Kadriye ŞAHİN

YANKI

RUHU ÖLDÜRÜLEN ŞEHİR

RUHU ÖLDÜRÜLEN ŞEHİR
Yozgat Hastanenin Yıkımı
(Doğumu Tarihi 1933. Öldürülme Tarihi .../.02/2018)


Bir kaç gündür memleketimle ilgili gazeteleri okuyacak vakit bulamadım. Geçen haftalarda memleketimizi ziyaret edip, Yozgat çamlığının kış manzaralarıyla, hasret gideren bir arkadaşım, Yozgat hakkında yazdığım yazıları okumuş ve yazılarıma yön vermesi konusunda, istediğim yerlerin resimlerini çekip gönderebileceğini söylemişti. Bende kendisine, bol bol çamlıktan kar manzarası, okuduğumuz okulların resimlerini, Mübarek Ahmet Beyefendinin türbesini, Yozgat'ın eski çeşmelerini, şehitliğimizin girişini, Hastane Caddesi'nin resimlerini görüntüleyip göndermesini rica etmiştim. Belki, kendisine göre gezip göreceği yerler vardı. Fakat, bu kısacık ziyareti esnasında, kar kış demeyip, istediğim; aslında özlediğim bütün yerlere giderek resimlemiş. Bir birinden harika resimler göndermiş. Yozgat'ın, bizim zamanımızdaki geçmişini yansıtacak olan çalışmalarım için, bunca emek harcayıp; "memleketime faydam olur ise, faydası olana destek olabilmişsem ne mutlu bana" diyerek beni onurlandıran, yazılarıma destek veren, bu memlekette yaşamamasına rağmen, "Yozgat sevdalısı" insanların varlığını hatırlatan arkadaşıma buradan bir kez daha teşekkür ediyorum. İşte bu resimlerden aldığım ilham ile, kalemim döndüğünce yeni bir yazıya başlamıştım. Bundan dolayı, Yozgat da olup bitenden habersiz, çala kalem çalışırken, bu gün gazetelere göz atayım istedim. İlk gözüme çarpan, "Yozgat Hastanesinin Yıkımı" oldu. Parmaklarım klavyenin üzerinde dondu, nutkum tutuldu.

Günler öncesinden okuduğum haberlerde, "Eski Yozgat hastanesinin yıkılacağı düşünülüyor" diye, bir yazı okumuştum. İnanın, inanmamıştım. Çünkü, böyle bir karara en azından halk karışı çıkar diye düşünmüştüm.

Ne saygısızlık etmektir meramımız, nede bir mülki amirin işine karışmaktır amelimiz. Sadece bilsinler ki, çok üzdüler, perişan oldu ruh halimiz. Bilemiyorum, mülki amir dururken de kime anlatalım, nasıl anlatılsın ahvalimiz?

Elbetteki idari amirlerimiz, mülki amirlerimiz memlekete faydalı işler yapmak, halkı refaha kavuşturmak, güvenliği sağlamak, istihdam alanları açmak için, bazı kararlar almak zorundalar. Çünkü onlar bu çalışmaların öncülüğünü yapmak için buradalar. Az çok biliyoruz ki, bazı çalışmalar yapılırken, fikir alınır, oya sunulur, sonra karara bağlanır. Daha sonrada alınan kararlar onaylanır. Şimdi soruyorum sayın yetkililere. Bu kararı kim, neden verdi, kim onayladı? Bunun çok geçerli bir sebebi olmalı. Manevi değeri, hiç bir getiriyle ölçülemeyecek bu bina neden yerle yeksan edildi? Halktan biri olarak merak içindeyim.

Sayın Hakan Kiracı Beyefendi, Yozgat Gazetesi; "Gündem" isimli köşesinde, "Yozgat’ta ne var ve de ne yok" başlığı altında, Yozgat'ın halini, göç sorununu anlatan paylaşımına, şöyle bir yorum yazmıştım;

"İnsanların yaşam şekillerinin, yaşam alanındaki ortamın nasıl yapay bir hale getirilip, ruhsuzlaştığını görmek, insana ölümden daha acı geliyor. İnsanoğlu yaşadığını sanıyor. Oysa özünden, kültüründen, geçmişinden koptuğu an, bunları yok ettiği zaman, kendi kendini yok ediyor. Nerede, benim Yozgat'ımın konakları? Nerede, salkım söğütlü, içinde ak kanatlı kuşların gezdiği, yeşilbaşlı ördeklerin, geceleri kurbağaların öterek yüzdüğü dereleri? Sıra söğüt deresindeki salkım salkım su üstüne dökülen, rüzgar esince, savrulup, raks eden söğütler... Bu adı taşıyan Sırasöğüt Mahallesi nerede? Nere de, bahar yağmurlarına boyun büken, bel kıran; sarı taşları desen desen işlenip, parke parke örülen taş köprüler? Nerede, ökçeli ayakkabıların ökçesiyle ritm tutan Hastane Caddesi'ndeki taş kaldırımlar? Neden yok, hastane bahçesinde katmer katmer açan, miski amber kokulu güller, çamlar altındaki çardaklar? Maalesef öldürüldüler... Bunlarla beraber, O memleketin geleceği de öldü. Soruyorlar her gidene, cevap veremiyor... Belkide, o mezarlıkta yaşamamak için bunca göç, cevabını bilemiyor."
Demiştim.

Yok olanlardan geriye kalan, "Yozgat Şehir Hastanesi"ne de son darbe vurularak yok olmuş. Aslında bu darbe, şehre vurulmuş. Bu darbe, Yozgatlıya vurulmuş. Bu darbe, gurbette gurbet kahrı çekip, sıla özlemiyle kendini avutana vurulmuş.

Çünkü, bu şehrin tüm güzelliği, özelliği; şehirleşme, yapılaşma, toki'leşme adına kaybolarak; bahçeleri elinden alınarak, bahçelerdeki ceviz ağaçlarına balta vurularak, tek fabrikası yıkılarak, güzelim konaklar bakımsızlıktan yol açma adına uçurularak hamamları kapatılarak, çeşmeleri kurutularak bu şehir ruhunu kay betti... Zaten can çekişiyordu. Canı çıkmadık bir başı; asırlık hastanesi Yozgat'a Yozgat olduğunu, hatırlatan tek bu bina idi. Şimdi bu kimliğin belirtisi de kayboldu öylemi? Sonunda, ruhunu bedeninden çıkarmayı başardınız vesselam!

Bu kararı valilik tek başına alarak yıkım işlemi yaptığına inanmıyorum. Asırlık hastanenin yıkımına sebep olanlara sesleniyorum!

Bu şehrin kahrını çekenler; zamanında yol bulamadı yürüyecek. Çamurunu, karlarını tırnaklarıyla eşeledi lâkin iş bulamadı gençlerini çalıştırıp ekmek yedirecek. Dursun dedenin, Hurşit dedenin paltosu bile yoktu, evlerimize su taşırken, kışın ayazında giyecek. Yazın sıcağında kurur, kışın soğuğunda donardı sularımız. Su bile bulamazdık, mahalle çeşmelerinden içecek. Her bahar sel basardı şehri. Yeşilbaşlı ördekler yüzsün diye; dereleri kapatıp, yollar açmamıştık üzerinde gezecek.

Yine de seviyorduk bu kahır dolu şehri. Her hali doğal, her yapısı asaletli, insanları metanetli olduğu için. Aç da kalsa kimse göçü yüklemiyordu. Bu şehrin ruhu öldürülene dek. En azından bir hastanemiz vardı. Kars'dan, Ardahan'dan, Ağrı'dan insanlar gelip, dertlerine derman ararken evlerimize de misafir olurlardı. Bu sayede, Doğu ile İç Anadolu'nun dostluk köprüsüydü bir zamanlar bu hastane. Elektrikler kesilince mum ışığında ameliyatlar yapılmıştı o hastahanenin içinde.Tüm çocuklar, o hastahanede doğdu. Çoğumuz o hastanede gözlerimizi dünyaya açtık. O hastanede ilk bebek ağlamasını duyup; baba, ana olmanın ilk duygularını yaşadık. Biz bu hastahanede doğmayı, doğurmayı, yaşamayı yaşatmayı başardık. Hadi bunlar mutluluklarımız idi. Göz koydunuz... Bu anıları aldınız. Biz alıştık mutluluklarımız dan vazgeçmeye de...

Fakat; dedelerimizi, analarımızı, babalarımızı, tüm sevdiklerimizi, öte aleme o limandan uğurladık. Bizler, bir asırdır o hastahanede ne acılar yaşadık, ve ayrılıkları o bahçede bıraktık. Belki mendil sallamadık bu ayrılıklarda. Ama, gözyaşlarımızı sildiğimiz o mendilleri bahçesine bıraktık. Gözlerimizin yaşıyla bahçesini suladık. Bizim acılarımız sizin ne işinize yarayacaktı ki, acılarımızın bile hatırasını çok görüp, yerle yeksan ettiniz. Acılarımızı bile bıraktığımız yerden söküp yok ettiniz.

Şimdi, gidenlere dönün diyorsunuz. ? KİME ? NEREYE ?
Ölmeden, öldürdünüz.!
Bize ait, bizim olan; mutlulukları, hatıraları, anıları, acıları... Siz bizi, Yozgat dışında yaşayan Yozgatlıları ve avunduğumuz sıla mızı öldürdünüz. Ölmüş ölüler, haydi dönelim şimdi, ölmüş bir şehre. Öldürenlerin, ölü şehrine... Ruhu ölen şehre...
Uçakla, trenle taşırsınız artık bizi, bu şehrin geçmişine.

15.02.2018
OKUR YORUMLARI
Kadriye ŞAHİN
16.03.2018 23:28:00

"Sılada kaybolan Çocukluğum" isimli yazı için en son yorum yazan Hocam'a bende sevgilerimi iletiyorum. Sanırım, çalıştığım okullarda görev yapan benden küçük hocalarımızdan biri olmalısınız. Tahmin ediyorum fakat, isminizi yazmış olsaydınız daha net hatırlaya bilirdim. Çalıştığım ve tanıdığım insanların hiç birini unutmadım. Elbette ki, ikram edilen bir bardak çay, bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı varken, verilen Selâm'ın, söz olup dökülen kelâm'ın hatırı gönlümüzde sonsuzdur.

Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Selamlar, Sevgiler..

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ