Kadriye ŞAHİN

YANKI

YOZGAT LİSESİ (1978/1981) CENNETİ CEHENNEME ÇEVİRDİLER (BÖLÜM: 5)



Söz vermişti;
Umutlarımızı ruhumuza giydirip, hayallerimizle sarıp sarmalayıp, sonra mezun edecekti tahta sıralardan.
Hani, o cennet...!
Adı, Yozgat Lisesi olan.! ; Diyerek bitirmiştik 4. bölümü...

Umutlarımızı toz boyalı, yüksek duvarlarına astığımız okulumuzda, çocukluktan gençliğe geçişin ilk adımlarını atmaya başladığımız anda...

Ortaokul yıllarımızda başlayıp, ince ince işlenerek oluşturulan düşünce farklılıklarının ve taraf oluşturma çabalarının zemini hazırlanmış. Artık, sıkı sıkıya fikir ayrılıklarıyla doldurulan öğrenciler, pimi çekilmeye hazır bomba haline getirilip,1978/1979 yıllarında, Yozgat Lisesi bacasından çoktan duman çıkmaya başlamıştı. Liseye başladığımız ilk yıl, üst sınıflarda kavga gürültü zaman zaman olsa da. Birinci sınıfların ders saati, gayet sakin geçerken; bu sürecin tanışma ve guruplaşma süreci olduğunu, biz tarafsızlar yıllar sonra anlaya bildik. İkinci yıl, (1979/80) herkes kendi tarafında yerini belirlemiş, derslerimize gelen hocalar, sınıfların çoğunluğuna göre, ders saatleri içinde, yarı kendi alan derslerini anlatıp, yarı siyasi atışları cengaverce yaparken;

Yaraladılar, sarı saçlı, ceylan bakışlı, oyma nakışlı şehrin prensesi (Yozgat Lisesi) ni. Aldılar, ellerinden çoğu öğrencinin umudunu, kararttılar geleceğini.

Siyaset denilen oyunun, oyuna gelen öğrencileri,
Her derste anlamsız fikirler ile doldurulur.
Sonra, karışırdı bir birine üslupsuz sesleri.
Tahta zemine gizlenmiş çakılar, havada uçuşan sopalar, kaş göz demez...
Burun kesilir, kulak biçilir...
Gün geçmez ki;
"Aldırma gönül şarkısı"nı mırıldandı diye, patlamasın birilerinin ensesi, yerinden fırlamasın gözleri...
Parmak kaldırırken "bozkurt işareti" oluşturmuş.!
Bu elleri anında;
Anestezisiz, ameliyatsız kesmeye karar verirdi "sol"cuların efesi, efelerin kümesi...

Parke taşlı, tarihi binanın duvarları. Delindi, deşildi...
Yine de duyulmadı hiç bir sesi.
Görkemini kaybettirdi;
Gecenin karanlığında, duvarlarına yazılan siyasi yazıların renkleri.
Bedenini yaraladı; her çakının kazıdığı yazıların siyasi çizgileri.
Avludan çakıl taşları savruldu.
Kırılan camlar ile kırıldı, dağıldı gençlerin geleceği.
Ahu bakışlı pencerelerine yansıdı hüzünleri.
Tahta tavana kurulan tahtakuruları, içten içe kemirdi iliklerini.
Temeli sağlam kurulduğundan, hep ayakta kaldı, Yozgat'ın o güzel prensesi..
.
Durduramadılar; not, iş, gelecek vaat ederek, zihinleri bulandırılan öğrencileri.
"Azınlık hakları" diye, kültürümüzün altını oyarak, kışkırttılar müzisyenleri...
Şehri boşalttı çalışkan, dürüst Yozgat'ın Alevileri...
O gün, hangi taraf erken gelirse okula, diğer taraf giremezdi içeri.
Ne eğitim kaldı. Ne de, "sol" bayrağı sallayan idare baş edebildi.
Sonunda, boş kavgalar uğruna bitirdiler dersleri.
İlk yıl, sakin sakin, iki yıl tüm hararetiyle süren boş muhabbet muharebesi.
Çizik çizik çizdi (Yozgat Lisesi) prensesin asaletini.

Sustu, duyulmadı, bahçesindeki minik havuzdan su sesi.
Artık, kayboldu çardakların altında mandolin öğrenme hevesi.
Tümden kesildi flitle çalınan şarkıların güftesi.
Yerini aldı, yeni atanan okul müdürü Şükrü Tonoz'un bin bir küfre dayalı stresi...

Bizim kuşak süremedi Lise Caddesinin keyfini.
Siyaset hengamesinde. Başından düştü caddenin romantik fesi.

İkinci sınıftan üçüncü sınıfa geçmiştik ki, Kenan EVREN paşa el kaldırıp, ters giydirdi "sağ"cının, "sol"cunun başına, o düşen püsküllü fesi.
12 Eylülden sonra, hep beraber ödemiştik boşa kürek çekip, okulu okunmaz hale getirmenin bedelini.

Nasıl mı Ödemiştik?
12 Eylülden sonra, geri kaldığımız derslerimize sarılıp, siyasi havanın esintisinden kurtulup, aklımızı başımıza toplamış olarak, siyasi dönemde yaralanan dostluklar arasında; sadece 6 Edb/D sınıfı olarak, suya sabuna dokunmadan sıyrıldığımız arkadaşlarımız ile; mutlu şekilde okulumuza dönüp, yine, okulumuzun bahçesinde kol kola gezerek, cennete kavuşmanın tadını çıkarmayı hayal ederken;

Siyasi kavgaların tüm darbelerini, geçmiş yılların yorgunluğunu üzerinde taşıyan okul binamız, yukarıda bahsettiğim tahribatlar yüzünden yıpranmış, yorgun düşmüştü.

Bu nedenle okulun tadilat kararı içinde, içindeki öğrencilerin sürgün edilerek, okulu boşaltma kararı da onaylanmış, hak yerini bulmuştu.

Hak yerini bulmuştu lâkin. Sadece okulumuzdan ayrı kalmamıştık. Sömestr tatilinden sonra, okulumuza döndüğümüzde, okul müdürü Şükrü Tonoz dışında; geçen sene ki ders öğretmenlerimiz de değişmiş, hata yerlerine öğretmen gönderilmemiş, kimileri sürgün edilmiş, kimileri hapse atılmıştı.

Okul değişti, ortam değişti, mekan değişti. Bu değişimlerin içinde, o yıllar öğrenci olma şansızlığını yaşayan bizler; umutlarımızın, geleceğimizin elimizden alınarak, bilinmezliğe doğru sürüklenişin farkında olmadan, bir nesil; Sobasız, ışıksız, ahşap evlerin, nemli bodrum katlarında, öğrenci kirası ödeyerek, aç susuz, paltosuz okula gelen köylü gençlerin ve daha rahat okuyan bizlerin, hayallerinden sürgün edilişini, hayata atılmak için tutunduğu dalların elinde kalmasıyla ancak anlaşılacaktı.

Kadriye ŞAHİN

DEVAM EDECEK

YOZGAT LİSESİ SOHBETLERİNDEN ALINTILAR

Lise ikinci sınıfta, siyasetin açık açık haykırıldığı, ikiye ayrılan gurupların bir birini boğazladığı dönemlerde; bizim sınıfta Şükriye isimli bir arkadaşımız vardı. Sağcı olarak bilinen fen bilgisi hocamız, Ömer Şencan ile sürekli tartışır, "Darvin"İn fikirlerini kabullendirmeye çalıştığı için, kendisini "Ataist" zannederdik.

Bir gün, din dersi hocamız; "kim Fatiha suresini okursa, sözlü notu olarak 10 vereceğim" demişti. Sınıfın öğrencilerinin çoğunluğu okuyamamış, okuyanlar arasında da düzgün, kuralınca okuyan olmamıştı.

Sıra, arkadaşımız Şükriye Gökçe'ye geldiğinde, Fatiha suresini ve diğer duaları makamınca okuyarak herkesi hayrete düşürdü. Hoca sözlüsüne 10 verdi. Sınıfa dönüp; "inancından kuşkulandığınız arkadaşınız kadar dua okuyamıyor, ama yargılamayı da elden bırakmıyorsunuz" demişti.

O gün, hepimiz çok utanmıştık. Ve bir hafta içinde tüm duaları öğrenmiştim. Bu gün, her dua okuyuşumda Şükriye arkadaşım aklıma gelir. Kendisi farkında değildir ama, bana kazandırdığı dualar; insanın dış görünüşü ve fikirlerinin inancı bağlayamayacağı bilincini ispatladığı için kendisine teşekkür ederim. Bize verdiği ders, aldığı nottan çok yüksekti. Yaşıyorsa, Allah uzun ömürler versin.

MİKAİL BATUR/ POLİS Emeklisi
YOZGAT


Lise 1. sınıfta hiç siyasi tartışmalara katılmamış olmamıza rağmen; her gün, teneffüslerde veya boş derslerde, okulumuzda olup olmadığını tam bilmediğimiz ağabeyler gelir.

"Ben sağcıların başkanıyım. Dernek aidatı topluyorum" der, cebimizdeki simit paralarını elimizden zorla alırlardı. Öteki teneffüs, solcuların başkanı olduğunu söyleyen bir başkası gelir, diğer gurubu da o, soyar giderdi. Bu hâl böyle sürüp giderken;

Bir gün, matematik dersinden yazılı olacağımızı duyunca, hazırlıksız olduğum için, teneffüs arasında Lise Caddesine çıkıp kırtasiyeye doğru acele acele yürüyorum. Dosya kağıdı alıp derse yetişeceğim.

Ara sokaklardan birinde, bizden para toplayan ağabeyleri gördüm. Sağcıların başkanı ve solcu başkanıyım diyen şahıslar bir arada. Ceplerinden para çıkarmış sayıyorlar. Bu iki düşmanın bir arada olmasından kuşkulandım.Yanlarından geçer gibi yaptım. Parayı bölüştüler. Para ödemeyen öğrencilerin listesini de bir birlerine teslim ederek. "Yarın bunları sıkıştıralım" diye de bir birlerini tembihlediler.

O gün anlamıştım ki; siyasi kavgalar, çıkardan başak bir şey değil. Birileri, bir birinin yakasını yırtarken, birilerinin cebi doluyordu. Zaten, siyaset kavgayla ispatlanmaya çalışılarak, çatışma eylemine dönüştüğü an, birileri bundan faydalanıyor demektir.

MUSTAFA KÖKSAL/ İş adamı
ANKARA


Ben,1980/1981 yılı 6 Edb/D sınıfı, Sınıf Hocası ve Edebiyat Hocası Cemil KILIÇARSLAN;

719 nolu Kadriye ŞAHİN öğrencim olur. Kendisi, Osman Hakan KiRACI'nın Yozgat Gazetesinde 1978-1981 yıllarına ait hatıralarını yazıyor. Ben de yazılarını ilgi ile takip ediyorum. Kuvvetli, akıcı, sanatsal üsluba sahip, farklı tarzda bir kalemi var.

Benden de, 1980’li yıllarda; Yozgat ve Lise Caddesi hakkında bir anımı sordu. Ne söyleyebilirim ki?
Zaten içinde yaşıyorum. Denizdeki balık, ne bilsin suyun kıymetini.!
Dedim lâkin, o günleri en iyi tanıyan da bendim.
"Öğrencimin gayretine heveslenerek, fırsat bu fırsat" dedim. Öğrencim Kadriye Hanım’a da, "sen kusura bakma. Kendi kalemin kendine yeter. Ben, bundan sonra kendim yazmalıyım" diyerek, bu vesileyle;

1969 yılının 1 Ekim ayında, Yozgat'a ilk ayak bastığımda . Üzerimde kısa kollu kareli bir gömlek vardı. Köyde traktörle tarlaya kül çekiyorduk. Deyip;

Başladım yazmaya. Yozgat Lisesi, öğrencilik anılarım, öğretmenlik anılarım, hayatım, Lise Caddesinde geçti. Bakalım ne zaman biter. Yazma fikrini aklıma düşürüp, destekleyen öğrencim Kadriye Şahin'e başarılar diliyor, yazılarını takip ediyorum. Kendilerinden ve tüm öğrencilerden kalan anıları kendi kitabıma saklıyorum. 6 Ed/D 1981 öğrencileriMe sevgilerimi selamlarımı iletiyorum. Sizleri hiç unutmadım. Sizin saygınız dan hep memnun kaldım.
CEMİL KILIÇARSLAN Edebiyat Öğretmeni
Anadolu Lisesi Müd.Yard. Emekli
YOZGAT

Sınıf Hocamız, Sayın Cemil KILIÇARSLAN Beyefendi; beni kırmayıp, duygu ve düşüncelerini açıkça bildirip, memleketimize güzel bir eser kazandırma hazırlığına başladığı ve bu çalışmaya vesile olduğum için mutlu olduğumu belirterek, bizleri anlatmış olmanın onurunu yaşatacağı için;
Sınıfımız adına kendisini selamlıyor; saygılar, hürmetler sunuyorum..

Kadriye ŞAHİN

23.04.2018
OKUR YORUMLARI
Kadriye ŞAHİN
16.08.2019 00:25:00

Yakup Aslan Beyefendi kardeşim; Sizi hatırladım. Estağfurullah... Özür dilemenizi gerektirecek bir kusur yoktur. Zaman öylesine akıp geçti ki, geçerken de bazı anıları silip süpürdü. Siz,en azından bir hocamızı hatırladınız. Ben, arkadaşlarımızla irtibat kurarak bu yazıyı kaleme aldım. O günleri teferruatıyla hatırlayan kimseye rastlayamadım. Murat Çakmak ve Rahmetli Cengiz Gençkol haricinde. Biz, edebiyat bölümü olarak sadece 3. sınıfta fen dersi almadık. 1.2. sınıflarda fen dersi aldık. 1. sınıfta Emine hanım dersimize geliyordu. 2. sınıfta Ömer Şencen fen derslerimizi doldurdu... 3. sınıfta fen dersi yerine biyoloji dersi aldık ve hocamız, Mümtaz Kayaoğlu idi. Yozgat'ta yaşadığım her anı günü gününe hatırlıyorum. Yazdıklarımda yanlış yoktur.Yaşayan hocalarımızla ve tüm sınıf arkadaşlarımızla görüşerek hazırlanmış bir yazıdır.Üstelik, herkes bir birini hatırlasın diye, hatırladıkları kadarıyla kendi anlatımlarına da yazıların altında yer vermeye çalıştım ve bu yazı serisi sayesinde tüm arkadaşları arayıp bularak bir birimizle irtibat kurduk.Henüz yazının son bölümü yazılmadı.

İlginiz için teşekkür ederim. Selamlar...

Yakup Aslan
13.08.2019 21:07:00

Ömer Şencan hocamızı yad edip,sağlık,sıhhat ve afiyetler dileyelim.Sınıf arkadaşlarım olan Kadriye Hanım ve Mikail Batur Beyden özür dileyelim.Ama biz edebiyat bölümü olarak fen dersi görmüyorduk diye hatırlıyorum.

Yakup Aslan
23.07.2019 14:49:00

Ömer Şencan Fen Bilgisi hocası değil, Matemetik hocasıydı.Gümüşhane ve Yozgat'ta iki kardeşin matematik hocası.Adam gibi adamdı.Yaşıyorsa Allah sağlık,sıhhat ve afiyetler versin.

Murat Çakmak
25.04.2018 10:44:00

Değerli kardeşim sınıf arkadaşım o günleri çok güzel yorumladığınız için size teşekür ediyorum.Yaşam dediğimiz şu fani dünyada her şeyin acısı, tatlısı olduğu gibi o günlerinde kendine has güzel yanları vardı bu günkü lise öğrencilerinin manadan vatandan,bayraktan uzak duran halleri ve aralarında çıkan kavgalar sudan sebepler,oysaki bizim gençlik yıllarımızda. atılan her adım vatan,bayrak,millet içindi.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ