KISIR DÖNGÜ

Değerli okurlarım, ülkemizde bilgisiz, basiretsiz, liyakat sahibi olmayan kişilere itibar edilerek, hesapsız kitapsız, hangi amaca, neye hizmet ettiği belli olmadan hebaya giden projelerin sayısı o kadar kabardı ki… 

  • Atatürk’ün yadigârı Orman Çiftliği’nin, bir ucube örneği projeyle mahvedilmesi; 

  • Mersin Atatürk Parkının yapılacak olan yeni limanın inşaat alanına alınması; 

  • İstanbul’da başka arsa yokmuş gibi Atatürk Hava Limanı’nın milyar dolarla inşa edilmiş pistleri tarumar edilerek üstüne Covid19 Acil Hastanesi inşa edilmesi; 

gibi, özellikle isimleri “Atatürk” ile başlayan tesislerin yok edilmesinden başlayın da;

  • Ülkenin garibi gurebası dururken, karşılığında ne gibi menfaat beklendiği milletçe bilinmeyen, milyon dolarlık hibelerin Afrika Savanası’nda dağıtılması; 

  • Vatandaşa verilmeyen imkânların, aralarında hırlısı, hırsızı, uğursuzu, bulaşıcı hastalıklısı ve haini belli olamayan 4,5 milyon göçmene sağlanması; 

  • Dar geldiği için olacak, yönetim masrafları bilinmeyen, milyarlık yeni sarayların inşa edilmesi; son olarak da,

  • Sn. Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle, YİD Modelinde inadına yapılacak olan Kanal İstanbul Projesine,

 kadar fizibilitesi olmayan, inşaatının yapımı, hesabı kitabı ciddi olarak denetlenmeyen, denetlense de idarece dikkate alınmayan, projelere artık dur deme zamanı geldi. 

Özellikle de Hazineye yük olmadığı iddiası ile YİD modelinde uygulamaya konulan, ancak işlevleriyle ülkeye ekonomik yarar sağlayamayan projelerin ürettiği mal ve hizmetlerin satın alınması için milletin vergileriyle yapılan ödemeler, ekonominin belini iyice bükmekte. 

Şimdi de milyar dolara mal olacak Kanal İstanbul’un da YİD modelinde yapılması öngörülmekte. Demek ki Cumhurbaşkanı durduk yere “Bu benim çılgın projem” demiyor. 

Ama Anayasamıza göre demokrasiyle yönetilen ülkemizde, tek karar makamını kendi olduğunu  

ilan ediyor.

Öylesine bir kısır döngü içine girildi ki, Ülkemizin mevcut kredi notu yetersiz olduğu için yerli ve/veya yabancı şirketlerden oluşan konsorsiyumlar, YİD projelerine yurtdışından finansman bulamıyorlar. Gereken finansman, tepeden gelen emir uyarınca, futbolcusuyla, pehlivanıyla bankacılık konularında uzmanı olmaları hasebiyle, banka yönetim kurullarına yine tepeden atamış yönetim kurulu üyelerinin imzasıyla, kamu bankaları tarafından sağlanmaktadır.               

Ne var ki bu konsorsiyumlar, bir süre sonra Türk Bankalarına borçlarını ödeyemeyeceklerini bahane edip, YİD sözleşmelerindeki maddelere göre projeyi terk edebiliyorlar. Nasıl mı?

Son YİD de projelerinin sözleşmelerinde finansörlerin “Step in” yani projeye girme, dahil olma anlamında hakla yer almaktadır.  Özetleyecek olursak, şayet konsorsiyumun projeyi başaramayacağı yönünde finansör bankalar bir kanaate varırsa, projeyi mevcut konsorsiyumun elinden alıp, başka bir konsorsiyuma dilediği gibi verme hakkına sahip olmaları, şeklinde özel hukuk çerçevesinde mutabık kalınan bir haktan söz ediyoruz.

Devlet Bankalarının, adı üstünde sahibi, devlet olduğu için, YİD kredileri hukuken devletin yükümlülüğü altına girmektedir. Esasen bu hukuki yapı, kamuoyunun dikkatinden özellikle saklanmaktadır.

YİD Modelinin bilinen yüzü, tamamlanıp işletmeye açılan projelerinin ürettiği mal ve hizmetlerin satın alınmayan bölümlerine ait şirket kayıplarının, sözleşmeler uyarınca Hazine tarafından telafi edilmesinden ibaret. 

Her iki hukuki düzenleme uyarınca, başlangıcından sonuna kadar, YİD projelerinden, ilk sırada Türk Hazinesi, peşinden gelir düzeyi ne olursa olsun, milletin her bir ferdi müteselsilen sorumlu olmaktadır. İşte buna kısır döngü denmez mi?   

Esasen “Step in” maddesi, YİD projelerinin finansmanlarına katılan yabancı bankalara, devlet garantilerinin verilmesi amacıyla Dünya Bankası tarafından icat edilmiş bir özel hukuki yaptırımdır. (*) 

Emsal teşkil ettiği için bu yaptırımdan şimdi YİD projelerinin yerli kahramanları da yararlanmaktadır.

Bu garip yasal yapının örneğini birkaç sene önce yaşamıştık. Lübnan-Suudi sermayesi olan Oger Telekomünikasyon A.Ş.nin (OTAŞ) Türk Telekom’daki yüzde 55 oranındaki hissesi, projenin finansörü olan Türk Bankalar tarafından satın alınmıştı. Bu operasyon, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından onay verilmesi sayesinde gerçekleşmişti. Yabancı firma, kredi borçlarını geri ödemeden, hisselerini finansör Türk Bankalarına devir etmiş, devir tarihine kadar olan karların tadını çıkartmak üzere elini kolunu sallayarak ülkeden çekip gitmişti. 

Cumhurbaşkanının gündem yaratma üzerinde sahip olduğu yeteneğinin üstünde başka bir kimseyi tanımıyorum. Göre başladığından bu yana, maşallah bir günde üç beş konuyu peş peşe kamuoyunun paylaşımına sunabiliyor. Akabinde muhalefetin, basının, açık oturumların değişmez dilbazları olarak her kesim üzerine atlıyorlar. Mevcut sorunlar askıya alınıyor, çoğu kez de hafızalardan siliniyor. Yazılarımda bu gerçeği çok kez tekrarladım.      

Bu hafta İnadına Kanal İstanbul sloganının yanında, damat Berat Albayrak’ın tekrar hükümette yer alabileceğine dair sinyalleri de “Hit” yaptı. 

Bu açıklamanın peşinden, damat beyinin gidişiyle piyasaların koyduğu tavırla değer kazanan TL, damat beyin dönüş sinyalinin piyasalarda yarattığı kaygıyla, bu kez de hızla değer kaybetti, ekonomik dengeler biraz daha bozuldu.

İşin güzel tarafı, Cumhurbaşkanının, bugün sarf ettiği ifadeyi, ertesi gün zıttını söyleyebilme yeteneğine de sahip olması. Mesela bugün, yarın, damat beyin ya adı anılmaz, ya da hükümete girme senaryoları yön değiştirir. 

Kanal İstanbul projesinin akıbeti de yukarıda açıklamasını yaptığım yasal düzenlemeler uyarınca biraz umutsuz görünmekte. Buna karşın proje başlasa da, işletmeye alınsa da, görünen net gerçek, İstanbul ve Marmara Denizinin ekolojik tahribata, ülke ekonomisinin telafisi zor kayıplara uğrayacağıdır.

1975 yılında New York Eyaletinin Başkenti Albany’de Genel Hizmetler Ofisinde staj yapıyorum. Ofis, eyalet mülkiyetindeki binalarda pencere camı kırılması, musluk tamirattı gibi basit işlerden, yapılacak yollar, köprüler, barajlar v.s. kadar kamuya ait devasa projelerin sorumluğunu taşımakta. 

Çalışmalarım sırasında son derece hayranlık yaratan bir proje stratejisine şahit oldum. Yüksek maliyetli projeler yapımına, bırakın valisini, eyaletin en yüksek mercii olan senato bile karar vermiyor. Kararı, eyalet içinde yapılan referandumun sonucu belirliyor. 

Sonuç evet çıkarsa, proje spekülasyonlarla hiçbir şekilde peşinen hırpalanmıyor, finansmanın cüzi bir kısmı eyalet bütçesinden karşılanırken, aslan payı, proje gelirlerine bağlı olarak piyasaya ihraç edilen “Gelir Ortaklığı Senetleri” hâsılasından rahatça tamamlanıyor, böylece halkın tasarrufları sağlam kaynağa bağlanıyor… 

Anayasamıza göre demokrasiyle yönetilen ülkemizin tek muktediri benim deyip çılgın projeler yaratmak yerine, referandum gibi demokratik çözüm yollarının olduğu gerçek, bir an önce dikkate alınmalı.

 (*) World Bank Group Public-Private-Partnership Legal Resource Center (Dünya Bankası Grubu Kamu Özel Ortaklığı Yasal Kaynak Merkezi)

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ