GÜLMEK ÜZERİNE

Gülmek; kuşkusuz, insan yaşamının en tatlı olgusu. Ruhsal boşalımın, iç rahatlamasının ana kaynağı. Karamsarlığın can düşmanı…

Alışamamışız doğrusu gülmeye. Ağıtlarla dolmuş türkülerimiz. Yaşamın acı gerçekleriyle karşılaşmışız yıllarca. Gölgelemiş kişilerin mutluluğunu acılar. Halkın folkloruna dek sinmiş üzüntü; halay havalarına, türkülere dek işlemiş derinden derine. Ama bu güçlü halk, bu üzüntüler içinde bile gülmeyi unutmamış.

Gülmek; ama neye, niçin, nasıl gülmek? Mutluluğun sevincini paylaşarak mı, yaşamın burukluklarına tepki amacıyla mı gülmek?…

Belleğimiz, evrende her gün yaşanan binlerce olayla dolup taşıyor. Yeri geliyor bir gariplikle karşılaşıyoruz. Bir incelik buluyoruz yaşam olaylarının kimilerinde. Yaratıcı halk zekâsı kaçırmıyor bu gariplikleri, incelikleri; yakalıyor hemen. Bir Nasrettin Hoca çıkıyor ortaya halk zekâsının simgesi olarak. Halkın düşüncesine, duygularına, ekonomik yapısına ters düşen her olayı yeriyor kara gülmecenin en ilginç örnekleriyle. Ekonomik bunalımların, yoksul-varsıl ilişkilerinin bilincinde taşı gediğine koyuyor yeri gelince:

Hoca bir fırıncıyla tanışır. “Bütün bu ekmekler senin mi?” diye sorar ona. Fırıncıdan, “Evet” karşılığını alınca, “Niçin oturup yemiyorsun onları?”der.

Bir gün Hoca’ya sorarlar: “Yemek ne zaman yenilmeli?” Hoca da; “Zenginler istedikleri zaman yiyebilirler, ama yoksullar bulur bulmaz yemelidirler.” yanıtını verir.

Hoca, sokakta derebeyinin köpeklerini görünce hemen kenara çekilir; “Geç yiğidim, geç!” der.

Görüldüğü gibi tüm bunlar; Nasrettin Hoca’nın kimliğinde bütünleşen bir halk tepkisinin kara gülmeceyle yansıtılmış ölümsüz örnekleridir.

Nasrettin Hoca’nın yanı sıra İncili Çavuşlar, Bekri Mustafalar ve daha niceleri halkın ölümsüz söz savaşçılarıdır. Yeri gelmişken bir örnek de İncili Çavuş’tan verelim:

Çok pinti bir vezir, İncili Çavuş’tan bir tazı getirmesini ister. İncili Çavuş gider, besili bir çoban köpeği getirir. Vezir, bu yersiz davranışa sinirlenir. “Bana bak Çavuş!” der. “Ben senden tazı istemiştim. Tazı böyle mi olur?”

“Ya nice olur paşa hazretleri?”

“Pek iyi bilirsin ki tazı; incecik, sıska, karnı sırtına yapışık bir hayvandır.”
İncili gülerek, “O yönü hiç merak buyurmayın paşam.” der. “Bu hayvancağız devletli mutfağınızdan bir ay yemek yesin, o tanımladığınız tazıdan da besbeter duruma gelir.”

Yüce halkımız, gücünü gülmece kültüründen alıyor. Türlü sıkıntılar, çileler arasında gülmeye, güldürmeye fırsat buluyor. Daha doğrusu özündeki zekâ gücünü vuruyor dışa. Yalnız fıkralarıyla mı vuruyor? Değil kuşkusuz. Türküleriyle, atasözleriyle, deyimleriyle, mânileriyle … de yapıyor bu işi.

Halkımız, atasözlerini etkili bir söz gücü olarak kullanıyor. Tembellik yapanlara tepkisini ne de güzel dile getiriyor: “Sen ağa, ben ağa; inekleri kim sağa?” Bir bakıyorsunuz kendi içinden çıkıp da yapı değiştirenlere sesleniyor öfkeyle: “İstanbul’dan gelen eşek kırk gün at gibi gezer.” diyerek taşı koyuyor gediğine.

Halkımız, kimi zaman deyimlerle yapıyor yergisini. Kendini olduğundan farklı ve değerli göstermek isteyenlere; “Komşudan bulgur devşirir, kırığına pilav pişirir.” diyerek yükleniyor. Beceriksizleri; “Taşı atar, başını altına tutar.” deyişiyle eleştiriyor. Hele boşa konuşanları, boşboğazlık edenleri yerden yere vuruyor: “Ebem sıçtı, tavuk deşti.”

Mânilerde o denli akıcı, içten gülmece örnekleri buluyorsunuz ki, eşi benzeri yok. İşte ince güldürü ögeleri ve yergilerle dolu birkaç örnek. Bir köylü kızı bir memura sesleniyor:

Ambarı var, unu yok,
Bıçağı var, kını yok,
Bana dünür salanın,
Bacağında donu yok.

Sanki kentli kız farklı mı düşünüyor? O da şöyle sesleniyor gariban memura:

Masa üstünde pekmez,
Al yanaktan kim öpmez?
Senin aldığın maaş,
Benim süsüme yetmez.

Örnekler sayılamayacak denli çok. Birbirinden güzel, birbirinden özgün güçlü gülmece örnekleri bunlar. Çağımızın gülmece alanında ünlenmiş yazarları, yalnızca bu ince halk zekâsının ürünlerini değerlendirseler çok güçlü yapıtlar oluşturabilirler.

Gülmek güzel şey gerçekten. Gönül ister ki tüm türkülerimiz, tüm şarkılarımız karamsarlıktan ırak olsun; şakısın bülbüler gibi.

“Neşeli ol ki genç kalasın,

Bu dünyadan zevk alasın.” desin tüm okul şarkıları.

Şurası da bir gerçek ki neşeli olmak için neşe gerektiren koşullar yaratmak gerekir toplumda. İşte o zaman halk usu; nice gülmece değerleri yaratacak, nice güldürü konuları sergileyecektir evrene. Dalga dalga, çığ çığ…

10.02.2017
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ