Kadriye ŞAHİN

YANKI

YOZGAT LİSESİ (1978/1981) SÜRGÜN OKULDA Kİ HALLERİMİZ (Bölüm:6)



Yozgat'ın merkezinde yeri,
tüm öğrencileri kucaklayan okullar kümesi...
Öğrencilerin ortak neşesi,
Lise Caddesi
Ve bizim okulumuz olan cennet köşesi...
Yozgat Lisesi.

Artık, bu mekandan bu okuldan ayrılmıştık.

"Akılsız başın çilesini ayaklar çeker sözü" tam da bizi anlatıyordu. Siyasi kavgaların cürmü, birazda kaderin çizgisi, bizi tam tersi bir yöne sürüklemişti. Kuş uçmaz, kervan geçmez, şehir dışında kalan, yolsuz, kolsuz bir okula. Okul öğrencileri ve öğretmenlerimizden başka kimsenin yüzünü göremediğimiz, şehir caddelerinin uzağında. Dahası rüzgarın, fırtınanın kucağında. Mezarlığın yakınında. Yeni yapılmış bir bina. Bahçesinde ve dış görünümünden, sadece soğuk betonun sırıtkanlığı yansıyan bu ucubeyi ilk gördüğümüz zamanlar; kendimizi, cennetten kovulmuş Adem gibi hissetmiştik.

Yeterli sınıf sayısı olduğundan, tekli öğrenime dönüştürülerek, sabah sekiz buçuk da başlayan ders saatlerimiz; öğle, on ikide yemek arasıyla bölünüyordu. Öğle sonu üç ders daha yaparak, akşam on altı sularında evlerimize dağıldığımız o günler de;

Otobüs, dolmuş gibi şehir içi taşıma sistemi bulunmadığından; yürüyerek gidip gelmek zorunda kaldığımız, kilometrelerce uzun yolları, kar çamur demeden aşmak zorundaydık. Öğle yemeğimizi çoğu zaman yanımıza alıyor veya, kantinde bulunan simit, tost gibi kuru yiyecekler ile geçiştirmek zorunda kalıyorduk. Bir kaç gün zorlanmış olsak da, yolun uzunluğuna, yemek sorununa alışmış, hatta şehir dışında olmanın avantajlarını bile yakalamıştık. Uzun süren yol boyu, denk geldiğimiz hocalarımız ve yol arkadaşlarımızla kaynaşıp, sohbet ederken, yol mesafesinin uzunluğu, eğlenmek için zaman ayırmamıza fırsat tanıyordu. Kışın, erkek öğrenciler kızak kayma zevkini çıkarırken, bahar aylarında doğanın keyfili ışıltısıyla güle oynaya okula ulaşılıyordu. Artık, arkadaşlığımız sadece sınıf içiyle sınırlı kalmıyor, hocalarımıza ders mesafesi kadar uzak durmuyor, gün boyu bir arada olmanın, paylaşmanın yakınlığı ile, herkes bir birini daha yakından tanıma şansını buluyor, daha samimi dostluklar kuruyordu.
.
Şehir içindeki Yozgat Lisesinden, Sarıtopraklık mevkindeki okula taşınırken, cennetten kovulduğumuz kanaatini taşımakla yanılmışız.
Meğerse cennet insanın içindeymiş. İnsan, nereye sevgi, dostluk, beraberlik, kardeşlik, paylaşım taşırsa; orada güller açar, bozkırları yeşillik sarar, kışlar, bahar olur, zor şartlar kolaylaşırmış.
.
Ne çamlar kucak açıyor bahçemizde.
Ne de havuzun şırıltısı duyuluyor güllerin içinde.
Kamelyaları sarmaşıklar sarmıyor.
Mor renkler parlamıyor, olmayan sümbüller'de.
Gül yaprağı düşmemiş bahçesine.
Yakup Efendi, Ramazan efendi, kazacak toprak bulamıyor.
Basmaya kıyamadığımız, çim de yoktu zemininde.
Yağan yağmur damlaları düşünce beton bahçeye.
Sel olup akıyordu aşağı mahalleye.
Eski okulu anımsatan hiç bir şey yok, bu binanın çevresinde.
Fakat;
Bir simidi, lokma lokma kaç kişi bölüyor.
Bir bardak çayı, aynı bardaktan bilmiyorum kaç kişi yudumluyor.
Kız, erkek ayırımı yapmadan her oyun hep beraber oynanıyor.
En güzeli de, yazılılarda iyi not almak için, dersler bile paylaşılıyor.
Kopyalar ortak hazırlanıyor.
Kışın, kar yolları kapatıp, poyraz tipiye dönüp, okulda mahrum kalınca; Kurttan köpekten, dışarıdaki tehlikelerden korumak amacıyla, guruplar halinde erkek kardeşlerimiz kız kardeşlerini evlerine bırakıyor.
Sınıfımıza yabancı sınıftan birisi fazla girip çıksa, erkek öğrencilerin kaşları çatılıyor.
Kızlar okuldan sinemaya kaçınca; erkeklerde kızları koruyup, kollamak için refakatçi olarak dersleri kırıp, yanlarına takılıyor.

Aslında Yozgat lisesinde bıraktığımızı sandığımız tüm güzelliği, yüreğimizde bu okula taşımışız da, sadece gözlerimiz, yüreğimizde taşıdığımız cennetin pırıltısını, o güzelliğin kendisini görememişti. İnsanları bir birine kardeşçe yakınlaştıran unsurun, korumak, paylaşmak, sahiplenmek olduğunu biz bu okulda, bu duyguyu yaşayarak öğrenmiştik. Birlik beraberlik duygusu, okulumuzda bulunmayan; gözlerimizin aradığı, görsel güzellikleri gözlerimizden çoktan silmişti.

Adeta, birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için; bu yolları adımlıyor, aynı sınıfı paylaşıyor, aynı sopa ile sıra dayağına çekiliyor, bir lokmayı paylaşıyor, üşüdüğümüz zaman, bir birimize sarılıyorduk.


Kadriye ŞAHİN


DEVAM EDECEK


OKUL ANILARI SOHBETİMİZDEN PAYLAŞIMLAR

Lise son sınıftayız. Yozgat dışında Sarıtopraklık mevkine taşındığımız okuldayız.

Yaz sıcakları kendini göstermiş, havanın pırıltısı, tepelerin yeşilliği, gözümüze "yoz" görünen bu okulu daha bir sevdirmişti. Artık spor salonu ve kantinden çok okul bahçesinde vakit geçirmeye başlamıştık. Öğle arasında geçen bir buçuk saatlik zaman dilimi; oyun oynamamıza, zıplayıp yorulmamıza yetiyordu.

Uzun yol yürüdüğümüz ve oturup kalkarken, oynayıp, koşarken rahat ettiğimiz için, açık mavi, jile şeklindeki formalarımız, uzun olmasına rağmen, forma altına genelde kızlar pantolon giyilirdi. Yazın sıcaklarında veya özel programlarda siyah çorap giydiğimiz de olurdu.

O gün hava çok güzel olduğu için, çorap giyip, yeni aldığım yazlık ayakkabıları ayağıma geçirip, biraz süslenip püslenip, saçlarımda savrulan kurdelelerin havasına kendimi kaptırıp, salına salına yürüyorum. Bir taraftan da, kimler dönüp bakıyor diyede etrafımı süzüyorum. Ayakkabıların tıkırtısı, şıklığın şıkırtısıyla okula geldim.

Öğle arasına kadar sınıfta, koridorda öyle bir havayla geziyorum ki, kendimce güzelliğimin havasını atıyorum. Ben bu havayla öğle arası bahçede sınıfın kız arkadaşlarıyla gezerken, bizim sınıfın erkek arkadaşları ellerinde top ile yanımıza geldiler. Arkadaşımız Kadriye topu ellerinden alıp, "haydi, hep beraber istop onayalım" diye, gözle kaş arasında oyun gurubunu kurdu. Okulun arka bahçesine geçtiler. Onlar oynuyor, bende kıyafetim müsait olmadığı için, onları seyrediyordum. Bir kaç tur dönünce Kadriye;

"Sende bizimle oyna. Veya oyunu bırakalım. Sen yalnız kalıyorsun" dedi." Elimden çekip oyun halkasına dahil etti. Elinde top, bekleyen Kürşat, bana bakıyordu. Benim adımı söyleyecek diye beklerken... Topu fırlattı...

Ben, topu yakalamak için topuklu, yeni ayakkabıları incitmeden, tıkır tıkır koşarken; birden bire, bir duvara çarpmış gibi kendimi yerde buldum. O an düştüğümü anladım. Lâkin kalkamıyorum. Üzerime sanki duvar yıkılmıştı.

Gülme krizine giren arkadaşlar gelip beni yerden kaldırmadıkları için, ne kadar yeri kucaklayıp yattım bilmiyorum. Üzerime düşen Mikail, hemen kendini toparlayıp kalktı. Ben, yerde serpilmiş halde biraz daha kaldıktan sonra, Serpil kolumdan tutup kaldırdığında, herkes arkasını dönmüş, gözlerini kapatmış, etrafımdaki oyun arkadaşları, gülmekten yerlere serilmişlerdi. Selma, cebinden çıkardığı mendil ile yüzümün, gözümün tozunu silerken. Rahime, ayağımdan fırlayan ayakkabıları giydirmeye çalışıyor. Kadriye, açılan yaralardan habersiz" Bir girdi oyuna, pir girdi. Herkesi ezip geçti" diye kahkahalara boğuluyor. Gülmekten, Hatice'nin gözlerinden yaşlar akıyor.

O gün Kürşat; şaşırtma amaçlı bana bakarak, topu fırlatırken, Mikail'in adını söylemiş. Ben, gayri ihtiyari, bana baktığı için topu bana attı diye koşunca ikimiz aynı anda topu yakalayıp, çarpışarak yuvarlanmış, müsait olmayan kıyafet ile oyun oynamanın cezasını, parçalanan çoraplar ve kanayan dizlerim, delik deşik olan kollarım ile öderken. Arkadaşların neden ters döndüklerini, yaralanan bedenimdeki yaraları görünce anladım.

Havalı havalı okula gelen... Kimler dönüp bakıyor diye caka satan ben; yırtıklar içinde, tek topuk ayakkabıyla, yara pere içinde, harpten çıkmış cengaver gibi... Beni eve bırakmak için yanımda yürüyen kızlar ile, ağır aksak eve dönerken, kimse beni görmesin diye, ara sokaklara sapıyordum.

Ertesi gün; sınıfta unuttuğumuz, kırılan ayakkabı ökçesine ayağı takılan, panik atak felsefe hocası Perihan TOK hanım'ı, teskin etmeye çalışırken;
" Bu komployu sen hazırlamışsın" diyerek; Kadriye dersten atılıp, çok gülmesinin bedelini ödemişti.

ŞAZİYE GÜLMEZ/Adliye Memuru. Emekli
ANKARA

24.04.2018
OKUR YORUMLARI
murat çakmak
25.04.2018 15:41:00

sınıfımızın değerli kalemi ve 6 edebiyat sınıfının kalplerinde güzellikten başka hiç bir şey bulunmayan sınıf arkadaşlarım ve bizlere birer ışık olan değerli hocalarımız (Bu dünyadan göçüp gidenlere Allah rahmet eylesin kalanlara mevlam sağlık bir ömür versin.kardeşim, Fahri TAŞ hocamıza 6 ed.c sınıfından iftira atılmıştı aynı konuyu bizim sınıfta anlattığı için bizim sınıfı hakim bey ifadelerimizi almak için bu günkü valilik binasının alt katında bulunan adliyede ifade vermiştik sınıfımız anlaştı ilk giren 5-10 arkadaş ifade verdi (tabi ifadeler aynı )idi geri kalan arkadaşlarımızda bizden önceki arkadaşlarımız ne söyledilerse doğrudur demiştik ve hakim bey bizi adliyeden kovmuştu. 6 EDEBİYAT D SINIFI DERSLERİNE GİREN BİZİM BU GÜNLERE GELMEMİZDE BİZE YOL GÖSTEREN DEĞERLİ HOCALARIMIZIN ELLERİNDEN HÜRMETLE ÖPÜYORUM (MÜMTAZ HOCAMIZIN ELLİ BİRAZ AĞIRDI)

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ