Fevzi ÖZTÜRK

PENCEREM

Bir tutam esmer yufka

Bu hikayenin konusu, Çanakkale Gazisi Hacı Ömer Oğlu Hasan’ ın gerçek hayatından alınmıştır. Kahramanımız, Kemal Paşa'nın haberleşme eridir.

Kara tren düdüğünü acı acı öttürerek Karakuyu istasyonunda durdu. Vagonlardan yorgun, yaralı askerler ağır ağır indiler. Hepsinin yüzünden savaşın derin izlerini okumak mümkündü.

Hacı Ömer Oğlu Hasan'da inenler arasındaydı. Çanakkale'den geliyordu. Yüreği acılarla doluydu, yıllardır cephelerdeydi. "Yedi asker urbası eskitmiş" ti. Balkan bozgununda Üsküp, Kosova, Piriştine’nin boynu bükük kalışlarını hiç unutamazdı. Edirne'de soluklanmış, Çorlu'da Keşan'da konaklamış, Çanakkale'ye geçmişti.

Ah o Çanakkale. Ah o Gelibolu. O küçücük yarımada. Kimlere ebedi istirahatgah olmamıştı ki. Dört tane kayını, biricik ağabeyi Murat'ı o üstü gibi altı da yeşil tepelere hediye etmişti. Daha yüz binlerce vatan evladı oralarda koyun koyuna yatıp kalmıştı.

Hacı Ömer Oğlu Hasan, yüreğinden dizlerine doğru yürüyen son bir güçle köyüne doğru yönelmişti.

Dağ-tepe demeden yürüyor, savaşı da sanki yeniden yaşıyordu. Yıkık-dökük, viran olmuş köylerden geçti. Ara-sıra kara sakallarını sıvazlıyor, yıllardır tekdüzen hayatı olan acımasız savaşı, iliklerine kadar işleyen kan ve barut kokusunu yeniden duyarak yürüyordu.

Çoğu zaman seyyar telefonun başında hissediyordu kendini. "Zaten telefon başında olmasaydım kemiklerim dahi kalmazdı" diye düşünüyor, Kemal Paşa'nın hizmetinde olmanın gururunu duyuyordu. Yürürken Kemal Paşa'nın o sert, sert olduğu kadar sevecen sesini "Oğlum Hasan sen misin?" deyişini yeniden duyar gibi oluyordu. Her görüşmesinde Paşa'nın kendini sesinden tanımasından duyduğu heyecanı şimdi yine duyuyordu.

Arada bir, yıllardır görmediği, hatta soğuk yüzüne hasret gittiği babasını düşünmek istiyor, yaşadığı acı ve ıstıraplar, vatan topraklarının elden çıkışının verdiği üzüntü babasından üstün geliyordu. Düşünceleri, bütün benliği kan ve barut kokusundan, şehit "anakuzuları"ndan başka bir şey hissetmiyordu.

Günler sonra Onaç Yakasına, Akyokuş'a gelebildi. Aşağıdaki sapsarı ovayı, Bucak Ovası'nı hasretle uzun uzun seyretti. Erkeksizlikten tarlaların çoğu ekilememiş, boş kalarak ota-çöpe karışmıştı. Taşkuyu'ya ya da Deliktaş'a gidecekti. Ailesi oralarda olmalıydı.

Dikilitaş'a geldiğinde oradaki tarlalarında iki kadının çalıştıklarını gördü. Tarladaki ekini biçiyorlardı. Kadınlar da askeri görmüşlerdi.

Ayşe Ana, kızına yoldaki askeri göstererek “Hadi kızım, şu askere bir parça ekmek ver. Kim bilir nereden geliyordur. Mutlaka açtır, sevap olur", dedi. Kız hemen bir parça ekmek alarak askere doğru yöneldi. Yanına vardığında “Asker dayı acıkmışınızdır, buyur şu bir parça ekmeği yiyiver'" diyerek ekmeği uzattı. Hacı Ömer Oğlu Hasan kendisine uzatılan bir tutam esmer yufkayı aldı. Mis gibi vatan toprağı kokan ekmeği kokladı, öptü başına koydu. Karnının açlığını öyle hissetti ki... Ekmeği yiyecek güç bulamadı, genç kıza dikkat kesildi.

Kıza kimin kızı olduğunu sordu. Genç kız "Hacı Ömer Oğlu Hasan'ın kızıyım. Babam savaşta", dedi. Hacı Ömer Oğlu, işte o anda geçen yılların uzunluğunu gerçekten hissedebildi. Yutkundu, zorla, "Sen Meryem misin?" diyebildi. Ardından da, "Kızım ben senin babanım" sözünü ekleyebildi.

Bunu duyan Meryem hızla anasına doğru koşuyor, bir taraftan da "ana ana bu asker babammış..." diye bağırıyordu.

Yorgun, yoksul Hacı Ömer Oğlu Hasan’ lar gibi, kulluğu değil özgürlüğü ruhlara aşılayan ümmet olan bir ulusu millet yapmayı başaran Mustafa Kemal’i değil de Humeyni’ yi seven kararmış ruhlara ithaf olunur.

NOT : Bu gerçek hikaye, Çanakkale Gazisi Hacı Ömer oğlu Hasan'ın torunu Bucak'lı (Burdur) öğretmen ve araştırmacı - yazar sayın Hasan Konu'nun aynı adlı eserinden iktibas edilmiştir.


Tarih : 28.06.2008
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ