Kadriye ŞAHİN

YANKI

YOZGAT LİSESİ (1978/1981) SAÇ SÜSLEME ve FELSEFE DERSİ (BÖLÜM: 10)



Son sınıfın ikinci yarısının ilk günleri. Diğer derslerde olduğu gibi, felsefe dersimizde de bir kaç öğretmen değiştirerek en son;

Orta yaşın üstünde, kısa boylu, kesik sivri burunlu. Dalgalı saçlarına şekil vermeyi seven. Sürekli tayyör takım giyinen. Oldukça şık. Yaşına göre, çevik, hareketli... Her olaya tersinden bakan... Her sözün altında başka şey arayan... Soru sorulmasından hoşlanmayan. Mini minnacık, minyon. İlk bakışta, insana sevimli ve şirin görünen bu hocamız, felsefe derslerini doldurmaya başlamıştı.

"Babaanne lakabıyla" andığımız Perihan Hanım, sınıfımıza gelen her hoca gibi, bu hocamızda ön yargılarla donanımlı geldiği için, bizimle iletişim kuramıyor. Üstelik, kendi problemleri arasına sıkışmış gergin ruh halini bastırmaya çalışırken, kendini ele veriyor. Yaşlılık dönemine denk gelen, hayatın olumsuzluklarını göğüslemeye çalışırken, yaşadığı olumsuzluklardan aldığı yaraların sıkıntısını, insanlara olan güvensizliği ile bastırmaya çalışıyor. Her ilgi ve saygıya dayalı iletişimlerde bile, ani tepkiler göstererek, ön yargısını belli ediyor. Bazen, gösterdiği tepkilere sınır koyamayıp çıldırmış gibi saldırıyordu.

Daha önceki bölümlerde bahsetmiştim. Pencere yanında ki sıralarda notları gayet iyi olan fakat, hiç derse meyil etmeyen erkek arkadaşlarımız otururdu. Kalorifer peteklerinden faydalanarak kopya çektikleri için, anlatılan dersler ile çok alakadar olmazlardı.

Bu kümenin ön sıralarında, ders dinlemek isteyen, bir türlü dinleme fırsatı bulamayan kız arkadaşlarımız yer almaktaydı. Zehra, bu arkadaşlarımızdan biriydi.

Zehra; kıvırcık saçlı, çizgi filim de ki Safinaz kadar zayıf, uzun boylu, arkadaşlarıyla uyumlu. Şaka kaldırır mizaca sahip, sevimli, sempatik bir arkadaşımızdı.

Tam arkasında kalan sıralarda, sınıfın en yaramazları; Kürşat Ersoy, Rahmetlik Mehmet Dönmez, sınıf başkanı Cengiz Gençol, Abdurrahman Güçlü, sınıfın en baş edilmez öğrencisi Falkonetti lakaplı Cemil, sıralanarak otururlardı.

Felsefe hocasının ilk dersinde; yaşına hürmeten gayet saygılı, tanıma ve tanımasına yardım amaçlı iletişim kurmaya çalışan arkadaşlar, ummadıkları tepkiyle karşılaşınca, tam tersi davranmaya başlamışlardı.

Bu yüzden, daha ilk derste hocanın zayıf taraflarını yakalamış, kızdırmak için, cam kenarında oturanlar, her gün bir komplo ile hocayı karşılar olmuşlardı. Cemil, sınıf defterine böcek saklar, sandalye minderine iğne saplar, kürsünün altına fareye benzeyen yumaklar atardı.

Bunların dışında, diğer arkadaşlar; şaka kaldıran arkadaşımız Zehra'ya takılır, dersi kaynatırlardı. Cengiz, Zehra'nın saçını çeker. Zehra, Cengiz'in sakinliğine, sessiz, efendice oturuşuna aldanarak yine Cengiz'in işaret ettiği, her şeyden habersiz başka bir arkadaşı kitapla pataklar...

En çok yaptıkları şakalardan biride;
Zehra'nın saçları kıvırcık ve kabarık olduğu için, arka sıralarda kağıtları kıvırıp boru şeklinde fişek yaparak üfledikleri kağıt parçacıkları, pul ve boncuk benzeri şeyleri Zehra'nın saçına fırlatırlar. Renga renk desenler oluşturmak için yarışırlardı. Zehra, çoğu zaman hissetmezdi. Farkına vardığında, son ses bağırarak saçlarını temizlerdi.

Yine bir gün, felsefe dersinde. Hocamız, sınıf defterine eğilmiş yoklama alırken. Kürşat, üfleme borusunu hazırlamış, Zehra'nın saçı için temin ettiği boncukları fırlatmaya başlamıştı. Bir kaç üflemeden sonra isabet alan boncuklardan habersiz oturan Zehra, bir anda başını yere eğince, Kürşat'ın fırlattığı boncuk, karşı hizadaki kürsüde oturan bayan hocamızın yüzüne isabet etmiş olacak ki;

Sınıfın en sakin, sessiz, derse başlanması beklendiği bir anda; birden bire, sarası tutmuş gibi, yaşlı bayan hocanın debelenmeleri ve çığlıklarıyla sınıfın sessizliği bozulmuştu. Hem bağırıyor, hem de, orta sıralarda olan bitenden habersiz oturan, arkadaşların üstüne yürüyüp, eline geçirdiği öğrencileri sınıftan çıkarmak için itiştirip çekiştirerek sınıftan atmaya çalışıyordu. Bu hengame esnasında;

Pencere yanında oturan ve hocanın feryadı sebebinin bilincinde olan Cemil; İnce, uzun boyu, dik duran saçlarının havası, arkadaşlarını korumanın edasıyla ayağa kalkıp, sarhoş halli bir tavır ile, çılgına dönmüş hocayı göstererek sınıfa sesleniyordu.

"Bir gün bu hocanın, bizim sınıfa olan aşkından delireceğini size söylemiştim"

Kadriye ŞAHİN
DEVAM EDECEK

FELSEFE DERSİNDEN ANILAR

Yine felsefe dersindeyiz. Babaanne lakabıyla andığımız Perihan Hocamız derse başlamak üzere. Lakin, ders üst üste iki saat. Daha ilk dakikalarda sıkılmaya başladık. Dersi kaynatmak istediğimiz zaman Perihan Hocaya soru sorardık. Yine sınıftan biri kalkıp;

"İlahi dinler gönderilmiş. Felsefeye ne gerek vardı ki? İnsanlar, neden kendi akıllarınca doğruyu bulmaya çalışmışlar? Doğruya ulaşmaya çalıştıkça, pek çok tanrılar edinerek gerçekten uzaklaşmışlar" diye, bir soru soruldu.

Hocamız, kendi alanı olan felsefenin önemsizliğine yönelik bir soru olarak algılayıp, sinirlenerek hepimize hakaret edercesine, " sizin aklınız almaz. Siz önce dinlemeyi öğrenin, sonra soru sorup yargılamaya kalkışın diye başladı bağırıp çağırmaya.

Fırsat bu fırsat deyip, "soruya cevap vermedi" bahanesiyle sınıfı boşalttık. Sınıfta sadece kızlar ve bir kaç erkek arkadaş kalmıştı.

Bizim babaanne, ders anlatacak kimse kalmadı diye, okul müdürü Şükrü Tonoz'a şikayete gitmiş. Şükrü Tonoz'un giriş merdiveninde burnundan soluyarak sağa sola baktığını görünce, durumu tahmin edip tekrar sınıfa dönmeye karar verdik. Şükrü Tonoz'un gazabından nasıl kurtulacağımızı düşünürken;

Biz toplanıp sınıfa dönünceye kadar, Perihan Hoca önde, Şükrü Tonoz arkada bizden önce sınıfa girdiler. Bizlerde gayet terbiyeli ve saygılıca önlerinden geçip yerlerimize oturduk.

Şükrü Tonoz, yanaklarını şişirerek, tam bizimle cenk yapmaya hazırlanıyordu ki, arkadaşımız Cengiz ayağa kalkıp;

"Hocam, biliyoruz.! Yaptığımız doğru bir şey değil.! Sınıfı terk etmemeliydik. Fakat, hocamıza soru sorduk. Ne salaklığımız kaldı. Ne haytalığımız kaldı. Daha fazla hakarete uğramayalım diye sınıftan dışarı çıktık. Her sorduğumuz soruya bu şekilde cevap veriyor" Dedi.

Şükrü Tonoz, Perihan Hanıma dönüp;

"Nasıl bir soru sordular Hoca Hanım" dedi.

Perihan Hanım, "İlahi dinler varken, felsefeye ne gerek var? Diye, dersi önemsemiyorlar müdür bey" dedi.

Şükrü Tonoz; siz kendi alan dersinizin önemini anlatacağınız yerde, öğrenciye hakaret ediyorsanız, ne kendinizi önemsetir, ne de, dersinizi önemsete bilirsiniz.! Gayet mantıklı bir soru sormuşlar.! Bunun cevabını vermek ve öğrenciyi bilinçlendirmek sizin göreviniz iken, neden bu pırlanta gibi, aklı başında çocuklara hakaret ediyorsunuz? Siz bunun için mi maaş alıyorsunuz? Diye bağırarak. "Ders sonu lütfen odama geliniz. Bu konuyu görüşelim" diyerek, sınıftan çıkıp gitti.

Müdür bey'in, bize olan siniri yön değiştirip hocanın kendi başına patlamıştı. Perihan Hanım, kendi başını kendi eliyle yakmış olmanın bilinciyle, Şükrü Tonoz sınıftan çıkınca, "ay bu başa daha neler görecek diyerek, özenle şekil verdiği saçlarını dağıttı.

Murat ÇAKMAK/ Sağlık Memuru/ Emekli
YOZGAT

15.05.2018
OKUR YORUMLARI
15.05.2018 18:29:00

çok çok tşkler

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ