TÜRKÇEYİ DOĞRU KULLANMAK

Spor programlarının birinde bir yorumcu, tartışılan pozisyonun penaltı olup olmadığını yorumlarken şöyle diyordu: “Futbolcunun sol ön ayağı ceza sahasının dışında.” Bu sözü duyunca şaşırdım, daha doğrusu kafam karıştı. Öteden beri matematikle aram iyi değildir. Ama zor bir hesaplama değildi bu seferki. Futbolcunun sol ön ayağı ceza sahasının dışındaysa, sol arka ayağı neredeydi acaba?... Eee, bir de sağ ön ve sağ arka ayağı olacağına göre, demek ki bu futbolcunun dört ayağı vardı. İster istemez gülümseyiverdim.

Yine bir spor programında bir yorumcu, “Bu hafta oynanacak Galatasaray-Fenerbahçe derbisinin sonucu henüz belli değil.” diyordu. Oynanmayan maçın sonucu nasıl belli olacaksa?...

Bir ses sanatçısı; kendisiyle yapılan söyleşi sırasında, “Saçlarımı yüzde doksan herkes beğeniyor.” demişti. Bunu söylerken sanırım herkes kavramının yüzde yüzü karşıladığının farkında değildi.

Ünlü bir gazeteci; yine ünlü bir gazetede, “Bizim içinde bulunduğumuz helikopter ölüm tehlikesi geçirdi.” diyerek büyük bir yanlışlığa imza atmıştı. Çünkü helikopterin canlı olması doğaya aykırıydı.

Mahkemede de bir avukat, çok yorgun olsa gerek ki sanığa, “Fotoğrafınız çekilirken orada mıydınız?” diye soruyordu.Bunun yorumu size bırakıyorum artık.

Niye bu örneklerle girdim konuya? Açıklayayım: Her gün gazetelerde çeşitli haberler okuyoruz. Televizyonlarda haber, spor, eğlence ve yarışma programları; açık oturumlar izliyoruz. Bu sırada işte yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi öyle cümlelerle karşılaşıyoruz ki şaşırmamak elde değil.

Günümüzün en önemli sorunlarından biridir anlatım bozukluğu. Dile gerektiği gibi egemen olamamak; hangi yaşta ve hangi kültür düzeyinde olursa olsun, insanı yanlışlığa sürüklemektedir. Sonra bu yanlışlıklar, bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlanarak büyümekte ve önemli bir toplumsal sorunadönüşmektedir.

Yalnızca anlatım bozukluğuyla sınırlı değil dilimizin sorunları. Sosyal medyadaki,cep telefonlarındaki yazışmalarabakınca sorunun bir başka boyutuyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Söz konusu yazışmalarda kullanılan şu sözde sözcüklere bakar mısınız? “Slm, cnm, nbr, nsl, tşk, tbr…” Dudak büküp geçtiğimiz bu sözde sözcükler öyle yaygınlaştı ki özel bir dil oldu sanki.

Söz yerindeyse tam bir “dil katliamı” yaşanıyor ülkemizde. Bu dil katliamı,yalnız bireysel boyutta kalmıyor; ne yazık ki kurumsal düzeyde de sürüyor. Bu konuda örnek çok, ama ben ikisiyle yetineceğim.

Yıllar önce bir bahis oyunu çıkarıldı ortaya. Adına da “iddaa” denildi. Oysa sözcüğün doğru biçimi “iddia” idi. Ne yazık ki bu sözcük hâl⠓iddaa” biçiminde kullanılıyor. İlgili bayilerin levhalarına, gazetelerin spor sayfalarına bir göz atın; bu yanlışlığın yinelenip durduğunatanık olursunuz. Kişiler, söz konusu sözcüğü hemen her yerde bu biçimiyle göre göre yanlışı doğru olarak algılamaya başladılar.

Ankara Belediyesi, bir süre önce Gençlik Parkı’nı yeniden düzenledi. Parkın giriş kapılarına ışıklı adlar taktı. Bunlardan birinde “Gençlik Parkı Ulus Kapı” yazıyordu. Türkçenin tamlama kurallarına aykırı bu adın “Gençlik Parkı Ulus Kapısı” olması gerekiyordu. Belediyeye bir uyarı yazısı yolladım, ciddiye bile almadı. Daha sonra durumu; Türk dilini korumak, geliştirip güçlendirmekle görevli olan Türk Dil Kurumuna bildirdim. Bir zaman sonra yanıt geldi: “Ne yazık ki kurumumuzun bu konuda bir yaptırım yetkisi yoktur.” Size inandırıcı geldi mi bu yanıt?...


Başbakanlığa bağlı olan Türk Dil Kurumu; istese “iddaaoyunu”ndaki ad yanlışlığını, Gençlik Parkı’nın giriş kapısındaki adı düzelttiremez mi? Elbette düzelttirir. Sanırım onlar için üzerinde durmaya değmez, küçük bir sorun bu.

Dildeki bozulmaya, yozlaşmaya duyarsız kalınmamalıdır. Buna herkes karşı çıkmalıdır. Bu konuda Millî Eğitim Bakanlığına önemli görevler düşmektedir. Ama asıl görev, kuşkusuz ki Türk Dil Kurumunundur. Türk Dil Kurumu konuya böyle kayıtsız kalırsa dilimiz içinden çıkılmaz bir duruma düşer ve sonumuz kötü olur.

Konfüçyüs’e sormuşlar:
-Bir memleketi yönetmeye kalksaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?
Büyük filozof şöyle yanıtlamış:
- Hiç kuşkusuz, dili gözden geçirmekle işe başlardım. Dil kusurlu olursa sözcükler düşünceyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.

Başka söze ne gerek?...

26.02.2015
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ