Yıl 1970 sanıyorum. Adana’dan İmamoğlu beldesine kız istemeye gidiyoruz.
Damat olacak arkadaşımızın ailesi, heyet sözcüsü ve başkanı olarak zamanın Sağlık Koleji müdüründen talepte bulunmuş. Adana Sağlık Müdürlüğü de yapan bu babacan insan ailenin isteklerini kabul etmiş. Dünür olacağı kız da Sağlık Kolejinden kendi öğrencisi.
İmamoğlu yolunda bir çeşme başında kafileyi durdurdu. Başına topladı. Ve bir anısını anlatmaya başladı:
“Adanalı varlıklı bir ailenin kızı olan nişanlımın maddi desteği ile tıbbiyeyi yeni bitirmiş genç bir hükümet tabibi idim. Bu çeşmenin başında bir çoban kıza rastladım. Elinden bir tas su içtim. İçtiğim bu çeşmenin suyu değil, mitolojik çağların aşk iksiriydi sanki. Çoban kızı yakmıştı yüreğimi. Kınalı elleri, doğal saflığı, insanı mecnun eden mahcubiyeti, saygısında dışa vuran masumiyeti, beline kadar inen örgülü saçları, yoksulluğun hüznünü gizlemeye çalışan ceylan bakışları, köz olup yakmıştı bedenimi.
Duygularım al git şu kızı diyordu. Aklım aptallık etme. Nişanlın Adana’nın en varlıklı ailesinin tek varisi.
Kendi kendimle günler süren mücadelenin sonunda kurşuna dizip duygularımı koştum servetin peşinden. Ogün bugündür ne zaman geçsem bu yoldan çoban kızın hayali canlanır gözümde.”
Sonra yanındaki hanımına dönüp “Yaa hanım servetinle satın aldığın adamın gönlünde paranla kapatamayacağın ne yaralar bedelini ödeyemeyeceğin ne hatıralar var.” Sonra da başta damat olmak üzere bize dönüp “ gençler ! gönlünüzün götürdüğü yere gidin. Servet diye peşinden koştuğunuz şey pek de matah bir şey değilmiş.”
Yıllar sonra Mersin’in Silifke ilçesinden Gülnar’a oradan Akdeniz sahiline inen orman yolunda keçi otlatan çoban kızları görmüştüm. Onların da hayalleri, ümitleri, sevdaları ve yaşamak için ödedikleri bedeller vardı.
Ve onlar bu ülkenin en temiz, en saf vatandaşı idiydiler. Onların demokrasi tercihleri belki hepimizinkinden daha samimi, daha dürüst, daha riyasız.
Televizyon ekranlarında “benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi?” diyen kızımız belki de hiç hak etmediği hücumlara muhatap oldu.
Sadaka kültürü söylemi, elitler ve elit olmayanlar, demokrasi, devlet, kurumlar, o kadar birbirlerine karıştırıldı ki sadece siyaseten oy almak veya oy kullanmak demokrasinin temeli haline getirildi. Bugün dünyayı idare eden süper güçlerin başında eski sığır çobanlarının bulunduğu, dünya nüfusunun yarısını ilgilendiren iki semavi dinin peygamberleri Hz. İsa ile Hz. Musa’nın çoban olduğu,
Bu ülkenin 45 yıllık siyasi hayatına damga vuran siyaset ve devlet adamının çoban sıfatı ile anılmaktan gocunmadığı,
Yüce kitabımız Kuran’ın aile reisini ailenin çobanı olarak tarif ettiği unutuldu.
Cemalinde keramet gören bir genç kızın belki de istemeyerek ağzından kaçırdığı söze “Mal bulmuş mağribi” edası ile sarılan siyaset simsarları çeşitli zeminlerde halkın karşısına çıkıp “bakın ey ahali iktidarımızı istemeyenler sizi çoban diye aşağılıyorlar” diyerek manevi sömürü çarkını işletmeye başladılar.
Hangisi daha tehlikeli dersiniz?
“Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir olur mu diyen mi?”
Cambaza bak misali “Size çoban diye hakaret ediyorlar” diyerek halkı tahrik eden mi?
Çobanlık hor ve hakir ve görülecek bir yakıştırma olsaydı! Gece karanlığında yolunu şaşırana yol gösteren yıldıza neden Çoban Yıldızı, bağrı yanık yolcuya su veren çeşmeye neden Çoban Çeşmesi densindi.
Hülasa, Çoban; İdaresine verileni iyi yöneten, bir arada tutan, tehlikelere karşı koruyan, refaha ve kurtuluşa erdiren, yol gösterendir.
Çobanı hayvanla özdeşleştirilip hakaret anlamı yüklemek kıt aklın kurnaz ürünü olsa gerek.
İradesiz mahlukata çobanı sürü sahibi tayin eder.
İradesini kullanan demokratik toplumlarda çobanını halk kendi seçer.
Yönettiği topluma çobanlık edemeyenin topluma dönük “size çoban diye hakaret ediyorlar” demesi ne büyük çelişki değil mi?
Meşhur bir özdeyişle bitirelim. “Yönetemeyen çoban sürüye kurt düşürür.”


Tarih : 21.04.2008
OKUR YORUMLARI
gaye akbaş
21.03.2009 16:49:00

insanların dikkatini çekmiyorrrrrrrrrrr

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ