Mehmet SANAL

SANAL BAKIŞ

Kur’an’sız müslüman.. Kuralsız bayram

Bir Ramazanı daha geride bırakıp Bayramını idrak ediyoruz. İdrak ediyoruz deyince başka çağrışımlar şekilleniyor zihnimde. Bayramın mana ve önemine uygun olan, bayramı yaşamak mı? İdrak etmek mi? Ne farkı var? Diyeceksiniz biliyorum. Farkı şu: Yaşamak, örf ve adetten gelen bir kutlamayı alışkanlıklarıyla tekrar etmektir. İdrak etmek ise anlamak, kavramak, mana ve önemine akıl erdirmek olmalıdır.
Çocuklarımız bayramı mutluluk ve huzur içinde sevinç ve neşe ile kutlayabilirler. Onların henüz bayramın mana ve önemini kavramalarına gerek yoktur. Onlar için bayram oyun ve eğlenceden ibarettir. Öyle de olmalıdır.
Büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkede, reşit yaşa gelmiş, üstelik mümin insanlar, ramazan bayramını geleneksel olarak kutlayacakları gibi, mana ve önemini idrak etmeyi de bilmeli değil mi?
Mümin insan idrak edince ne olacak?
Bu sorunun cevabı; Müslümanın bayramı hak edip etmediği veya yaşayıp yaşamadığı ile ilgili değil.
Müslümanın, dininin tek gerçek ve ilahi kaynağı olan Kur’an’ı anlayıp anlamadığı ile ilgilidir. Çünkü dininin de bayramının da kuralları Kur’an’dadır.
Ramazan Kur’an’ın ayıdır. Kur’an bu mübarek ayda indirilmiştir. Müslüman Kur’an’a uygun yaşamak zorunda olduğuna göre evvela Kur’an’ı anlamak mecburiyetindedir. Anlayabilmek için Kur’an’ı önce okumayı bilmelidir. Fâtır suresi 29. Ayetine göre Kur’an’ı okumak Müslüman için farzdır.
Müslüman, okuduğu ve anladığı Kur’an’ın emrettiği oruç ibadetini yerine getirerek, bayramı hem hak eder hem idrak eder. Kur’an’ın geçerli kabul ettiği mazeretleri bulunan insanlar oruç tutmasalar da bayramı yaşama hakkına sahiptir.
Kur’an’ın diğer hükümlerini bir kenara bırakarak sadece “oruç tut” emrine uyarak bayram hak edilmiş olur mu? Hak edilse de idrak edilmiş olur mu?

Memleketin müftüsü, vaizi, imamı, hocası, camilerin ön safını kimseye vermeyen, Fatiha suresini okuma özürlü mümini, bu soruya Kur’an’a uygun bir cevap vermelidir.
Sair günlerde içki içen, kumar oynayan, zina ve tefecilik yapan insanlar tövbe edip Ramazanı oruçlu geçirseler, diğer Müslümanlar bundan memnun olmalılar değil mi? Anadolu da bu türlü ramazan Müslümanı da azımsanmayacak sayıdadır.

Anadolu camilerinin müdavimi mütedeyyin Müslümanlara, yukarıda saydığımız insanları gösterip, “bakın bu adamlar da oruç tutup namaza geliyorlar.” Deseniz, alacağınız cevap aşağı-yukarı şöyledir: “Bırak şu sarhoşu, bayramdan sonra yine başlar…”

“Bırak şu kumarbazı…,hovardayı…,tefeciyi…” Neden böyle söylerler? Çünkü bu fiillerin hepsi Kur’an’a göre haramdır. Peki! Haramlar bunlardan mı ibarettir. Elbette hayır.
Kur’an’a göre; YALAN, iftira, gıybet, adam öldürmek v.s. de haram. Sadece YALAN üzerinden örnekler vererek devam edelim! Çünkü YALAN, toplumsal infiale sebebiyet verir ve toplumsal facialara yol açar. YALAN göze değil kulağa hitabeden bir fiil olduğu için toplum YALANI duyduğu an doğru mu yanlış mı olduğuna bakmaz. Söyleyene bakar. YALAN söyleyene duyduğu duygusal tepkiye göre hareket eder. Masum da olsa YALAN toplumsal çatışmayı körükler, ocaklar söndürür.

YALAN üzerine sizlerde yüzlerce senaryo yazabilirsiniz. Bir an için şöyle düşünün! Memleketin ileri gelen eşrafından herkesin az-çok tanıdığı bir kişi, başında yeşil takke göğsünde Kur’an her gün saat kulesi ile büyük cami arasında gidip gelse ve bir gün cami önünde “Cumhuriyet meydanında tesettürlü bir kardeşimizi darp ettiler, başından örtüsünü çektiler.” Ertesi gün Cumhuriyet meydanında “Büyük camide içki içtiler.” Sonraki gün “şehirdeki eşkenar sülalesi askeriyeyi, emniyeti, adliyeyi, eğitimi ve hatta bütün kamu kurumlarını ele geçirmek için gizli planlar yapıyorlar.” Peşinden de “bu eşkenar sülalesine Basra körfezindeki bir gemiden talimat verildiğine dair kayıtlar, belgeler, deliller var.” Dese ve ortalığı ayağa kaldırsa, çıkabilecek öfke ve kargaşayı düşünebilir misiniz?

Bu YALANLAR neticesinde; takipler, tutuklamalar, mahkemeler ve senelerce hapis yatmalar sonucu, mesleklerinden edilen, gelecekleri ellerinden alınan, onurları ile oynanan insanlar sonun da beraat da etseler, onların, ailelerinin, çocuklarının, sevenlerinin maddi kayıplarını bırakın bir yana manevi kayıplarını kim nasıl ödeyecek?

Benim tespit edebildiğim kadarıyla, yüce kitabımız Kur’an ONİKİ sure ONSEKİZ ayetinde doğrudan veya dolaylı YALAN söylemenin HARAM olduğunu açık seçik beyan ediyor. Bu gerçek gün gibi ortada iken; evde, camide, sokakta, meydanda ve bulduğu her fırsat ve ortamda YALAN söyleyen insanı ORUÇ tutuyor diye dini bayramı yaşamaya hak kazanmış ve bayramın idrakine varmış olarak mı kabul edeceğiz?

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bir ilim heyetine yazdırılan ve hazırlayan ekibin arasında Prof. Dr. Hayrettin Karaman hocanın da bulunduğu KUR’AN YOLU tefsirinde ‘YALAN’ ile ilgili çarpıcı tespitler vardır.
“YALAN söz, özü gereği değil, muhataba veya başkasına bir zarar doğurduğu için HARAMDIR. Söz maksatlara ulaşmaya vesiledir. Eğer maksada doğru sözle ulaşılabiliyorsa yalan söylemek HARAMDIR.”
“YALAN söylemek büyük günahlardandır. YALAN bütün kötülüklerin anasıdır. Çünkü YALAN, kötülük ve haksızlıkları, çirkinlik ve edepsizlikleri örtbas etmek için başvurulan bir yoldur. İnsan YALAN söyledikçe kötülük işleme cesareti ve alışkanlığı artar.”

Adı geçen tefsirde YALAN SÖYLEMENİN, HADDİ AŞMAK olduğu ve haddi aşmanın da ZULÜM olduğu ifade edilir.
Yüce kitabımız Kur’an, HÛD SURESİ 113.ayetinde “Ey müminler, zalimlerle beraber olmayın ki size ateş dokunur. Allah’tan(c.c) başka veliniz yoktur; sonra kurtulamazsınız.” Buyuruyor.
Aynı tefsirde, yüce peygamberimiz(s.a.v) in şöyle bir hadisi rivayet edilir. “Benim ümmetim delalet üzerinde ittifak etmez.” Yani Müslüman, YALAN ve yanlış üzerinde birleşmez.

“YALAN söyleyen ZALİME dünya tamahı için ağzı oruçlu hiçbir mümin karşı çıkmaz, Yüce Resûl (s.a.v)’ün
“DELALETTE İTTİFAK ETMEZ” dediği ümmeti mevki, makam, para, güç peşinde “DELALETTE İTTİFAK” ederse; oruç tutuyor, her gün iftar sofraları kuruyor diye bayramı idrak etmiş mi olacak?
YALAN ve ZULMÜN üreme alanı olan ‘DELALETTE İTTİFAK’ ı yukarıda zikrettiğimiz tefsir, FİRAVUNLAŞMAK ve FİRAVUN GİBİ DAVRANMAK diye izah ediyor.

Mealen ZUHRUF SURESİ 54. Ayetini, “Firavun konuşmaları ile toplumunu küçümsedi-hafife aldı, halkının aklını çeldi, onlarda hemen ona boyun eğdiler.” Diye tercüme ediyor. Ve ayeti şöyle tefsir ediyor: Âyet de “halkının aklını çeldi” şeklinde çevirdiğimiz cümle, yöneten ve yönetilen ilişkisi bakımından çok önemlidir. Kelimenin aslı Türkçe de de kullanılan ‘İSTİHFAF’ kökündendir. Bu kelime Arapça da “acele ettirdi, aldattı, bilgisizliklerinden yararlandı, onları bilgisizlikleri ve güçsüzlükleri yüzünden hafife aldı, istediği gibi yönlendirdi.” Manalarını ifade etmektedir. Totaliter yönetimlerde yöneticilerin istemediği şey, halkın bilgilenmesi, doğruyu öğrenmesi, örgütlenerek hakkını talep edecek kadar güçlenmesidir.

Firavun da aynı yola başvurmuş, Hz. Musa’nın gerçeğe ve tevhide yönelik davetini sabote etmiş, halkın sağlıklı düşünmesini engellemiş, geleneklerden ve gözler önündeki şatafattan yararlanarak toplumu adeta büyülemiş ve saltanatını devam ettirmenin yolunu bulmuştur. (Kur’an Yolu 4.cilt 779 s.)
Firavun’ un boğulma anında iman etmek istediği ve “Ya Rabbi, beni yanımdaki ileri gelenler, danışmanlar, önemli görevlerdeki yöneticilerim aldattılar. Bende aldandım.” Dediği rivayet edilir. O son noktada bile Firavun YALAN söylemeye devam etmiş. Çünkü “Beni aldattılar diye İFTİRA ettiği bütün insanları bulundukları görevlere kendisi getirmiş, kullandıkları yetkileri onlara Firavun vermişti.
Son nefesteki imanın ona bir faydası olmadı.

İnsanlık âlemi var olalı beri Firavun zihniyeti toplumların başından hiç eksik olmadı. Sadece adı değişti. Kimi zaman Kisrâ, kimi zaman Nemrut, kimi zaman Firavun, kimi zaman Müşrik, kimi zaman da Münafık oldu. Kisraların, Nemrutların, Firavunların, Müşriklerin yerinde yeller esiyor ama onların görevini Müslüman giysileri ve görünümü içinde, usta YALANLARLA halkı aldatarak firavun gibi kendisine destek verir hale getiren Münafıklar her yerde.

Onlar da bu bayramı bayram olarak her yerde yaşayacaklar!
İçki, kumar, zina, tefecilik gibi haramları işleyenlere, küçümseyerek, dışlayarak, suçlayarak bakan mütedeyyin Müslümanlar, “YALAN SÖYLEYEREK ZULMEDENLERİ” görmezden geliyor, çoğu zaman da, umulmadık derece de toplumsal destek veriyor.

İbret-i âlem için görev yapan ilgililer de maalesef YALAN söyleyenler safında yer alıp, olayları izliyor.
Bir bilge kişi diyor ki: “E⁄ER HER YALAN VEYA HER HARAM İÇKİ GİBİ SARHOŞ ETSEYDİ KİM AYAKTA KALIRDI?”
Eğer yukarıda örneklediğimiz veya bunlara benzer YALANLAR sahibini sarhoş etse, bu yalanları söyleyenler ayakta kalabilir mi sizce?

Merhum Ömer Lütfi Mete’nin “ALLAHSIZ MÜSLÜMANLIK” kitabının bende yaptığı çağrışımla bu yazının başlığı ortaya çıktı. Müslüman âlemi adeta Kur’an’ sız islâm’ı yaşıyor. Kur’an, istediği kadar HARAM desin! YALAN da söyleriz, oruç tutup, iftar sofraları düzenler, bayram da yaparız mantığı egemen.
Allah(c.c.) “BEN MÜSLÜMANIM” diyen herkesi Kur’an’ın kurallarına uyan mümin olmayı nasip etsin.
Cümlemizi, Ramazanı da bayramı da ezbere yaşayan değil idrak ederek değerini veren kullarından eylesin.

16.07.215
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ