12 Eylül dönümünde 12 Eylül yazısı yazmamak olmaz. Hiç olmazsa Netekim Paşayı (Kenan Evren) yad etmiş oluruz. 12Eylül faşizminin sürdüğü yıllarda yaşadığım trajikomik bir olayı sizlere anlatmak istiyorum.
Yıl 1983 yılı seçimler yapıldı Özal Hükümeti kuruldu ama ülkenin her tarafında sıkı yönetim devam ediyor. Astsubayların paşa olduğu dönemleri yaşıyoruz.
Bu dönemde Urfa'ya öğretmen olarak tayinim çıktı. Urfa'nın çok güzel bir köyüne öğretmen olarak atandım. Atanmamda biraz maceralı oldu ama onu kısa geçeceğim. Normalde bir kez karakola yolunuz düşmüşse göreve başlatmazlarken ben 12 Eylül'de hapis yatıp, memur olamayacak kadar ceza aldığım halde atamam yapıldı. O zaman bilgisayarlar yoktu istihbarat güçlü değildi tabi..
Güzel bir köy, güzel insanlar ben onları sevdim onlarda beni sevdiler.
Her şey iyi de arkamdaki sabıka canımı sıkıyor her an kulağım kirişte “acaba” diyorum “sabıka yazım gelir mi? “ Kendimce önlem alarak yakın nahiyedeki karakol komutanı sanırım üst çavuşla da samimi olma yoluna gidiyorum.
Dönem onların dönemi. havalı ele avuca sığmaz bir genç ne kadar samimi olsakda olmuyor.
O zaman köylerde tuvalet yaptırılıyor. Her köylüye avlusunun bir köşesine tuvalet yaptırmaları zorunlu tutuluyor. Çevre köyleri de bizim üst çavuş denetliyor.
Bir gün bize yakın bir mezraya giderken beni de aldı, komutanla birlikte gittik. Mezrada üç beş hane bir yer hepsini daha öncesinden tanıyorum. Herkes tuvaleti bitirmiş sadece “Şeker Amca,” “Şeker Teyze” dediğimiz iki yaşlı bitirememiş tuvalet yapımını. Bizim komutan kükredi. Durduramıyorum hakaretlerini ve sonunda bu iki yaşlı insanı benim yanımda tokatladı.
Tuvalet yaptırılması doğru ama yöntem çok yanlış. Tam bir faşist uygulama. Ben komutanla tartıştım ve orada komutanın yanından ayrıldım. Köye yayan gittim. Derler ya al başına belayı diye benim ki tam öyle.
Öğretmenliğe devam ediyorum, hafta sonları da orta okula gitme ihtimali olan çocuklara özel ders veriyorum.
Köyde Sadık adında zihinsel engelli bir çocuk var. “Köye zarar vermesin” diye devamlı derslere alıyorum. Derste ilgi dağılınca Sadıkla biraz ilgilenip tekrar derse dönüyorum. Bir cumartesi günü her halde ters günümdü. Sadığı dersten çıkardım. Çıkmak istemedi azarladım biraz zorla çıktı dışarı.
Birkaç dakika sonra dışardan bir çocuk geldi. “Öğretmenim Sadık Atatürk büstünü kırdı” dedi.
Haydaaa! Adam öldürsek daha iyi çünkü askerler Atatürk'ten daha çok Atatürkçü, komutanla aramız zaten bozuk. Biraz araştırsalar sabıkamızda arkamızda. O zaman satılan bir şeyde değil ki gidip bir Atatürk büstü alalım.
Bunları düşünürken hızla Sadık'ın yanına gittim 'Ne yaptın Sadık?' dedim. Oda 'Bana ters bakıyordu.' dedi. Elimden tuttu taş attığı yere götürdü. 'Bak,' dedi.
Baktım hakikaten Atatürk ordan çok ters bakıyordu. “Haklısın Sadık ters bakıyor da biz bunu nasıl kapatacağız be oğlum şimdi.” diye hayıflandım.
Sadık kendince haklıydı içerde ben ters davrandım, dışarıda da Atatürk ters bakınca Sadık böyle bir tepki koydu ortaya. Ya beni taşlayacaktı ya da Atatürk'ü.
Uzatmayayım köyün muhtarıyla beraber pazar akşamına kadar yeni bir büst temin ettik olayı kapattık. Büstün temini de ayrı bir yazı konusu olur.
Çok sıkıntı verdin Netekim Paşa senii hiç hayırla yad edemiyoruz.
Aşk ile dostlar.

12.09.2013
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ