Örnek kullanım:
Kıskadan olur soğan, dayıdan olur yeğen.
(Atasözü)
kıvık: Yarı açık, az açık.
kıvrak: İnce tülbent ya da ipekli baş örtüsü.
kıyık: Çuvaldız.
kızan: Kedi, köpek gibi hayvanların çiftleşme isteği gösterdikleri durum, zaman (Bazı yörelerde: çoluk çocuk, oğlan, erkek çocuk.)
kızılyürük: Deride oluşan kızartılı yara.
kilte: Kemerlerdeki deliğe giren uç.
kintik: Parmakla sert vuruş.
kip: Tam oturmuş, uymuş, yakışmış.
kirik: Yeni doğmuş eşek yavrusu.
kirmen: Dibekte, havanda tahıl dövmeye yarayan tokmak, kirman.
Örnek kullanım:
Anam kirmenini alsın eline,
Çıksın baksın gurbet elin yoluna,
Kız gelin gördükçe bağrı deline.
(Kına türkülerinden)
kirtik: İyice eriyip küçülmüş sabun.
kirtiş: Pürüz, girinti çıkıntı, eğri olan şey, keskin ve sert kayalardaki sivri çıkıntı.
kirtişli: Pürüzlü, girintili çıkıntılı.
kiskiç: Sivri uçlu değnek.
kişkillemek: Köpeği boğuşması için tahrik etmek.
kit: Anahtar.
kitlemek: Kapıyı kilitlemek.
kitli: Kilitlenmiş.
Örnek kullanım:
Kapını kitli tut, komşunu hırsız tutma.
(Atasözü)
kodak: Küçük çivi.
Örnek kullanım:
Çatal kapı budaklı,
Kundurası kodaklı,
Ne kırışın anası?
Oğlun eşek kulaklı.
(Mâni)
koğ (kov): Yerme, çekiştirme, arkasından konuşma, dedikodu yapma.
kolan: At, eşek vb. hayvanların semerini veya eyerini bağlamak için göğsünden aşırılarak sıkılan yassı kemer, dokuma, deri, kenevir vb. maddelerden yapılan yassı ve enlice bağ, yünden ya da iplikten yapılmış, üzeri işli ince kuşak.
konbak: Meşe kozalağı.
konur: Griye çalan at rengi.
koşma: Tavan ya da döşeme tahtası.
koz: Ceviz.
köm: Koyun ağılı, kom.
Örnek kullanım:
Davar; kömünü itsiz, sahibini itsiz bırakmaz.
(Atasözü)
kömbe: Un, tuz ve yağ ile yoğrulan kızgın sacda veya fırında pişirilen ekmek.
köremez: Çiğ sütle, yoğurt karıştırılarak pişirmeden yapılan bir çeşit yiyecek, ayranla pişmiş süt karıştırılarak yapılan yiyecek, içine ekmek doğranmış ayran, oyun ya da keçiden sağılarak içilen çiğ süt, koyulaşmış koyun ve keçi sütü.
Örnek kullanım:
Çobanın gönlü olursa tekeden köremez çıkarır.
(Atasözü)
kösnü (körkösnü): Köstebek.
köşek: Bir yaşına kadar olan deve yavrusu.
kötek: Dayak.
Örnek kullanım:
Çatal kapı eteği,
Kızlar balın peteği,
Oğlan kaçtı, kurtuldu,
Kezban yedi köteği.
(Mâni)
kötelemek: İtmek, fırlatmak.
köz: Kor parçası, ateş.
köz tavası: Ateş küreği.
kuba: Kümes hayvanlarının ve kuşların tüyden tepeliği.
kubalı: Tüyden tepeliği olan.
kubat: Kaba.
kubarmak: Hindi ya da güvercinin tüyleri kabarmak, çalımlı bir tavır almak.
kula: Kreme çalan at rengi.
kunnamak: Doğurmak (hayvanlar için).
Örnek kullanım:
… Sorma hanım, bizim komşunun eşeği kuyruksuz kunnamış. Ne yapacağımı şaşırdım…
(Bir fıkradan)
kuskun: Hayvanın kuyruğu altından geçirilerek eyere bağlanan kayış. (Bazı yörelerde: şalvarın arkasında bulunan ve kuşağa bağlanan ip, don paçası, bebek bezi, kadınların âdet bezi.)
kuşluk vakti: Güneş doğduktan biraz sonraki zaman.
külek: Bal, yağ, yoğurt vb. şeyler koymaya yarar tahta kova.
külle: Tandırın hava almasını sağlayan ve dışarı açılan havalandırma boşluğu.
kümük: Dökük dişli.
kürtün: Yük hayvanlarına vurulan semer, palan.
Örnek kullanım:
Eşeğine kızar, kürtününü döver.
(Deyim)
kürümek: Kar, çamur, toprak gibi şeyleri İterek bir araya toplamak, küremek.
küsküç: Havuç, çiğdem vb. çıkarmakta kullanılan ağaç ya da demir sopa.
küştahlı: Her yerde, her zaman neşeli, üzüntüsüz kimse.

(Sürecek.)

23.10.2018
OKUR YORUMLARI
Yasin Ali ER
26.10.2018 09:56:00

Muhsin KÖKTÜRK Hocam!
Bu yazı dizisi; tam anlamıyla ansiklopedik bir değer içermekte...
Kelimelerin, Yozgat yerelinde girdiği donağın, aldığı söyleniş biçiminin ve Türkçe'mizdeki genel anlayış dışındaki anlamların sözlüğü hüviyetindeki bu derlemeniz; harikulade ve ihtiyaç duyularak özlenilen bir hizmet!
Tebrik ediyor, selam ve saygılar sunuyorum.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ