EVDE KALMANIN DIŞA YANSIMALARI

Yanlış bilgilendirmiş olmayayım; oturarak, yatarak başaran, üreten tek varlığın tavuk olduğunu duymuştum. Ben de kendimi bir tavuk gibi hissetmeye başladım son günlerde. Nedeni belli: Yaş yetmiş, evde kalmak durumundayım korona olayından dolayı.

Kim derdi ki Muhsin Hoca da gün gelecek evde yan gelip yatarak bir şeyler üretmeye çalışsın. Espri gibi algılanmasın, ama gerçekten acayip üretken oldum. Neredeyse günde bir yazı hazırlıyorum. Bunlardan bir bölümünü gazetemize yolluyorum, bir kısmını ise Aralık ayında yayın hayatına katılan Âşıkça dergisi için ayırıyorum. Bu arada bildirmiş olayım, Âşıkça, Sayın Hasan Kaplani’nin genel yayın yönetmenliğini yaptığı bir folklor dergisi. Orada ağırlıklı olarak Yozgat halk bilimi (fokloru) üzerine birtakım yazılar yazıyorum.

Bir yanda Yozgat gazetesi, bir yanda Âşıkça dergisi derken geçiyorum bilgisayarın başına, alıyorum elime ilgili kaynakları, sonra da başlıyorum yazmaya. Birini bitiriyor, bir diğerine başlıyorum. Bana koronavirüsün yaptığı en büyük iyilik işte bu oldu. Üretken yaptı beni. Yine de bu bela başımızdan ırak olsun da tembelleşeyim, önemi yok; sağlığımız açısından dünden razıyım buna.

Bugünkü yazımın ne belli bir planı ne de düzeni var. Aklıma eseni yazıyor, içimi döküyorum bir bakıma.

Ha, bu arada şunu da söyleyeyim: Evde hanıma da inanılmaz derecede yardım ediyorum. Hani biz Yozgatlılar kazak erkek geçiniriz ya, inanmayın buna. Özünde tam bir evcimenizdir bizler. 

Söz dönüp dolaşıp kazak erkeğe gelmişken, sosyal medyada da paylaştığım, Yozgatlı Halk Ozanı Âşık Kul Yetimi’nin yazdığı “Kazak Erkek” adlı şiir geldi aklıma. Onu sizlere aktarmadan edemeyeceğim:

Dinlen beyler, kazak erkek destanı,
Böyle kazak erkek gördünüz mü hiç?
Ben dikerim, hanım giyer fistanı,
Böyle kazak erkek gördünüz mü hiç?

Bazı gün çamaşır, bazı bulaşık,
Çocuk ağladıkça sallarım beşik,
Evin içi dışı karmakarışık,
Böyle kazak erkek gördünüz mü hiç?

Boş kalınca yırtık, sökük dikerim,
Sabah erken kalkar, soba yakarım,
İşten eve gelir, çocuk bakarım,
Böyle kazak erkek gördünüz mü hiç?

Halı çırpar, utanırım arımdan,
Kulunç kalkar oldu her bir yerimden,
Suçum yokken dayak yedim eşimden,
Böyle kazak erkek gördünüz mü hiç?

Hanımın sözüne ben hiç aldırmam,
Bir bağırsa kafam yerden kaldırmam,
İçime atarım, ele bildirmem,
Böyle kazak erkek gördünüz mü hiç?

Her on beş günde bir yorgan kaplarım,
Sabahları yatak, çarşaf toplarım,
Hiç birikmez mutfaktaki çöplerim,
Böyle kazak erkek gördünüz mü hiç?

Yemek listesini kendim yazarım,
İçin için hanıma çok kızarım,
Bu gidişle tatlı candan bezerim,
Böyle kazak erkek gördünüz mü hiç?

Bende bu kazaklık Allah vergisi,
Ne suali olur ne de sorgusu,
Yarım kalmaz çocukların örgüsü,
Böyle kazak erkek gördünüz mü hiç?

KUL YETİMİ derdim döksem sazıma,
Çok giderim ben karımın sözüne,
El içinde derman yetmez pozuma,
Böyle kazak erkek gördünüz mü hiç?

Hâlâ kazak olarak geçinen erkekler varsa da bu korona olayından sonra sanırım Âşık Kul Yetimi’nin şiirinde yansıttığı duruma gelmişlerdir.

Kuşkusuz evde kalmanın yarattığı bazı sorunlar da yok değil. Sokağa çıkma yasağının uygulanmasıyla karı-koca kavgalarında artış gözlendiği söyleniyor. Doğru mudur? Bence evet. Genelde yaşlılar çok konuşurlar. Eee, düşünün artık, bir evde iki yaşlı. İkisi de konuşup duruyor. Can sıkıntısı son aşamada. En ufak bir kıvılcım patlamaya neden oluyor. Aman siz siz olun; bu dönemi çok konuşmadan, eşinizin işine fazla karışmadan atlatmaya bakın. Yoksa koronadan önce biz birbirimizi yiyeceğiz.

Hani “tuzu kuru” diye bir deyimimiz vardır; bir işten zarar görmeyen, kazancı yolunda olan kişiler için söylenir. Ben de bunlardan biriyim. İyi kötü bir emekli maaşım var. Kendimi geçindirecek durumdayım. Devlet baba evinde otur, diyor; ben de oturuyorum. Ama içim hiç rahat değil, mutsuzum. Kendim için değil kuşkusuz. Benim gibi sabit bir geliri olmayan, çalışmak durumundaki kişiler için üzülüyorum. Ne yapacaklar onlar? Nasıl evden çıkmayacaklar? Evde kaldıklarında nasıl geçinecekler? Elektrik, su, doğal gaz, kredi kartı borcu ve benzerlerini nasıl ödeyecekler? Kendimi onların yerine koyuyorum bir an. Aman Tanrı’m, ne korkunç bir durum! O zaman diyorum ki: Bu sorunu çözecek olan devlettir. Sosyal devlet anlayışı bunu gerektirir. Mademki insanlara sokağa çıkma, diyorsun; bu süre içinde onlara ekonomik destek vereceksin. Bunun başka yolu yoktur. 

Daha düne dek bir işi varken birden işsiz kalanlar aklıma geliyor. Çıldırıyorum. Bunun yarattığı sarsıntının insan üzerindeki etkilerini düşünüyorum. Kahroluyorum. Aynı gemideyiz. Ama biri mutlu, biri mutsuz. Oysa sevinçlerimizi nasıl paylaşıyorsak acılarımızı, sıkıntılarımızı da paylaşmalıyız.  Kimse, bir Yozgat atasözünde belirtildiği gibi, “Eneğime enek, neme gerek?” anlayışında olmamalı.

Yozgat’ta söylenen hoş bir söz vardır: “Güzelin aşı tez pişer; iki kaynar bir coşar.” İşi tıkırında olanlar aynen böyleler. Ya garibanlar?.. “Göyneksizin gönlünden günde yüz top bez geçer.” denir bizim oralarda. Onlar da işte bu durumdalar. 

Bu korona olayı daha pek çok kişinin, kurumun, işletmenin canını yaktı. Hangi birinden söz edeyim ben?.. 

Dedim ya çekirge gibiyim bugün, sıçrayıp duruyorum. “Boşboğazın sigarası yanmaz.”mış. Ben de öyle oldum.  

Sözü fazla uzatmayayım dostlar! Yoksa yazımı bitireceğim yok. Hele de eve hapsolmuşken… En iyisi konuyu kapatayım da başınız fazla ağrımasın.

Her şeyin gönlünüzce olması dileğiyle…


 

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ