Fevzi ÖZTÜRK

PENCEREM

Özlemlerin en güzel şehridir Yozgat

Çapanoğlu Edip Bey Yozgat’ ı anlatırken “ Vaktiyle ulu bir şehirdi Yozgat, bilirmisin Salih” diye başladı konuşmaya.
“Bilmem mi Edip Bey, bilmem mi!” diye cevap verdi Salih Efendi.
“Ben bu tekkeye geldiğimde yirmi iki yaşında bir gençtim, İstanbul’dan sonra gördüğüm en güzel şehir demiştim. İlk gördüğümde emsali az bulunur, iğde ve akasya kokulu, meyva dolu gümrah bahçeler içinde ağ badanalı konakları vardı bu şehrin. Yozgat bir masal beldesiydi sanki. Gümüş bir göğün altında, evleri aşk kokardı, yolları sevda” dedi Edip Bey.
“Temiz bir soluğu vardı bu şehrin”
“Yolları gül kokardı” diye ona katıldı Salih Efendi.
“Sokaklarında çelebiler gezerdi ve lavanta kokulu hanımlar bin yıllık bir hüznü taşıyan yüzleriydi”
“Şiirler okunurdu cumbalı konaklarımızda, tambur gölgelerinde udlar inlerdi yüreğimizin orta yerinde”
“Hanlarında konuklar yatardı bu şehrin, Allah aşkına peygamber sevdasına”
Edip Bey sustu, boğazına bir şeyler düğümlendi, arkasını getiremedi, nice sonra “ Yozgat’ ın cevizli meydanlarında oynayan çocuklar yok artık” diye bildi duman gibi dağılan bir sesle. “Bahçesinde hu çekilen dergahları, gazeller okunan konakları öksüz kaldı bu şehrin, yüzlerce yıldır kokladığımız iğde kokusu çoktan kayboldu sokaklarımızdan. Her yanı kanıyor şehrin Salih, bir taş yığınına, kerpiç yığınına dönüşüyor, hergün biraz daha, şehirle birlikte ölüyoruz bizde” Gözlerinden yaşlar akmaya başladı Edip Bey’ in, sözlerinde dökülen hüzün odaya yayıldı. Gözyaşlarını elinin tersiyle silerek bir oh çekip gümüş tütün tabakasını çıkarıp usulca Salih Dedenin önüne sürdü “ Hele yak bir duman daha Salih can” dedi.
Haykırılan bu özlem geçmişteki insan ilişkilerindeki sıcaklığa mı, içtenliğe mi ?
Yoksa soğuyan, bencilleşen, yanlızlığın dayanılmaz dışa vuruş şeklimi ?
Dallarında öten bülbül sesleri olmasada Yozgat’ ın, gurbette özlemlerimizin en güzel şehridir hala.
Siyami Yozgat’ ın büyük emek, özverisinin ürünü Yozgat isyanının romanı “Usat” kitabından.

04.04.2011
OKUR YORUMLARI
SAYHA
10.04.2011 18:25:00

En az yetmiş yılın öncesindeki Yozgat anlatılmış belki bu yazıda. Çok fazla değil otuz yıl öncesiyle kıyslıyorumda. Ne, çamlıktan merkebiyle su taşıyan dursun dedesi, nede buram buram maneviyatın inceliğiyle bir tül gibi sarıp sarmalayan Ahmet efendisi. Hele ki dağında tarlasında yol boylarında çağlayan çeşmesi, susuz can veren hastayı bağrına basan okyanus misali baharın tokaç sesiyle inleyen deresi kaldı yozgatın. Susuzduk o yıllarda. Ellerimizde kovalar hangi çeşme yol bulmuşsa yolumuza, uzak yakın demez koşardık bize uzanan rahmetin koluna. Mübarek Ahmet efendinin avlusundaki kuyu, ramazan aylarında daha bir kutsallaşırdı kutsallığıyla oruç açmak için testiyle su taşıyanın omuzunda. Sadakatin yansıyan nuru, edebi hatırlardı, hayaya büründürürdü hastane caddesinden geçen genç ve yaşlısına.

Biraz suzuzduk, birada yoksul. Velakin,kapılarımız kilitlenmez, yoksul kapıdan boş çevrilmez; kimse hırsız, namus kaygısına düşmezdi o şehirde.

Ne kadar direnmiş olursa olsun sonunda bu şehirde teslim oldu çağdaşlığın pençesine. Betonlaşma çilesine.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ