YÖRESEL KÜLTÜRÜN YAŞATILMASI

Geçenlerde eşimle söyleşiyorduk. Küçük torunumuz Irmak da yanımızdaydı. Henüz yedi yaşındaydı. Eşim bir ara konuşma sırasında, “O ne şağalyürüyüş?” dedi. Torunumuz ikimize de şaşkın şaşkın bakıp, “Dede, şağal ne demek?” diye sordu. Ona, “şağal”ın Yozgat yöresinde kullanıldığını, “şekil, biçim, nasıl” anlamlarına geldiğini söyledim. Ama bu ara kafamda birtakım soru işaretleri belirmeye başladı. Kendi kendimi sorgulamam, yargılamam gerektiğini düşündüm. Öyle ya, biz söz konusu sözcük ve benzerlerini kullanıyor; bunların anlamlarını biliyorken çocuklarımız, torunlarımızbunlardan habersiz. Acaba onlar da bu tür yöresel sözcükleri tanımalı, öğrenmeliler mi; yoksa gereksiz bir kaygı mı bu? Yalnızca yöresel sözcükler mi çocuklarımızın, torunlarımızın bilmedikleri; yoksa öz kültürümüzün hemen hemen tümü mü? İşte bunlardı kafama takılan.

Şöyle bir gözlemliyorum da yeni kuşağı, şaşırıyorum çoğu zaman. Öyle tutucu biri değilim, aksine çok da hoşgörülü, yenilikçi bir yapım var. Ama zaman zaman dayanamadığım durumlar oluyor. Bakıyorsunuz küçücük çocuklar söyledikleri sözcüklerin anlamlarını bile bilmeden İngilizce şarkılar mırıldanıyorlar; pop müziği, rap (rep)i dinliyorlar. Ama halk müziği onlar için bir anlam ifade etmiyor. Niçin? Çünkü bizler onlara kendi kültürümüzü tanıtmıyor, onu sevdirecek bir yol izlemiyoruz.

Biz ninelerimizin, dedelerimizin masallarıyla, öyküleriyle büyüdük. Onların söyledikleri ninnilerle uyuduk. Büyüklerimizin söyledikleri türkülerle coştuk. Ya şimdi?... O denli uzaklaştık ki bu sıcak, sımsıcak halk kültüründen, üzülmemek elde değil.

Peki, ne yapmamız; nasıl bir yol izlememiz gerek? Ne yapalım ki yeni kuşağı kendi kültüründen uzaklaştırmayalım, hiç olmazsa onu tanımasını sağlayalım. Kuşkusuz değişen ekonomik koşullar kültürü de etkiliyor. Eskiden radyo mu, televizyon mu vardı? Dolayısıyla dış etkileşime kapalıydık. Kendi yağımızla kavruluyor, kendi kendimizi eğlendiriyor, kendi kültürümüzden besleniyorduk. Tıpkı çayın tarhananın saltanatına son verdiği gibi çağın teknolojisi de bizi kendi kültürümüzden uzaklaştırdı. Sakın teknolojiye, gelişime karşı olduğum gibi bir düşünce belirmesin. Tam tersine, bir teknoloji tutkunuyum ben. Yanlış, teknolojide değil; onu kullanan bizde. Aynı teknolojik araçlarla halk kültürünün, yerel özelliklerin yeni kuşağa öğretilmesi sağlanamaz mı?...

Yerel sözcüklerimizi, atasözlerimizi, deyimlerimizi, mânilerimizi, bilmecelerimizi, türkülerimizi, oyunlarımızı, yemek kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi niçin öğretmiyor; aktarmıyoruz çocuklarımıza, torunlarımıza?...

“Nörüyon?” demek bazılarına kaba gelebilir. Ama bana öyle sıcak geliyor ki… Bu sözcükte Yozgat insanının o saf, masum tavrını, içtenliğini buluyorum. Tamam; çocuklarımız, torunlarımız böyle konuşsunlar, böyle konuşmalılar, demiyorum. Yıllardır öğretmenlik yapan biri olarak görevim sırasında ben de yerel ağızla konuşmadım. Ama yerel sözcükleri de unutmadım. Yeri ve zamanı geldiğinde kullandım onları. Yerel ağız kuşkusuz ki Türkçemizin konuşma dilinde esas değildir. Ama çocuklarımızın, torunlarınızın-kullanmasalar da- yöresel kültürün bu ögelerini bilmeleri gerektiği kanısındayım. “Bye!” diyerek, “çav” diyerek kendileriyle hiç ilgisi olmayan bir kültürün sözcüklerini biliyorlar da niçin kendi kültürlerinin sözcüklerini bilmesinler?... İşte bunu kabullenemiyorum.

Sorun, yerel sözcükleri bilip bilmeme değil tek başına. Başta da belirttiğim gibi kendi kültürünü tanımama, kendi kültürüne yabancılaşma sorunu.

Kaşın çeğmellenmiş kirpik üstüne,
Havada bulutun ağdığı gibi.
Çiy düşmüş de gül sineler ıslanmış,
Yağmurun güllere yağdığı gibi.
dizelerinin insan ruhunda bıraktığı duygu selini bir başka ulusun ezgisinde yakalamak söz konusu olabilir mi?

Ninemin boş boş gezmemi eleştirmek için söylediği, “Sen ağa, ben ağa; inekleri kim sağa” atasözünün güzelliğini hangi sözde bulabilirim? Yine ninemin kızıp, “Benim derdim inekle dana, senin derdin Döndü’yle Döne.” deyişihiç aklımdan çıkar mı? Ninemin dayanamayacak duruma gelip de, “Boyun posun devrilsin.” , “Zıkkımın kökünü ye!’ beddualarının o içtenliğini, tadını unutabilir miyim? Hele hele o akşamları yatmadan önce anlattığı "Edi ile Büdü” masalını?...

Bizler hep bu doğal ve sıcak Yozgat kültürüyle yetiştik, yoğrulduk. Gelin, bizler de çocuklarımızı, torunlarımızı bu öz kültürümüzle yetiştirip yoğuralım. Biraz da onlar bunun tadını alsınlar, alsınlar da kendi çocuklarına, torunlarına yansıtsınlar; hiç olmazsa unutulup tarihin tozlu sayfalarına karışmasını önlesinler.
İyi, güzel, hoş da,kültürümüzü çocuklarımıza nasıl tanıtacağız? Bu konuda yeterli bilgiye sahip miyiz? Biz yeterince tanıyor muyuz acaba?...Varsa bu alanda eksiğimiz, önce onu gidermeliyiz.

Yozgat kültürünü yansıtan birtakım kitaplar var. Bunların bazıları atasözlerimizi, bazıları mânilerimizi, bazıları şair ve yazarlarımızı …ele alıyor. Ancak Yozgat’ı her yönüyle tanıtan geniş içerikli bir kitap ne yazık ki henüz çıkmadı. Kolay değil böyle bir kitap çıkarmak. Yoğun bir çalışma ve her şeyden önce ekonomik güç ister. Ben bu eksiği kapatmak için HER YÖNÜYLE YOZGAT adlı bir web sitesi açtım. Site, bir yaşını yeni tamamladı. Bu sitede güzel kentimizi tüm yönleriyle ele alıp tanıtmaya çalıştım. Dilerim “çam sakızı çoban armağanı” bir katkım olmuştur Yozgat kültürüne.

Bir Yozgatlı olarak yöresel kültürümüzü ayakta tutmak ve gelecek kuşaklara aktarmak için var gücümüzle çalışmalıyız. Çocuklarımıza, torunlarımıza bırakabileceğimiz en güzel miras bu olacaktır.

18.02.2015
OKUR YORUMLARI
Muhsin Köktürk
20.02.2015 11:05:00

Sayın Abdülkadir Çapanoğlu,
Nezaketiniz ve duyarlı tavrınızdan dolayı teşekkür ederim.Sizlerle aynı ortamda bulunmak benim için bir onurdur.
Yorumunuzda da belirttiğiniz gibi "Nörüyon" sözünün çok özel bir söylenişi var. Ama bu söylenişi yazıda gösterme şansımız yok.
Yöresel ağız konusunda aynı duygularda bütünleşmek çok güzel.
Saygılarımla.

ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
19.02.2015 23:00:00

Değerli Facebook arkadaşım Sayın Muhsin Koktürk Beyefendi köşenize hoş geldiniz. Her ne kadar Fece de her gün buluşsak ta burada buluşmanın da ayrı bir zevki, hazzı mutluluğu var. Nörüyon’un söylenişi aslında yazıldığı gibi değil biliyorsunuz. Biraz genizden olacak son harfi” N” olmayacak. Genizden söylenen sanki bir “G” harfi olacak. Yani İç Anadolu lehçesi ile olacak. Gurbette duyduğumuzda sizin de buyurduğunuz gibi insanın içine ılık ılık bir şeyler akacak. Nörüyon diyeni sarılıp öpesin gelecek.

Nörüyon hitabı o kadar çok şey ifade eder ki. Önce, nasılsın anlamına gelir. Sonra ses tonunuzun verdiği anlama göre, ne var ne yok, işin gücün nasıl, çoluk çocuk nasıla kadar gider. Hani çok kullandığımız, tek başına bir anlam ifade etmeyen ama cümle içinde çok anlam ifade “ŞEY” gibi.
Selam ve saygılar.

Betül
18.02.2015 21:59:00

Muhsin bey,Yozgat kültürüyle ilgili yazınızı dikkatle okudum.Her yönüle yozgat sitenizde de dolaştım.sanırım sizden çok şeyler öğreneceğiz.Başarılar dilerim.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ