HACİVAT İLE KARAGÖZ

             Sevgili Dostlarım,

             Milletçe, hatta dünyaca bilinen, Hacivat ile Karagöz, Türk Gösteri Sanatı ve Mizah Edebiyatı’nın çok önemli tarihi kahramanlarındandır.

              Karagöz cahil, ama kıvrak zekâlı, Hacivat ise bilgili ve bilge kişiliği ile kimi zaman ukala tavrıyla, Karagöz’ün yanlışlarını ve bilgisizliğini yüzüne vururken, yaşama dair birçok olay ve kavramın gerçek tarafını, gerçek anlamını da bizlere hatırlatır.

              Genelde diyalogları şöyle başlar:

Hacivat: Merhaba Karagözüm.
Karagöz: Hoş geldin suda pişmiş bal kabağı.
Hacivat: Aman Karagözüm benimle güzel konuş. Gel seninle Bursa’yı gezip dolaşalım.
Karagöz: Kime dalaşalım.
Hacivat: Dalaşalım değil Karagözüm dolaşalım.
Karagöz: Nereyi dolaşalım?
Hacivat: Bursa'yı dolaşalım dedim ya Karagözüm, sen beni dinlemiyorsun.
Karagöz: Hı peki anladım Hacivatım.

Hacivat : Ben diyorum bayram haftası, sen diyorsun hamur tahtası.” 

Karagöz: Ben de yerim tarhana çorbası?

Hacivat: Yok öyle değil böyle!” “

Karagöz: Hayır, öyle değil şöyle!”

Şeklinde kelimelerin fonetik yapısının ekseninde, atışıp dururlar. Yani hiçbir konuda mutabakata varılmadan, sert ama esprili diyalogları uzayıp gider. Sonunda, laf yetiştiremeyen Karagöz, eline süpürgeyi alıp çat diye Hacivat’ın kafasına vurarak onu cezalandırır ve böylece o, “sözde” üstünlüğünü ispatlarken, oyun da seyircinin kahkahalarıyla sona erer... 

               Üç aşağı beş yukarı, onların orta oyunların ve zamanımızdaki hayali sahne akışı böyledir, değil mi? 

               Karagöz’ün bizleri güldürdüğü, bu arada Hacivat’ın ağzından yaşama dair birçok gerçeği ve doğruyu öğrendiğimiz için seyirciler olarak biz de bu tarihi oyunu, çok severiz; hatta ilkokullarımızda onların vasıtasıysa çocuklarımıza bu gerçekleri ve doğruları öğretmeye çalışırız.

                Ama hiç aklımıza geldi mi; bu iki sempatik kahramanlarımız meydanlarda, cami avlularında doğaçlama ile sergiledikleri orta oyunlarının dışında ne iş yaparlardı, acaba?

                Bu konuda hata yapmamak için internetteki https://www.mynet.com/ haber kaynaklarından aldığım bilgilere kısaca şöyle:

                Orhan Gazi, (D. 1281- Ö. Mart 1362) babası Osman Bey’in anısına o dönemdeki başkent Bursa’da büyük bir cami yaptırmaya karar veriyor. Emrindeki bütün mimarları çağırarak her birinin kendi projelerini hazırlamasını istiyor. Daha sonra hazırlanan çeşitli mimari projeler arasından beğendiği projenin sahibi olan Mimarbaşını görevlendiriyor. Hiçbir masraftan kaçınmadan yörenin en iyi ustalarını bulup, en kaliteli malzemeleri kullanmak suretiyle süratle cami inşaatını tamamlamasını emrediyor.

                 Mimarbaşı kısa sürede gerekli çalışmaları tamamlayıp inşaata hazır olduğunu Orhan Gazi’ye bildiriyor. Mimarbaşı’nın anlattıklarından Orhan Gazi, çok memnun olduğunu ifade ettikten sonra Mimarbaşına “Mimarbaşı’, söylediklerin güzel. Camiyi inşa etmeye hemen başlayabilirsiniz, ama aç kulaklarını iyi dinle şimdi. Bil ki bu cami benim için çok önemli. Bu yüzden, her kim ki inşaatın yavaşlamasına veya işlerin aksamasına sebep olur, o an kellesini vurdururum. Şimdi çıkın gidin, başlayın camiyi yapmaya…”diyor.

                 Mimarbaşı İnşaat hemen başlıyor. Bu arada zamanın en iyi demirci ustası Kambur Bali Çelebi’yi (Karagöz) ile duvar ustası Halil Hacı İvaz’ı da (Hacıvat) görevlendiriyor ve işlerini her ne pahasına olursa olsun aksatmadan yapmaları hususunda kendilerini uyarıyor. Karagöz, mektep okumamış, ama inşaatlarda ustaların yanında çalışıp ustalaşmış; işinin en iyisi olarak tanınmaya başlamış cevahir biri. Tez canlılığı ve hazırcevaplığı yüzünden sürekli başını belaya sokan Karagöz, bu belalardan kıvrak zekâsının marifetiyle kurtulmaya çalışırmış. Bu belalar, artık onun içinden çıkamayacağı bir hal alınca, yardımına en yakın dostu Hacıvat koşuyormuş. Hacıvat ise bu yakın dostunun aksine, medrese de eğitim görmüş, her konuda bilgisi olan, görgülü bir kişiymiş.
            Bu ikili çok yakın dostlar ama devamlı olarak çekişmekten, birbirlerine iğneli laf sokuşturmaktan da geri kalmıyorlar. Bunların esprili çekişmeleri ise diğer usta ve işçilerin hoşlarına gidiyor, işlerini savsaklayıp onları seyre dalıyorlar.

            Bir gün Orhan Gazi inşaatı teftişe geliyor. Bir de görüyor ki, Hacıvat ile Karagöz yine söz dalaşına girmiş, diğer ustalar ve işçiler de onları kahkahalarla seyrediyor.

            Bu durumu gören Orhan Gazi çok sinirleniyor, inşaatın başlaması sırasında yaptığı ikazın gereğini yerine getirerek, kahramanlarımızın kellelerini vurduruyor.

            Karagöz ve Hacivat Oyunları’nın hayali temsilleri günümüzde çok azaldı; ama istesek de istemesek de, benzerlerini tam 18 yıldır, 24 saat, neredeyse tüm TV ve radyo kanallarında, bizlere seyrettiriyor veya dinlettiriyorlar.

            Pandemi sırasında halkın sağlığı uğruna sinemalar, tiyatrolar tüm sanatsal ve spor gösterileri, çok doğru bir kararla durduruldu. Ama bu siyasi Hacivat-Karagöz oyunu bir türlü durmak, bitmek bilmedi. Sonuç olarak, Yap İşlet Devret ve Kamu Özel İşbirliği ile Yürütülen ve milli bütçeye Timurlenk’in filleri gibi çöken projeler dışında, kamu yararına hizmet vermek amacıyla, Ulu Cami gibi bir eser ortaya çıkartılamadı. 

           Benzerinin ancak savaş dönemlerinde görülmesi mümkün olan ekonomik pandeminin hüküm sürdüğü; evine kuru ekmek götürmekten başka bir şeyi düşünemez hale geldiği şu günlerde halkımız, Hacıvat-Karagöz muhabbetlerinin artık farkında bile değildir.

  • Daha önce kamu önünde kendisinin söylediği bir kelimeyi karşı taraf söylerse, suç addediliyor,
  • karşı taraf da asıl bu sözün sahibi sensin şu tarihlerde sen söyledin, diyor… Bu kez diğeri,
  • hayır sen söyledin, vay ben söylemedim sen söyledin…

şeklinde, yazımın başındakine benzeyen ve vatana millete beş kuruşluk fayda sağlamayan diyaloglar, artık tahammül sınırlarını da aşıyor.

            Hikâyeye göre, Hacivat ile Karagözün akıbeti, “sırf takdir edilmedikleri için”, monark Orhan Gazi’nin iki dudağı arasından çıkan iki laf ile maalesef ölümle, yani acı bir şekilde sonuçlanmakta. Demokratik rejimin hakim olduğu ülkelerde ise böylesine trajik olaylar elbette yaşanamaz ama, seçimlerin sonunda yaşanan üzüntülerin pek kolay atlatılamadığı gerçeği de zihinlerden asla silinmemelidir.     

 

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ