KOYBOY’UN YÜZ DOLARI

Kasabaya bir Kovboy geliyor. Doğruca otele gidiyor ve bir oda istiyor. Otelci “tabi, odamız var.”diyor. Kovboy, bu odayı bana ayırın, ama bir ihtimal akşamüstü kasabadan ayrılabilirim, diyor. Otelci, tamam, odayı saat beşe kadar adınıza ayırıyorum, ancak sizden 100 dolar depozit vermenizi rica ediyorum, diyor ve yüz doları alıyor.  Kovboy  yorgunluğunu çıkartmak için veranda da, şapkasını yüzüne kapatıp biraz kestiriyor. Bu sırada otelci yüz doları aldığı gibi telaşla, doğruca borçlu olduğu kasaba Doktoruna götürüp veriyor. Doktor, 100 doları oğluna ders veren öğretmene, öğretmen borçlu olduğu bakkala, bakkal reklamlarını yapan kasaba gazetesine, gazeteci davasını yürüten avukata, avukat bir gece önce beraber olduğu hayat kadınına, hayat kadını borçlu olduğu kasaba götürüp veriyor. O sırada kasabın dükkânına Kovboy geliyor ve bir ay önce sattığı 10 sığırın parası 100 doları kasaptan istiyor. Kasap şöyle yan kıvırıp, bu kovboy benden alacaklı olduğunu nasıl ispat edebilir, diye içinden kötü senaryolar yazarken, sığırların sırtındaki kovboyun damgası aklına geliyor. Bu arada kasabanın hâkimi ve şerifini tesadüfen dükkânının önünden geçiyorlar. Kasap onları görünce toparlanıp, hayat kadınından aldığı yüz doları kovboya teslim ediyor.

Sonra kovboy silah satıcısına gidiyor ve iyi bir tüfek satın almak istediğini söylüyor. Silah satıcısı elindeki en iyi tüfeği gösterip; “Kendi el yapımım, hiç şaşmaz, 200 dolar.” diyor. Kovboy olmaz deyince, silahçı silahın yanında 24 mermi teklif ediyor. Kovboy yine kabul etmiyor, cebimde sadece 100 dolar var, bunların hepsini 100 dolara verirsen alırım, diyor. Silahçı, kısa bir süre düşünüyor ve bir gece önce kaldığı otele olan 100 dolarlık borcu aklına geliyor, bu borcumu ödemezsem, kasabanın kendine olan itimadı sarsılır, hem de başım derde girer, diye düşünüyor ve pazarlığı kabul edip bir tüfek ile yanında 25 mermiyi Kovboy’a teslim ediyor.

Kovboy silah satıcısından çıkıyor, kilisenin saatine bakıyor,  saat daha 4; otelcinin verdiği süreye bir saati var. Rahvan adımlarla otele doğru atını sürerken, silah satıcısı dörtnala yanından geçip otele gidiyor ve kısa süre sonra çıkıp, telaşla tekrar dükkânına dönüyor.

Kovboy otele mehil süresinde geldiği için depozito parası 100 doları geri alıp, kasabayı terk ediyor. Bugün çok iyi iş çıkarttım, hem yüz dolarımı geri aldım, ayrıca 200 dolarlık silahı, yanında 25 mermiyle birlikte 100 dolara satın aldım, diye düşünerek mutluluk içinde yoluna devam ediyor.

Doğal olarak o gün kasaba ekonomisinde de ciddi hareketlenme oluyor. Farklı mesleklerden gelen insanlar birbirilerine olan borçlarını, adeta zincirleme bir şekilde ve sorunsuz olarak eda ediyorlar…

O gün kim daha kazançlı çıkıyor? Şimdi bu basit hikâyeye başka bir açıdan bakalım. Kasabaya bir yabancı geliyor, daha önce sattığı sığırın karşılığını tahsil ediyor, kasaba da ucuz mal bulduğu için biraz da harcama yapıyor. Bu arada tahsilâtta bir sorun ile karşılaşmış olsaydı, bağımsız yargıyı temsil eden kasaba hâkiminin, sorununu adil olarak halledeceğini de biliyor. Yani, bu kasaba ile olan ticari ilişkisini güvence altında yürütüyor.

Kasabadaki zincirleme ticari akış sırasında, halkalardan biri, mesela gazeteci, yazılarından ötürü mesela, valinin talimatıyla şerif tarafından alınıp, uzun süre nezarette tutulduktan sonra hâkimin önüne çıkartılıyor. Kısa bir duruşmadan sonra yine validen gelen talimat uyarınca mahkûm ediliyor. Bunun sonucunda düzgün çalışan ticari zincir kırılıyor, gazeteciden sonra gelen halkaların ekonomileri bozuluyor, kovboy da bir daha o kasabaya uğramayıp, atını başka kentlere doğru sürüyor...   

Bu basit hikâyeden edinilen kıssadan hisse, bir ülkedeki adalet sistemi, evrensel hukuk kurallarına göre işlemiyor, siyasi otoritenin talimatına göre çalışıyor ise o ülkeye ne yabancı sermaye ne de teknoloji gelir.  

Küresel ekonominin kurallarını kendi yasal ve sosyo-ekonomik yapısı ile uyumlu hale getirmeyip yarar sağlayamayan devletler, ülke halkının yoksulluğa düşmesine mani olamazlar...

Ekonomi, matematik, fizik, kimya benzeri ilim dalları gibi pozitif bir bilim dalı değildir. Matematikteki dört işlem, pi sayısı, fizik ve kimyadaki değişmeyen denklem ve formüller gibi sabit verileri yoktur. Ama matematik diğer bilim dallarında olduğu gibi ekonominin içinde de ekonometri denilen önemli bir yere sahiptir. Ekonometri ile yapılan hesapların kâğıt üzerinde ortaya koyduğu olumlu veya olumsuz sonuçlara göre insanoğlu yaşamını yönlendirir. Masa üstü çalışmalar belki insanı sonuçlara çabucak ulaştırır, ama uygulamasına zaman parametresi girer. Zamanın sürecinde ise birçok olumlu ve olumsuz etkenler bulunmaktadır.

Nedir bu etkenler? Doğa şartları, doğal afetler, iç ve dış siyasi ve ekonomik istikrarsızlık,  askeri müdahaleler,  grevler gibi toplumsal hareketler, iç ve dış savaşlar ve şu günlerde yaşadığımız Covid19 gibi salgınlar vs. Bu etkenler ekonominin akıbetini ciddi ölçülerde değiştirebilir.

Bu itibarla makro ve mikro ekonomilerinin yönetiminde en azından B ve C planlarının da her an uygulamaya konulabilecek şekilde hazırda tutulmaları,  hayati önem taşır. 

Ülkemizin makro ekonomisi, Maliye ve Hazine Bakanlığı tarafından yönetilmektedir. Mikro Ekonomisi de kârlı aynı zamanda stratejik önemi haiz devlet kuruluşlarının özelleştirilmesi ve yabancılara satılmasından sonra geri kalan devlet kuruluşlarının bir araya getirildiği ve Türkiye’nin en büyük holdingi olan Varlık Fonu tarafından idare edilmektedir. Birincinin başında Damat Berat Albayrak, diğerinin ise Cumhur Başkanı bulunmaktadır. Yani ülkenin makro ve mikro ekonomisi resmen ve fiilen bir kişinin yönetimi altındadır.

Gerek kamu gerek özel sektörde çalışanların çoğu Covid-19 salgını nedeniyle evlerine kapanarak üretimden ve gelir temininden geri kalmaktalar. Hali hazırda tarım, sanayi, turizm gibi üretime ne zamandır randımanlı katkı sağlayamayan sektörlere kredi teşvikleri ve vergi kolaylıkları tanındı. Bu meyanda bütçeye ciddi yük getiren YİD Projelerine dolarlar karşılığında milyonlarca TL aktarılmasına da bir çözüm getirilemedi.

Şu günlerde basın yayın organlarında sıkça bahsedildiği gibi, hadi bu açığı para basmak suretiyle kapatalım derken, bu kez de enflasyonun dizginleri boşalacak, döviz fırlayacak. İmalat sanayi ve enerjinin temel ithal girdilerinin maliyetler artacak, bu maliyet artışları diğer sektörlere, Covid-19’dan daha hızlı bir şekilde bulaşacak, üretim duracak, işsizlik iyice artacak, iç ve dış borçlar çevrilemeyecek. Ülke bu kez 70 Cent’e yine mahkûm olacak. Ülkemiz geçmişte benzer süreçleri maalesef anarşi ve peşinden askeri müdahaleler ile bitirilmiştir. Neyse ki askeri müdahaleler artık tarihe kavuştu diyebiliriz.

İç dinamiklerden karşılanamayan finansman açığı, IMF, Dünya Bankası, yabancı  ihracat ve ithalat bankaları ile ticari bankalardan, sağlanabilir.  Aynı zamanda ülkeye yabancı sermaye ve teknoloji gelir. Ancak,evrensel kriter olan ve demokratik rejimlerin en büyük temel taşı “Bağımsız Yargı” mekanizması fiilen çalışmadan bu kaynaklardan istenilen desteğin gelmesini beklemek de fazla iyimserlik olur.  

Ülkemizin kalkınabilmesinin tek yolu, öncelikle TBBM hâkimiyetinde, kuvvetler ayrılığına dayalı demokrasinin evrensel anlamda yeniden tesis edilmesidir. Takiben çok acele olarak, yargıda, tarımda, sanayide, eğitimde, mali yapıda, Merkez Bankası’nın yapısında, bankacılıkta, siyasi partiler ve seçim yasasında, basın yayın yasası, kısacası ülkenin gidişatında pürüz çıkartan her bir yasada köklü reformlar yapılmalıdır. Devlete rasyonel kalkınma planları hazırlayan Devlet Planlama Teşkilatı, kamu ve özel sektörün denetimini yapan Maliye Teftiş ve Hesap Uzmanları kurulları yeniden hayata kavuşturulmalıdır. Daha önemlisi, milli kaynakların dışarıya sızmasını önleyecek Kambiyo Rejiminin süratle toparlanmasıdır. Keza Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’ın siyasi baskılardan uzak bir şekilde işlevlerini yerine getirmeleri şarttır.

Başta IMF olmak üzere yabancı yatırımcı ve kreditörlerin istediği aslında bu tür reformlarıdır. Kendilerine başvurmadan önce bu reformları, yani onların baskısıyla değil ve de, sadece “Tekalifi Milliye Kanunu” ile yetinmeden, kendi kendimize hayata geçirip, güzel ülkemizin ve halkımızın geleceğini teminat altına alsak, Yüce Atamızın hedeflediği, Muasır Devletlerin seviyesine çıkartsak, daha iyi olmaz mıydı?

Yaklaşık 33 yılı kamuda, 17 yılı da kurduğum şirket ile özel sektörde geçen yarım asırlık sürede gördüğüm, yaşadığım ve bildiğim kadarıyla, ülkemizin insan ve doğal kaynakları böyle bir başarıyı en fazla 3 yılda ulaşacağında çok eminim.   

Ne var ki, yapılan formların başarıya ulaşması, “nepotik” anlayıştan yani ayırımcılıktan uzak, liyakat sahibi profesyonel uzmanların devreye sokulması ile mümkün olabilir.    

Bu arada aklım bir fantezi gelmekte. Diyorum ki, ülkedeki herkesten, kendi görev ve sorumluluk alanı içinde hiçbir şekilde yolsuzluk “corruption” yapmadan vatanına, milletine hizmet vereceğine dair, kutsal kitapların veya silah üstüne el bastırılıp yeminli taahhüt alınması, reformist önlemlerin uygulanmasında etkili bir katalizör olur muydu acaba, ne dersiniz?   

Coronavirüs salgını çıktığından bu yana o kadar çok komplo teorileri, üretildi ki artık neyin doğru neyin eğri olduğunu anlayamaz olduk. Ama ortada bir gerçek varsa, o da miladın coronavirüs öncesi ve sonrası şeklinde değişeceğidir.

Bu ibretten ders alıp, önce kendini, doğayı, siyasi ve ekonomik politikalarını ıslahı ile gelir uçurumunun yok edilmesi, insanlığın görüp göreceği artık son şanstır.

                   

OKUR YORUMLARI
Metin
16.04.2020 08:18:14

Teşekkürler, virüs ekenomi ve demokrasi her konuya değinilmiş.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ