Adı coşkuyla birlikte anılan bayrama kavuşuyoruz. Hasret, özlemle ananları birleştiren, sarılmalarını, kucaklaşmalarını sağlayan, insanı kaynaştıran mutlu günlerdir bayramlar.
Bayramlar aynı zamanda da hüzündür. Kaybettiklerimiz soğuk mezar taşlarında sıcaklığına hasret kaldığımız, yaşarken kıymetini bilmediğimiz sevdiklerimizi anma, dua etme dünlerimizdir de.
Peki coşkuyla hüznün koyun koyuna yattığı, anlamı derinliği farlı olan güzel gününü farkına vararak farklı yaşıyor muyuz ?
Çağımızın değişen koşullarında insanların da hayata ve yaşama bakışları da değişime uğrayarak bireysel çıkarlar, bireysel mutluluk arayışları ön plana geçti. Özveriden, fedakarlıktan uzak istemlerin tohumları güçlenerek yeşerdi. Neticesinde verilmediği için alınamayan sevgiler insanımızı yalnızlaştırarak umutsuz, karamsar, maddeci yaratıklara dönüştürdü.
İşte, yukarda sıraladığım insanlık profiline bakarak: Kırgınlıkların, dargınlıkların barışı için var olan Ramazan Bayramına giriyoruz.
Her nedense bayram yazılarını istemeyerek, elim titreyerek yazarım; olumsuzluğun aktığı yöne istemeyerek de olsa akışımız aklıma gelir. Kaygılanırım. Kaybettiğim babam, yitirdiğim anam, yakınlarım, dostlarım gelir hüzünlenirim. Daha sonra eski bayramların içtenliği, özlemi yürekten gelen paylaşımlar ve özveriler gelir yine hüzenlenirim.
Hüzün ve kaygılar eskinin sıcaklığındaki sevgiye mi yoksa kaybedilen zamanın bir daha geri gelmeyişine özlem midir? Bunun tarifini yapamamanın hüznü müdür? Her nedense işte böyle bir ruh yapısı içerisinde duygularımı aktarıyorum.
İnsan olmanın, yurttaş olmanın sorumluluklarını çok şeyde yerine getiremediğimiz gibi bu bayramda da asli olan görevlerimizi yerine getiremeyeceğiz. Niye mi? yine bekleyeceğiz. Bireysel egolarımızı tatmin etmek için, onlar arasın, onlar gelsin bahanesi arkasına sığınarak büyüklerimizin ellerini öpmeyi bu bayramda da erteleyip bilinmeyen bir bahara ata cağız.
"Üzüm üzüme bakarak kararır" özdeyişinde olduğu gibi insanlık ak ve kara davranışlarını birbirlerine bakarak elde ediyor. Daha önceleri küçük şehirlerin, kasabaların, köylerinde yaşayan insanların birbirlerine sevgileri, saygıları daha büyük. Büyük şehirlerde yaşayanların sevgileri daha küçük olurdu. Şimdi köylerde de, kentlerde de yaşam tarzları birbirlerine benzedi artık. İnsanların önce çocuğunu sonra babasını, anası seviyor. Daha sonra sevginin sınırları orada tükeniyor.
Mevlana çanak yapan ustaların önünden geçerken; ey ustalar "Biraz da çanağın içini süsleseniz ya". Mevlana'nın kastettiği içler süslü olsa, gıdasını sevgiden alan gönüller dolu olsa, başkasının salgı yapar sevgiler özlemler çoğalır, bayramlarımız özlemini çektiğimiz güzellikte olurdu.
Dikkat edilirse evlat babaya, kız anaya, kardeş kardeşe küs. Bunların kaynaklarına inildiğinde bireysel çıkarlar, küçük hesaplar, tatmin edilmeyen beklentiler mevcuttur. Bir zamanlar körpe bedenini kundaklamış anasının, besleyip büyüttüğü babasının yılda bir kez de olsa ellerini öpmeyen, doğup büyüdüğü acı tatlı hatıralarını barındıran köylerine, kasabalarına gitmeyen, bayramlar da birlik olmayı aklından geçirmeyen binlerce evlat vardır. Çünkü onların kaçmak isteyen, yalnızlıklarını bekleyen yazlıkları vardır. Yavruyken kanatlarının altında ki güvenliğe ihtiyaç duyduğu ananın, babanın sıcaklığına ihtiyacı yoktur artık. O güvenliği veren ana-babanın ihtiyaç duyduğu özlemin de farkında değildir. Çünkü kuş yuvadan uçmuş, bir zamanlar beslendiği yuvayı terk etmiştir artık.
Sonuç olarak terk ettiğimiz yuvalarımızın hallerine bir baksak orada yaşayanların ellerini öpsek, hem onları hem kendimizi mutlu etmiş olur, iletişim kopukluğundan bitmiş dostlarımızı, yakınlarımızı arayarak kinden nefretten arınmış aklaşmış bir gönülle yaşanılsaydı bayramlar anlamlaşır, derinleşir güzelleşirdi.
Bayramları bayram gibi yaşamanız dileğiyle…
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ