YENİ YILA GİRERKEN

2016 yılının son günlerine yaklaşıyoruz. Bu yıl ülkemiz için çok zorlu geçti. Suriye’deki insanlık dramı, ülkemizde artan terör olayları, 15 Temmuz darbe girişimi, ekonomik sorunlar bizi bayağı bunalttı. Ülkemiz dört bir yandan kuşatma altında gibi. Kuşkusuz bu durum herkesi tedirgin etmekte.

Dilerim 2017 yılı bambaşka olur. Suriye’deki iç savaş, ülkemizdeki terör olayları son bulur. Ekonomimiz canlanır. İnsanların yüzleri güler. Birlik ve dirlik içinde bir yaşam süreriz.

Son zamanlarda herkesin ağzında, “Her zamankinden daha çok birlik içinde olmalıyız.” söylemi dolaşıyor. Gerçekten insanın içini ısıtan, hoş bir söylem. Ancak birtakım dilekleri sözle anlatmak yetmiyor, söylenenlere yürekten inanıp onları uygulamak gerekiyor. Bir yanda birlik çağrıları yaparken bir yanda da bu çağrıyla çelişen uygulamalarda bulunmak bizi hedefimizden uzaklaştırıyor.

Ülkemizin gündemine şöyle bir göz attığımızda ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Suriye’de yürütülen askerî harekât ve ülkemizde gerçekleşen terör eylemleri nedeniyle şehit olan askerlerimiz, polislerimiz var. Sivil vatandaşlara yönelik saldırılarda da pek çok kişi yaşamını yitirmekte. Yüreğimiz kan ağlıyor ölenlerin yaşam öykülerini dinlerken. Anaların, babaların, kardeşlerin, eşlerin, çocukların gözyaşları içimizi burkuyor. Giderek karamsarlaşıp yaşama küser duruma geliyoruz. Böyle bir ortamda kuşkusuz ki birlik çağrıları yapılacaktır. Bunda sorun yok. Ama çelişen uygulamalar bu çağrıları cılızlaştırıyor.

Ülkemizin içinde bulunduğu bu ağır koşullarda yapılan anayasa değişikliği çalışmalarından rahatsız oluyorum. Özüne zaten karşı olduğum bu çalışmanın zamanlamasını hiç doğru bulmuyorum. Toplumda bir ayrışmaya ve kutuplaşmaya yol açacağı kaygısını taşıyorum. Birliktelik çağrısına olumsuz etki yapacağını düşünüyorum. Böyle bir ortamda lehte ve aleyhte yapılacak konuşmaların, mitinglerin, ardından halk oylamasının ülkeyi gereceği inancındayım. Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Komisyonda tasarının görüşülmesi sırasında yaşanan çirkinlikler hepimizin gözü önünde gerçekleşmektedir.

Ülkemizde hep bir ağızdan birlik çağrıları yapılırken Rize’de Atatürk heykelinin bulunduğu meydandan kaldırılıp başka bir yere taşınması, belleğimizde acı bir iz bıraktı. Ne denli kırıcı bir eylemdi bu. Hele heykelin bir kamyona yatırılıp taşınışı akıllardan çıkmayacak çirkinlikteydi. Hiçbir gerekçe bu görüntüyü haklı gösteremez. Bu ülkede Atatürk’e ve onun değerlerine bağlı milyonlar yaşamaktadır. Siz bu milyonların yüreğini yakarak, onları inciterek mi birliktelik sağlayacaksınız? “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu dedirtecek bir davranış bu.

Toplumumuzda hoşgörü, sevgi, saygı kültürü ne yazık ki çok eksik. Birbirimizi olduğumuz gibi kabullenemiyoruz. Farklılıklarımıza dayanamıyoruz. Bu durum birlikteliğimizin güçlenmesini engelliyor. Böyle bir tablo, bizi bölmek isteyen iç ve dış odakların iştahını kabartıyor; onları sevince boğuyor. Onlara bu fırsatı vermeyelim. Gerçekten birlik içinde olalım. Konuşmalarımızla, davranışlarımızla birbirimizin hassasiyetlerine saygı gösterelim, farklılıklarımızı anlayışla karşılayalım.

Birliktelik konusunda özellikle iktidara ve muhalefet partilerine önemli görevler düşmektedir. Cumhurbaşkanı, başbakan ve muhalefet partileri başkanlarının söylem ve eylemleriyle ülkedeki herkesi kucaklayıcı bir tavır sergilemeleri gerekmektedir. Yoksa birlik çağrıları işlevselliğini yitirir, bir anlam ifade etmez.

İçinde bulunduğumuz koşullar ne denli ağır olursa olsun umudumuzu yitirmemeliyiz. Umut, insanı ve toplumu ayakta tutan önemli bir güçtür. Şair Nazım Hikmet, bu gücü ne güzel anlatmış dizeleriyle:

Düşmezse düşmesin yakamızdan ölüm,
Bizim de üstümüze güneş doğacak gülüm!
Gülüşüne bir kurşun sıksa da ölüm,
Unutma ki umuda kurşun işlemez gülüm!

Hepimize düşen görev, umudumuzu güçlendirip canlı tutmaktır. Ne denli birlik içinde olursak, o denli dirlik içinde yaşarız. Toplumu oluşturan bireylerin birlikteliği, geleceğe dönük umutlarımızı daha da güçlendirir. Bunu aklımızdan çıkarmayalım.

29.12.2016
OKUR YORUMLARI
Muhsin Köktürk
29.12.2016 17:26:00

“Yeni Yıla Girerken” başlıklı yazımı yazarken televizyonda izlediğim bir görüntüden emin değildim. Bu nedenle o görüntüyle ilgili düşüncemi yazıma aktarmamıştım. Ancak tekrarını izlediğimde tüylerim diken diken oldu. Bir belediye işçisi, kaldırılan Atatürk heykelinin yıkıntıları üstünde Atatürk heykeli pozu veriyor. Haince bir zafer pozu bu. Söz konusu işçinin bu cesareti nereden aldığı da belli oldu sonunda.

Yine yazım yayımlandıktan sonra medyaya düşen bir haber, bu işçinin cesaretinin kaynağını ortaya koydu. Atatürk heykelini kaldırmadığını, yalnızca yerini değiştirdiğini belirten Rize belediye başkanı; Twitter’dan attığı mesajda bir vatandaşa, "2 Mart 1918 Rize'nin kurtuluşu. Atatürk henüz Samsun’a çıkmamıştı. Önce öğrenin." diyor. Kısacası, Rize’yi Atatürk’ün kurtarmadığını söylüyor.

Ne diyeyim bilmem ki?... Hani çok bilinen bir vezir-baba öyküsü var ya, bana onu anımsattı bu durum. Vali olmuşsun, ama …

Rize halkının Atatürk’e yapılan bu hakareti kabulleneceğine inanmıyorum. Bunu zaman gösterecek.
Bir noktayı daha vurgulamadan geçemeyeceğim. AKP içtenlikliyse bu demeçten sonra Rize belediye başkanını ivedilikle görevden almalıdır. Suskunluk kabullenmektir. Benden söylemesi…

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ