YAZA MERHABA

Dostlarım, Merhaba. Covid19 karantina döneminin 1 Haziran tarihinde önemli ölçüde gevşetilmesi ve bu bağlamda 65 yaş ve üstündekilerin, tabir’i caizse, şartlı olarak salınmasından yararlanarak, biz de ailece Sakarya’nın Kocaali İlçesinde, Karadeniz’in serin ve dalgalı sularına kendimizi attık. Bu melun salgının da, eşref’i mahlûkatın azim ve gayretiyle, geçmişte kontrol altına alınan kuduz, tüberküloz, tifoda olduğu gibi, tahtının ve tacının kısa sürede elinden alınacağına olan inancım tamdır. Salgının Türkiye’deki yönetimi ise, maske dağıtımındaki aksamalar ile umreden dönenlere yapılan ziyaretlerde yaşanan hatalar dışında, oldukça başarılı bir şekilde yürütülmektedir.  Bu bağlamda Sağlık Bakanı’ndan başlayarak sektörde hizmet veren tüm görevlilere şükranlarımızı sunarken, mücadele sırasında hayatını kaybeden kahraman sağlık elemanlarımıza da Allah’tan rahmet, ailelerine ecir sabır diliyoruz. 

Tabii bu arada ülkemizin birbirinden değerli ve cazibeli yöreleri de yazlıkçılar ile yerli ve yabancı turistler tarafından, salgına nispet eder gibi, çaka çaka dolmaya başladı bile. Dileğimiz tüm tatilcilerin salgının ikinci dalgasıyla karşılaşmadan sağ salim evlerine ve yurtlarına dönmesidir.

Kendim dâhil, birçoğumuzun apartman dairelerinde yaklaşık 3 ay süreyle karantinada kalması, beraberinde fiziki ve psikolojik sıkıntıları da getirdi. Bu sıkıntıları atlatmak 65 yaş ve üstündekilere gerçekten en az iki haftaya mal olmakta. Ne ise ki, yazlık komşularımıza dostlarımıza, şükürler olsun ki bu sene de kavuştuk da o sıkıntılı günleri çabucak unuttuk. Bu arada buluşmaya katılamayanlara da rahmet göndermek de dostlara sadakat borcumuz olmakta.

Sabahları sağımızdaki ve solumuzdaki komşulara verandadan günaydın demek ve güler yüzlerinden karşılığını almak, düz ayak bahçeye çıkmak, çimenler üzerinde yalınayak dolaşmak, deniz kenarına gidip güneşlenmek, daha sonra Karadeniz’in bir gün iyi, üç gün huysuz dalgalarıyla boğuşmak, akşam serinliğinde tenis oynamak, peşinden komşular ile aperatif almak ve nihayet dostlara iyi geceler deyip, serin gecelere dalmak, bizlere cennet yaşamının dünyamızda olduğunu hatırlatmakmış meğer...

Sevgili Komşularıma “Nevzat Ağabey, Metin Kardeşim, Hilmi Kardeşim, masamı teşrifiniz beklenmekte…” diye seslendiğimde, beş on dakikada kurulan güzel bir dörtlü muhabbet masası, akşamın güzelliğine değer katmakta, çimenin yaprağın yeşili, ortancalardaki renk cümbüşü, denizin ve gökyüzünün mavisi, dolunayın pırıltısı, sessizliğin sesi, kuşların cıvıltısı yaşamı daha da anlamlı kılmakta. İkindi üzerinde ise rahmetli Orhan Ağabeyimizden bizlere emanet kalan Binnaz Hanım, Harika Hocanım, Rezzan Hanım veya eşim Cavidan, hazırladıkları nefis kurabiye ve kekleri çay eşliğinde tüm zarafetleri ile dostlar masasında sunmaktalar. Bir evde pişen özel yemek, mutlaka tadımlar halinde diğer komşularla da paylaşılmakta, kalan tabak yine içi özel bir yemek ile birlikte iade edilmektedir. Bazen tabak iadesi aksar, sezon sonunda hanımlar ellerinde çeşit çeşit tabak ve bardaklar ile kapı kapı dolaşıp sahibini ararlar. Bir bakarsınız, tabak sahibi bir iki gün önce yazlığını kapatıp gitmiştir. Tabii iade işlemi seneye kalır. Bu olay da ayrı bir anlam ve güzellik taşımaktadır. Hani boşuna dememişler, “Komşuda pişen, bize de düşer” diye. Yurdum insanının tarihi ve emsalsiz kültürüdür, tüm bu güzellikler…

Ama bu uyuma, güzel dostluğa, komşulardan biri maazallah ters düşse, işte o doğanın saydığım güzelliklerin biri olsun insana hiç zevk verebilir mi? Boşuna dememişler, ev alma komşu al diye…

Kocaali, diğer sahil kasabalarındaki durumun aksine, pencereleri açık arabalardan sonuna kadar cıs tak cıs tak gürültü çıkartarak, cadde ve sokaklarda ses kirliliği yaratan arabaların bulunmadığı, nüfusunun az olması nedeniyle, sosyal mesafenin korunmasında, pazar yerleri hariç, fazla sorun yaşanmadığı, tabiri caizse emekli ve bebeklilerin rağbet ettiği bir Karadeniz kasabadır.  Fındıklıklar dağları kaplamakta, bağ bahçeleri bizlere birbirinden nefis sebze ve meyveler sunmaktadır.

Bu arada salgını umursama da ise, sanırım dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi, burada da maalesef çok zayıf bir görünüm izlenmekte. Maskeler onca uyarılara rağmen, sanki çene altı veya cep aksesuarı olarak kabul edilmiş durumda.

Ama

  • Masken var mı? Denildiğinde,
  • Evet, var!” yanıtı alınmakta.

İşte olay bu kadar basit görülmekte! Diğer bir deyişle, maskeler, salgından koruma yerine, adeta cezalardan korunma malzemesi olmuş durumda.  

İşte yaz mevsimi, her kesimden insanın bereketiyle, yaşam koşullarıyla sevdiği bir mevsimdir. Hani bir Amerikan modern-klasiği sayılan 1935 yılında sahneye konmuş “Porgy and Base” Operasında söylenen ve popülaritesini hiç kaybetmemiş  “Summer Time and the livin is easy”yani, Yazın yaşamak kolaydır.” aryasında dile getirildiği gibi…

Bu arada yaz tatiline çıkmanın İtalyanlar için bir prestij meselesi olduğunu sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim. İtalyanlar için derler ki, İtalyan tatile çıkmak için icabında evinin eşyasını bile satar. Şayet satacak bir şey bulamazsa, tatile çıktıklarını sansınlar diye, evinin panjurlarını bir ay süreyle kapatıp, evine kapanmayı tercih eder.

Yaz mevsimi tüm güzelliklerinin yanında, sona erişinde maalesef çok hazin olaylar da sahneye koymaktadır. Tatile getirilen evcil hayvanların vicdansızca yazlık yerlerinde sokaklara terk edilmeleri, yürekleri derinden yakan sorumsuzluk örnekleridir.  Sokak koşullarını hiç bilmeyen bu hayvancıklar, sokaklarda doğup büyümüş ve kendilerine bir şekilde yaşam ortamı yaratabilmiş köpek ve kediler yani “Büyük Ağabeyler” bu hanım evladı evcillere adeta racon(*) kesmekte, kendi doğaları icabı, onlara yaşam hakkı vermemektedirler. Bu nedenle özellikle gecenin ortasından sabaha kadar sokak ve caddeler kedi-köpek kavgaları ile inlemekte, bu arada insanlara uyku haram olurken, çocuklar üzerinde de ciddi korku travmaları yaratmaktadır. Hayvanların periyodik aşı ve bakımları yapılmadığı, ayrıca birçoğu kısırlaştırılmadığı için her sene kapı önlerinde sevimli kedi, köpek eniklerini görmek sıradan olay haline gelmektedir. Doğal olarak yavru ve anaları ile ilgilenilmekte, onlara su ve mama vermek özellikle çocukların en büyük eğlencesi olmaktadır. Büyüyen köpekler doğaları icabı şefkat gördükleri evlerin koruyuculuğunu üstlenmekte, kılık kıyafetini beğenmediklerine, gece yürüyüş yapanlara, bisikletle geçenlere, seyyar satıcılara havlamakta hatta saldırmaktalar. Bu tür olaylar nahoş sonuçları da beraberinde getirirken, bazen polis müdahalesine kadar iş uzayıp gidebilmektedir.

Ülke çapında insan ve hayvan sağlığı açısından, özellikle de Covid19 salgını ortamında, fevkalade ciddi bir sorun olan bu konuda, önce sözde evcil hayvan dostlarına, sonra da belediyelere hatta her hayvan severe büyük sorumluluk düşmektedir.

 Ne ise ki bazı Güneydoğu Asya ve Afrika ülkelerinde olduğu gibi sokaklarımız hırsız maymunlarla dolu değil. O ülkelerde maymunlar evlerden, dükkânlardan hırsızlık yaparken lokanta ve evin bahçesinde yemek sırasında masada insanların önündeki yiyecekleri kapıp kaçmaktalar. O anda insanlar üzerinde, hele de turistler üzerinde yarattığı korkunun boyutunu hiç tahayyül edebiliyor musunuz?   

Biz her şeyde olduğu gibi yine halimize şükredip, yaz mevsiminin tadını çıkartmaya çalışalım.   

 

(*) Racon İtalyancadaki “ragione” kelimsinden Türkçeye geçmiş olup, düzen, kural anlamına gelmektedir Racon kesmek özellikle Mafia’nın bir uygulamasıdır. 

 

OKUR YORUMLARI
Abdulkadir Çapanoğlu
09.07.2020 13:14:00

Değerli kardeşim, "Yaza Merhaba" makaleni çok bğendik. eline sağlık. Hem insanın içini serinleten hemde güzel uyarılan yapan hoş bir yazı olmuş. Devletteki görevlerin nedeniyle bir çok ülkeyi görmek ve incelemek fırsatın olmuştu bu bilgileri okuyucularınla paylaşırken bizde bu ülkeler hakkında bir şeyler öğrenmiş oluyoruz. Teşekkürlerimle güzel bir yaz dilerim.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ