CORANA VİRÜSÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Merhaba değerli okurlarım. Biliyorsunuz şu “Corona” virüsü denen illet artık ciddi ölçüde dünyamızı ve ülkemizi tehdit etmeye başladı. Ülkemize de sıçramış bulunan salgına karşı daha aylar öncesinden önlemler alan Sağlık Bakanımız başta olmak üzere, Doç. Dr. Mikrobiyolog sevgili yeğenim ile birlikte, canları pahasına fedakârca çalışan tüm sağlık sektörü personeline, şahsen şükranlarımı sunuyorum.

Her gün, her akşam neredeyse 24 saat radyo ve TV kanallarındaki haberlerde, konu hakkında fikirlerini paylaşan uzmanları heyecanla izlemekteyiz. Uzmanların doğal olarak Latince veya başka dillerin kökünden üretilmiş tıbbi terimleri kullanarak yaptıkları açıklamaların ve önlemlerin ne kadarının vatandaşımız tarafından algılanıp, kolayca uygulanabildiğini, merak ediyorum doğrusu? Bu sorunun, ilgililer tarafından ciddi olarak dikkate alınması ve bilgilerin halkın anlayacağı dilden verilmesi gerektiğini de, ilgililere buradan duyurmak istiyorum. Tıp uzmanlarımızın tıbbi jargonları kullanmaları da çok doğaldır. Çünkü sadece tıp da değil, birçok bilimsel ve teknik konulardaki yabancı kelimeleri, Türkçe karşılıklarını bulmaya bile zahmet etmeden, aynen dilimize yerleştirmişiz de ondan. 

Bu bağlamda, biraz da iğneyi kedimize batıralım derim. Bakın, şu yazımın içeriğinin büyük bölümü bile maalesef  “Arı Türkçe”den yoksun! Değil mi?

Corona virüsünün tıbbi boyutta yarattığı ölümcül etkisinin yanında, dünya çapında fevkalade bir hızla gelişen ekonomik etkisi de dikkatimi çekmektedir. Sizler de izlediğiniz gibi, istisnalar dışında, tüm üretim, hizmet, eğitim sektörleri ve spor dünya çapında ciddi yaralar almaktadır. Ülke ve dünya turizminde milyar avro sermayeli havayolu işletmelerinin iflas etmesi, turistik tesislerin kapanması, sanayide üretimin durması, ticaretin durgunluğa girmesi, borsaların çökmesi, spor müsabakalarının iptali veya seyircisiz oynaması çok ciddi olaylardır. Bunlarında ötesinde, geleceğimizin garantisi evlatlarımızın öğrenim programlarının kesintiye uğramasıdır. Ortaya çıkan olumsuz gelişmelerin sonucunda da karşılaşacağımız maddi ve manevi kayıpların kısa zamanda ve kolay yoldan telafi edilmesi pek mümkün olmayacaktır.

Dile getirdiğim bu olumsuzluklar ülkemizde ve dünyada domino etkisi yaratırken, ben bu arada corona virüsünün tıbbi ve ekonomik boyutları arasındaki ilintiyi “korelasyonu” kurmaya çalıştım.

Nasıl mı? Anlatayım:
Corona virüsüne yakalananların yaşlarına göre ölüm risklerinin farklı olduğu tıp uzmanlarınca belki yüzlerce kere açıklandı. Bu çerçevede Çin Resmi Kurumları tarafından yapılan istatistiklere hemen bir göz atalım. Bu virüsün sebep olduğu ölüm oranlarının 10 yaştan 49 yaşa kadar etkisinin % 0,1 ile %0,3 arasında, yani %1’in altında seyrettiği tespit edilmektedir. Takiben, 50-59 yaş arasında bu oran % 1,3, gibi tek haneli rakamlara çıkmakta, 60-69 yaşlarından itibaren 70-79 ve 80 yaş üzeri gruplarda ise artarak, sırasıyla %3,6, %8, %14,8 rakamlarına ulaşmaktadır.

Birleşmiş Milletler Teşkilatı “UN”, Uluslararası Para Fonu “IMF”, Dünya Bankası “IBRD”, Ekonomik ve İşbirliği ve Kalkınma Örgütü “OECD” ve uluslar arası ve ulusal istatistik kurumlarının çeşitli sektör ve konular üzerinde yayımladıkları raporlar, resmi ve özel kaynaklardan temin edebildikleri verilere göre hazırlanmaktadır. Bu çerçevede düzenlenen UN istatistiklerine göre, Dünya Nüfusunun 65 yaş ve üzerindeki kısmı 2019 yılında 703 milyon olarak kayıtlara alınmıştır. Bu yaşlı nüfusun 2050 yılına kadar 1,5 milyara çıkması hesap edilmektedir. Bu iki rakam içinde, güvenli verilerin sağlanmasında zorluk çekilen ülkeler de bulunmaktadır. Bu garip duruma rağmen, 2019 ve 2050 yıllarına ait 703 milyon ve 1,5 milyarlık yaşlı nüfusun yaklaşık % 50 sinin sosyal güvenlik fonlarından emekli maaşı aldığı varsayılmaktadır. Bir hesap yaparsak, dünyada Sosyal Güvenlik Sisteminin koruması altındaki nüfusun iki tarih arasında sırasıyla 352 ve 750 milyon arasında seyredeceğini bulabiliriz.

2050 yılında 750 milyona ulaşacağı tahmin edilen ve üretime katkısı olmayan emeklilere, kamu ve özel sektör kurumlarından oluşan Sosyal Güvenlik Kurumları (SGK) tarafından yapılacak olan prim ve emekli maaşı ödemenin tutarını tahmin edebiliyor musunuz? Çok iyimser bir yaklaşımla, sadece 2019 yılında 352 milyon emekli için kişi başına, asgari 10.000 Avro üzerinden ödeme yapılmış olsa yükümlülük tutarının 3,52 Trilyon Avroya ulaştığını açıkça görebiliriz. Artık siz hesaplayın 2050 yılındaki rakamın ne olacağını...

Hesapların ortaya koyduğu bu gerçek, aşağıda açıklayacağım ilgililer nezdinde, çok ciddi boyutta kaygı oluşturmaktadır.

Batı ülkelerindeki özel sektör kuruluşları, çalışanlarından tahsil ettiği SG primlerini mali piyasalarda faaliyet gösteren Emekli Fonu Kuruluşları “EFK” (Pension Fund Companies) aracılığıyla nemalandırırlar. Bildiğim kadarıyla Türkiye’de bu sistem, Merkez Bankası ile bazı özel bankalar tarafından da çalıştırılmaktadırlar. EFK’lar, paralarını yönettikleri firmanın emekli olacak elemanlarına peşin ödenecek emekli primlerini güvence altına almak için eşit miktardaki bir fonu, dünya tahvil piyasalarında tedavül eden bonolara veya diğer yatırım araçlarına bağlarlar. Örneğin 20-30 yıl sonra emekliye ayrılacak personele ödenecek toplam prim tutarındaki meblağı hesaplayarak karşılığında 20-30 yıllık vadeli bono satın alırlar. Yine “repo”, “options” ve “futures” gibi benzeri para ve sermaye piyasalarındaki araçları kullanırken, borsalarda da işlem yapmak suretiyle, varlıklarını geliştirirler.

Bu meyanda, doğum oranlarının %0,2 nin altında, ortalama ömrün ise seksen yaşın üstüne çıkmış gelişmiş ülkelerde EFKların daha yaygın biçimde faaliyette bulunduklarını, kısa bir bilgi olarak belirtmek isterim…

Peki, bu EFKların dünya çapındaki sahipleri kimlerdir. Genel olarak bu fonların sahipleri, dünya para ve mali piyasalarını (*) banka, sigorta ve diğer mali kuruluşları aracılığıyla yöneten ve yönlendiren ve dünyanın hemen hemen her yerinde faaliyette bulunan, “paradan para kazanma politikasını” ilke edinmiş, inanılmaz büyüklükte sermaye sahibi meşhur ailelerdir. Bu ailelerin en büyük korkusu ise yukarıda basitçe hesabını yaptığım ve sadece 2019 yılında asgari 3.52 trilyon avroyu bulan, gelecek yıllarda ise daha da artması kaçınılmaz olan, emekli primleri ve ücretleridir.

“1929 Dünya Ekonomik Buhranı”nda uğradıkları kayıplarının telafisi uğruna bu ailelerin 1945 yılında II. Dünya Savaşında olduğu gibi, dünyada iç ve dış savaşlar çıkarttıkları, gelişmekte olan ülkelerde isyanlar veya ihtilaller yoluyla o ülkelerin tüm ekonomik kaynaklarının üzerine oturdukları, devlet liderlerine suikast düzenledikleri de çok iyi bilinen eylemleridir. Bu olayların çoğunu da senaryolaştırılıp, Hollywood Filmlerinde izletildiğini de çok iyi bilmekteyiz.

Şimdi, buraya kadar yazdıklarımı toparladığımda, bugünkü yazımın başlığını neden “Corona Virüsünün Düşündürdükleri” şeklinde koyduğumun gerekçesi de ortaya çıkacaktır.

Salgından benim, gibi birçoğumuzun da içinde bulunduğu ve daha ağır etkiye uğrayacak 65 ve üstü yaş gurubuna yapılacak olan ödemelerin riskini bertaraf etmek amacıyla, tarihte örneklerine şahit olduğumuz eylemleri gibi, Corona virüsünün de, acaba, O saygın aileler tarafından özel olarak sipariş verilmiş olması düşünülemez mi? (**)

Gerçekten de bu ihtimal beni ciddi olarak düşündürmektedir.

Salgın, yıkıcı etkisiyle neden önce Çin’den çıktı, oradan İran ve Katar gibi Trump’un son zamanlarda canını sıkan ülkeler üzerinden, batıya ve doğu doğru, ama azalarak yayıldı?
Bu tablo üzerinde biraz düşünülmesi gerekir, demekten açıkçası kendimi alamıyorum…

(*) Para Piyasaları, 2 yıl, Mali Piyasalar, 2 yıl üstünde vadeli olan piyasalardır.
(**) Bu ailelerin geçek yüzünü yansıtan Yük. Müh. Ersan ÖZTUNA tarafından kaleme alınmış “İllumminati’den Günümüze Global Elit ve Derin Dünya” kitabını okumanızı öneririm.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ