Değerli okurlarım, son haftalarda ekonomide dikkatleri üzerine toplayan konu swap, yani Türkçesi ile takas. Ama takas dediğimizde aklımıza birçok farklı işlem veya eylemler gelebilir. Gazete ilanlarında gördüğümüz gibi, “Satılık araba, takas edilebilir” ibaresinde olduğu gibi…

Bu nedenle yazımda ekonomi dilinde teknik anlamı ile swap nedir, bu araca neden başvurulur, işin uzmanı olmayanları da dikkate alarak kısa ve öz bir şekilde, ama dilimize yerleştiği gibi, İngilizce yazılışı ile anlatmaya çalışacağım.

Son birkaç aydır yazılı ve görsel basında izliyoruz; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) swap için ABD Merkez Bankası’na (Federal Reserve) başvuruda bulundu, ancak sıraya bile alınmadı… Bu arada sadece Katar ile bir swap anlaşması yapıldı.  Alman Merkez Bankası’na (Deutsche Bundesbank) yapılan başvurulara da olumlu yanıt gelmedi. Bence iyi ki de gelmedi. Nedenini aşağıda açıklayacağım.  

TCMB ne yapmak istiyor ve ne yapıyor, şimdi onu inceleyelim.

Yine TCMB’nin tanımlamasına göre Swap yani bir diğer adıyla takas; iki tarafın bir varlık veya yükümlülüğe bağlı olan nakit akışını aralarında değiştirdikleri işleme verilen isimdir. Swap işlemlerinde, faiz oranları ile döviz kurlarındaki değişmeler sonucunda ortaya çıkan riski en aza indirmek amaçlanıyor. Swap, özellikle döviz kurlarında oynaklığın yaşandığı zamanlarda yatırımcının bu oynaklıktan kaynaklanan riskinin önünü alması için önemli bir araç olarak ortaya çıkıyor.”

Bu tanıma örnek verecek olursak işlem şöyle gelişiyor. A Firması, piyasa şartları uygun olduğu bir zamanda avro ile kredi almış, ama ihracatından Dolar geliri sağlıyor. Avro kredisinin faiz ve anapara vadesi geldiğinde A Firması avrosunu, kambiyo mevzuatı uyarınca mecburen önce TL’ na çeviriyor, peşinden de eline geçen TL ile avro satın alıp, avro kredisi borcunu geri ödüyor. Bu arada doların ve avro alış-satış kurları arasındaki fark kadar bankaya iki kez komisyon ödemiş oluyor.

Öte yandan B Firması, Dolar Kredisi almış, ama ihracat gelirleri avro üzerinden. B firması da kredinin vadesi geldiğinde, aynı A Firması gibi işlemlerinde olduğu gibi, ama o, avro satıp dolar alıyor ve yine döviz alış-satış farklarından dolayı önemli ölçüde maddi kayıba uğruyor.

İşte bu tür kayıpların çözümü ise swap işleminden geçiyor. A ve B Firmaları bir banka aracılığıyla dolar ve avro borçlarını piyasaların tayin ettiği swap oranında takas ediyorlar. Böylece her borç geri ödemelerinde kur farkından dolayı kayıplara uğramıyorlar.  Bu arada aracı banka bu işlemden bir kazanç sağlarken, A Firmasından satın aldığı parayı B Firmasına, B Firmasında satın aldığı parayı A firmasına aynı anda sattığı için hiç kur riski altına da girmemiş oluyor. Firmaların verdiği komisyon ise kredi vadesi süresince kur külfetinin toplamından daha az oluyor. Daha da önemlisi firma, kazandığı para ile borcunu geri ödeyebildiği için artık kur riski taşımıyor. Kısacası, firmalar da bankalar da bu işlemden karlı çıkıyorlar.  Peşinen şunun altını da çizmek gerek, swap işlemleri kapsamlı sözleşmelere göre yapılmakta ve bundan hukuk danışmanları da nasibini almaktadırlar.

Dünya para ve sermaye piyasaları swap ile 1982 yılında tanıştı. İlk işlem Dünya Bankası ile IBM arasında yapıldı. Dolar yükümlüsü olan IBM, beş yüz milyon dolar karşılığında aktifindeki Alman Markı ile İsviçre Frankı’nı Dünya Bankasına sattı.  Olay piyasalarda büyük yankı yarattı. O günlerden bugüne kadar swap işlemlerinin “swaption”, “option”, “futures”“Debt- Equity Swap” gibi birçok türevleri piyasalara geldi ki, şimdi onlara girmek çok uzun zaman alır.

Hazine’de görevli olduğum dönemde, 1984 Yılında Bankalar Birliğinin daveti üzerine, daha birçok bankacının dahi ne olduğunu bilmediği bir zamanda, swap hakkında verdiğim konferans büyük ilgi yaratmıştı. Yine, 1993 yılında Japon Eximbank’tan Türk Eximbank’a aldığımız 300 milyon Dolara tekabül eden Japon Yeni kredisini, bir Japon bankası ile yaptığımız sözleşme ile Dolara swap yapmış ve hatırladığım kadarıyla, işlemden yaklaşık 10 milyon dolarlık kar ile çıkmıştık. Müzakere heyetine ise, naçizane, başkanlık yapmıştım.   

Bence bu işlemler arasında en önemlisi, daha doğrusu en riskli olanı  “Debt Equity Swap, DES”, yani “Borç- Özkaynak Takası” olanıdır.

Bu işlemde borçlu taraf bireyler, şirketler ve devletler olabilir. Alacaklı banka, verdiği kredinin anapara ve faizlerini borçlu taraftan tahsil edemiyorsa, sonuçta borçlunun öz kaynaklarına el koyar. Borçlu, mali yönden sorunlu bir şirket ise, banka menkul-gayrı menkul varlıklarına el koymak suretiyle alacağına mahsup yapar. Ancak, İsviçre’nin Basel Kenti’nde yerleşik Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) kurallarına göre, nakit ve nakde dayalı olmayan varlıkları aktiflerinde uzun süre tutamayacağı için bankalar daha sonra bu varlıkları belirli alıcılara satarlar.

Osmanlının son zamanlarında uygulanan kapitülasyonlarda olduğu gibi, banka, borçlu devlet olsa bile, ülkenin özvarlıklarına karşın alacağını mahsup eder ki, bu durum da o devletin iflasa gittiğini gösterir(*). Bankalar devir aldıkları ülke varlıklarını, belki de istemeyen kişi veya devletlere bile satabilirler; bu gerçeği hiçbir zaman unutmamak gerekir.Dolayısıyla swap işlemlerinin sözleşmelerine bu kanalları kesinlikle kapatan şartlar konulmalıdır. Katar ile yapılan anlaşmalarda bu husus dikkate alındımı, bilinmiyor?

1980li yılların ortasından itibaren, başta Brezilya, Meksika, Şili olmak üzere birçok Güney ve Orta Amerika Ülkeleri milyar dolarlık DES işlemleri yaptılar; ama bir daha da ekonomilerinin, dolayısıyla da sosyal düzenlerinin dengelerini bir türlü geri getiremediler.

Biliyorsunuz, geçen hafta Katar Emiri’nin ülkemize bir ziyarette bulunduğu, ziyaret sırasında İstinye Park ile bazı özel sektör firmalarımızın hisselerinin katar firmalarına satıldığı, bu arada ekonominin kalbi Borsa İstanbul’un  % 10 hissesinin de Katar Yatırım Otoritesi’ne (QIA) ihale yapılmadan devredildiğini üzülerek öğrendik. Enflasyon oranı, kalkınma hızı, corona istatistikleri vs gibi ülke ekonomisinin hayati verilerinin saptırılarak kamuya açıklandığı bir ortamda, İstanbul Borsasının gerçek değeri ile bunun %10 luk kısmının ne olduğuna dair yayınlanan bilgi ve belgelere de kuşku ile bakılmaktadır.  Tank Palet Fabrikasından tutun da, gündemdeki Kanal İstanbul’un güzergâhındaki geniş alanlara kadar, en küçük ilimizin yarısı bile etmeyen Katar’a pazarlanmış ve hala da pazarlanmaktadır, neden?    

Katar’a tanınan devasa imtiyazların gerekçesi nedir. Daha on yıl öncesine kadar dost ve kardeş sıfatı atfedilen ülkelerden bugüne kadar hangisi ile dostluğumuz kaldı ki?

Risk yönetimi için en sade vatandaşımızın da bildiği “Yumurtaları iki ayrı küfeye , her bir küfeyi de iki ayrı eşeğe yükleyeceksin!” diyen bir atasözümüz vardır. Nedense aniden kalemimden dökülüverdi…

(*)James Chen Debt/Equity Swap

By JAMES CHEN

 Reviewed By GORDON SCOTT 

 Updated Jul 31, 2020

Director, Trading & Investing at Investopedia | Financial Trader, Author, & Speaker | Chartered Market Technician

Greater New York City Area

OKUR YORUMLARI
Ziya Eris
11.12.2020 11:57:59

Kalemine sağlık......

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ