ŞEHİR ve YAZAR KİTABINDAKİ SÖYLEŞİ

Doç.Dr.Fatih Sakallı’nın bu yıl yayımladığı ‘Şehir ve Yazar’ adlı kıtabında yaşayan yazarlara kendi şehirlerini anlattırdı.Sakallı,Yozgat’ı da Ethem Baran’a sordu.İşte,Sakallı’nın kitabında yer alan Baran ile yaptığı söyleşi  ( Yozgat gazetesi )

ETHEM BARAN ile YOZGAT ÜZERİNE  ( 1 )

1-Şehir, mahalle, cadde, sokak ve ev gibi hafıza mekânları sizin için ne ifade etmektedir, geçmişten günümüze değerlendirir misiniz?

Benim açımdan şehir, mahalle, cadde kavramları çocukluk, ilk gençlik yıllarımda, dolayısıyla o yıllarımı geçirdiğim Yozgat’ta kaldı. Bu noktada “ev”i dışarıda tutuyorum; çünkü eve bağlı, evi seven biriyim.

Yozgat’ta oturduğumuz evi  rahmetli  babamla birlikte, ailenin en büyük çocuğu olarak ben başta olmak üzere ailece inşa etmiştik. Dedemler ve amcamlarla birlikte aynı evde kalıyorduk. Babam mevcut eve iki oda ve bir banyo-tuvalet eklemek için harekete geçtiğinde kendimize ait bir eve sahip olacağımız için çok sevinmiştik. Yozgat’taki acemi kışlası Manisa’ya taşınmış, askeriyeye ait bazı yapılar da yıkılmaya başlanmıştı. Oradan çıkan taşlarla inşa ettik evimizi. Ortaokul öğrencisiydim. Bir usta tuttuk, ameleliğini biz yaptık, çamur kardık, taş taşıdık. Ustaya paramız yetmediği için çamur sıvasını biz yaptık, geceleri gaz lambası ışığında. O zamanlar tuvaletler dışarıda, bahçenin ya da avlunun en uzak köşesinde olurdu. Babam tuvaleti içeri aldırdı diye uzun zaman mahallenin alay konusu olmuştu. Çatısı her yağmurda akardı; damlayan yerlere leğen, tencere, tabak koyacağız diye perişan olur, uykusuz kalırdık. Taş çatlasın otuz metrekarelik bir bahçemiz vardı. Bir kayısı, bir erik, bir elma, bir de kavak ağacı vardı bahçede. Bahçemizde oturduğumuzda şehrin neredeyse yarısını, Nohutlu Tepesi’nin eteğinde yer alan kısmını görürdük. Dönüşsüz Yolculuklar Kitabı’ndaki “Üzerlik” adlı öykümde söz ettim bu tepeden. Nohutlu Tepesi’nin, çocukların önünde bir dağ gibi yükseldiğini, onları bir yandan bu şehre kilitlerken bir yandan da arkasındaki, uzaklardaki umutları beslediğini anlatmaya çalıştım.

Son yıllarda müteahhitlerin girmesiyle ufak tefek değişimler yaşanmaya başlansa da sokağımız kırk yıldır neredeyse aynı kaldı yoksulluk açısından. Yozgat’ta büyük değişimler var, şehrimi artık tanıyamıyorum ama sokağımız ve mahallemiz yıllar önce bıraktığım gibi. O yıllarla şimdi arasındaki tek fark sokağımıza ve mahalleye iyiden iyiye sinen sessizlik ve ıssızlık olmuş. Çok sık gidemiyorum Yozgat’a. Birkaç yılda bir gitsem de gördüğüm manzara aynı. Sokağımızın ve mahallenin insanlarının ya evlerine kapandıkları ya da terk edip gittikleri duygusuna kapılıyorum. Çocuk cıvıltılarından, duvar gölgelerinde veya bahçe kapılarının önlerinde oturan kadınların kahkahalarından geçilmezdi sokakta. Cami yolundaki ihtiyarların sessiz gölgeleri, at arabalarının tıkırtıları, işten dönenlerin yorgunlukları, çarşıya doğru hızlı adımlarla yürüyen gençlerin telaşları, okuldan dönen çocuk ve gençlerin sevimli dağınıklığı sokağın her köşesinde yankılanır, hayat kendini her saniye yeni baştan yaratırdı. Şimdi bunların hiçbiri yok. Ölüp giden yaşlıların geride bıraktığı sessizlik kalmış ortalıkta. Peki nereye gitti o hayat? Dayıma soruyorum, evlerin boş olup olmadığını; herkesin oturduğunu söylüyor. Büyüklerle birlikte çocuklar da evlere kapanmış demek ki. Mahalle çeşmesi helke, kova çınlamaları bekleyerek boşuna akıyor. Bizim kış aylarında kızak kaydığımız, baharda çiğdem sökmeye gittiğimiz tepelerde ise yeni mahalleler oluştu, şehir iki kat büyüdü. Uzun aralarla gittiğim şehrimi artık tanıyamıyorum. Ermenilerden kalan dükkânları yıkıp yerine iş hanları yaptılar. Çarşıya gidiş gelişlerimde hayranlıkla izlediğim ve aklımda kalanları resmetmeye çalıştığım eski konakların yerini birbirine benzeyen çirkin apartmanlar aldı. Tarihî Saat Kulesi, Çapanoğlu Cami ve şehri çam kokularıyla sarıp sarmalayan Çamlık olmasa şehrimi tanıyamayacağım. Anılarımı, çocukluğumu, gençliğimi kaybetmişim gibi bir duyguyla dolaşıyorum yabancısı olduğum sokaklarda. Sadece rüyalarımda yaşıyor çocukluğumun şehri. Bir de becerebildiysem öykü ve romanlarımda…

2.Kendinizi hangi şehre ait hissediyorsunuz? Ait olduğunuz şehri yeni baştan tasarlayacak olsanız, neleri değiştirirdiniz?

On yedi yaşımda, üniversiteyi kazanınca geldim Ankara’ya. Ankara benim şehrim değildi. Alışmaya niyeti olmayan yalnız bir yabancıydım bu yeni şehirde. Mamak’ta bir gecekonduda kaldım öğrencilik hayatım boyunca. (Şimdi oralar da kentsel dönüşüme uğrayarak tanınmaz hale geldi. Ömrümün üçte ikisi Ankara'da geçti, dolayısıyla bu aşamadan sonra Ankaralı sayılırım. Benim kentim burası. Yozgat'ta tanıdığım, selam vereceğim hiç kimse yok neredeyse. Yine de çocuklukta insanın zihnine kazınan kodlar yok olmuyor elbette. Kitapların bir memleketi olsaydı, ben oralı olurdum. Yozgat'ı ya da Ankara'yı yeni baştan tasarlayacak olsam eskinin olduğu gibi korunmasını isterdim. Yeni şehri nereye kurarlarsa kursunlar ama rüyalarımızı biçimlendiren mekânlara, sokaklara, çarşılara, çocukluğumuzu, gençliğimizi ruhumuza fısıldayan o eski yerlere dokunmasınlar isterdim.

(Devam edecek )

Kaynak : Editör: Doç. Dr. Fatih Sakallı, Şehir ve Yazar, İlbilge Yayınları, Ankara 2020

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ