TARTIŞMA KÜLTÜRÜ NOKSANLIĞI

Tartışma, doğruya ve gerçeğe ulaşmada en etkili yöntemlerden biri. Ancak bu kültüre pek sıcak bakmadığımız da bilinen bir gerçek. Kimse kızmasın, alınmasın; biz tartışma kültüründen yoksunuz. O nedenle birbirimizle sık kavga ederiz. Çünkü farklı ve karşıt düşüncelere hoşgörümüz yoktur. Yanıldığımızı, yanlış yaptığımızı kabul etmek bizim için bir aşağılanmadır. Öyle düşünür ve değerlendiririz karşımızdakine hak vermeyi, onun görüşlerini kabullenmeyi. Çok küçük yaşlardan beri böyle eğitilmişizdir.

Evde büyüklerimiz, bize hep kazanma isteği aşılamaya çalışmışlardır. İleri sürdüğümüz düşünceler, yaptıklarımız yanlışmış, umurlarında değildir çoğu ana babanın. Onların derdi, deyim yerindeyse “altta kalmamak”tır. Bu anlayıştan hareketle çocuklarına inatlaşma kültürü aşılarlar. Sonuçta tartışma, kazanılması gereken bir eyleme dönüşür.

Okullarda da ilginç bir tartışma yöntemi uygulanır sıkça. “Münazara” denilen bu tartışma biçimine oldum olası karşı çıkmışımdır. Nedenini açıklayayım: Tartışmada amaç nedir? Gerçeğe, doğruya ulaşmak. Bunun için düşüncelerimizi karşılıklı olarak ortaya koyar ve bir sonuca varırız. Bu sonuç, ulaşılan ortak değerdir. Peki, münazarada nasıl bir yöntem izlenir? Tartışmacılar iki takıma ayrılır. Genellikle üçer kişiden oluşan bu takımlar kendi içlerinden birer başkan seçerler. Sonra tartışmacılara, “Yumurta mı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu yumurtadan?” türünden iki yönlü bir konu verilir ve bunu savunmaları için birkaç günlük süre tanınır. Tartışmacılar, kendilerine verilen konuyu araştırıp inceleyerek tezlerini hazırlarlar. Gerekli hazırlıklar tamamlandıktan sonra bir salonda toplanılır ve izleyiciler karşısında tartışma yapılır. Bu ara bir değerlendirme kurulu (jüri) da tartışmacılara puan verir. Sonuçta en yüksek puanı alan taraf tartışmayı kazanmış olur.

Düşünebiliyor musunuz? Tartışmaya yarışmacı bir boyut getiriliyor ve sonuçta bir taraf kazanıp diğer taraf kaybediyor. Böyle saçmalık olur mu?... İşin daha da ilginç olanı, bu tür tartışmalarda kimi zaman öyle bilimsellikten uzak, öyle saçma bir düşünce galip geliyor ki izleyenler yanlış yönlendirilmiş oluyor.

Hiç unutmam; izlediğim bir münazaranın konusu, “Uygarlığın gelişmesi insanları mutlu mu, yoksa mutsuz mu etmiştir?” idi. Tartışmayı, “Uygarlığın gelişmesi insanları mutsuz etmiştir.” tezini savunan taraf kazanmıştı. Hem de alkışlar arasında… Çünkü münazara, gerçeğe ve doğruya ulaşmayı amaçlayan bir tartışma yöntemi değildi. Güzel konuşan, karşı tarafı çeşitli sorularla sıkıştırıp yanıt veremez duruma getiren taraf, yüksek puan alıp tartışmanın galibi oluyor; güzel konuşamayan, düşüncelerini iyi savunamayan taraf, konuca avantajlı bir durumda olmasına karşın yenik düşüyordu. Bunun sonucunda, dinleyiciler yanlış yargılarla yüklenerek ayrılıyorlardı tartışma ortamından.

Yarışarak tartışma mı olur? Oluyor ne yazık ki… Bu nedenle tartışamıyoruz, başkalarının düşüncelerine saygı gösteremiyoruz, hep kendi düşüncelerimizin doğruluğunu savunuyoruz. Hatta kimi zaman kazanma arzumuz o denli üst düzeye çıkıyor ki, bizden farklı düşünenlere sözle gücümüz yetmeyince kaba güce başvurmaya başlıyoruz.

Tartışma kültüründen yoksunluk, günümüz insanının en büyük sorunlarından biri. Andre Maurois’in güzel bir sözü aklıma geldi: “Kırkına vardıktan sonra hâlâ tartışan insan, gerçeği sevmiyor demektir.” Demek ki bizler de gerçeğe ulaşmak istemiyor, bundan korkuyoruz.

Ben onu bunu bilmem. “Tartışmasını bilmeyenler kavga ederler.” Ünlü bir filozofun deyişiyle, “Gerçeklere inanmayanlarla tartışmak yararsızdır. Çünkü onlar insan değil, taştır.”

Peki, ne yapacağız? Tartışmayacak mıyız? Başkalarının düşüncelerinden yararlanmayacak mıyız? Gerçeğe ve doğruya ulaşmaktan kaçacak mıyız?...

Ben derim ki, “Eğer tartışmayı bilmiyor, hele tartışma sırasında öfkeleniyorsanız kimseyle tartışmaya kalkmayınız. Çünkü gerçeğe ve doğruya ulaşma şansınız yoktur. Bakın, Goethe ne diyor: “Bir tartışma sırasında kızdığınız anda gerçek için uğraşmayı bırakır, kendimiz için uğraşmaya başlarız.” İnsan kendisi için uğraşmaya başladı mı tartışmanın bir anlamı kalmaz.

Tartışmasını bilenlere sözüm yok. Onlar tartışmanın kendilerine kazandıracaklarını çok iyi bilirler. Bu nedenle tartışmaktan hoşlanırlar. Tartışarak daha iyiye, daha güzele ulaşıp kendilerini yanlıştan kurtarır; dolayısıyla başarılarını artırırlar.

Ta çocukluğumuzdan başlayan tartışma kültüründen yoksunluk; gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemlerimizde de sürüyor. Aynı durum, ülkemizdeki siyasal ilişkilerde de kendini gösteriyor ne yazık ki… Sorunlarımızı tartışmayı bir türlü beceremiyor, birbirimizle kavga edip duruyoruz.

Ana babalara, öğretmenlere; çocuklara tartışma kültürü kazandırma konusunda büyük görevler düşüyor. “Ağacın yaşken eğildiğini” unutmayalım ve çocuklarımıza öncelikle hoşgörülü olmayı, başkalarının düşüncelerine saygı göstermeyi öğretelim. Kendi düşüncelerinin her zaman doğru olmayacağı gerçeğini anlatalım. Bir düşünceye saplanıp kalınmaması gerektiği konusunda onları uyaralım.

Farklılıklara hoşgörü penceresinden bakan bireylerden oluşan bir toplum, yaşamını huzur ve mutluluğun egemen olduğu bir ortamda sürdürür. Bunu hiç ama hiç unutmayalım.

05.01.2016
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ